12-28-2016, 17:00 | #1 |
Âlem buysa SOYTARI sensin Mahsun!
“Âlem Buysa Kral Benim” diyordun, meğer soytarıymışsın!
Gerçeği çarpıtıp, kendi öz devletine “katil” diyen bir kişi, olsa olsa birilerinin soytarısı olur. Bu ifadeyi bir hakikati dile getirmek için mecâzi anlamda kullanıyorum! Soytarı; hileci demek! Cizre’de suçsuz insanlar bodrum kata sıkışmışsa Mahsun’la ekip oluşturup onları kurtarmaya gidelim; bu işi lafta sözde bırakmayalım gerçekten yapalım. Ancak orada asker-polis öldürmeye çalışırken yaralanan teröristler varsa Mahsun’un ve benzerlerinin yaptığı şey en hafif tabirle iftiradır, hileciliktir! Bir yaralının PKK’lı olması onu acılar içinde ölüme terk etmeyi gerektirmez elbette! Allah, biz kullarına böyle bir müsaade vermemiştir. Devlet, “ambulanslarını” oraya gönderiyor. PKK’lı da olsa onları hastaneye taşıyor. İşte bu büyük devlettir! Lakin çakallar boş durmuyor, giden ambulansı kurşunluyor. Gerisini biliyorsunuz. Toplum da bu meselelerden çok sıkıldı! Çamur temizlemekten millet sıkılmış olsa bile biz bu görevi icra etmeye devam edeceğiz; hatta mecburuz. Onların karşısında “yeter artık, sıkıldık” demek yerine, onlardan daha gür bir sesle davamızı savunacağız. Mesele, Mahsun Kırmızıgül meselesi değil; hâlâ anlamadın mı? Cizre’deki bodrum kattan “2. Gezi Parkı” ihtilali(!) çıkarmaya çalışıyorlar. Birinci hadisede, Türkiye vatandaşlığını terk edip İngiliz vatandaşı olmayı tercih eden Mehmet Ali Alabora vardı. Her devrim bir kahraman ister ve devrimler ilk önce evlatlarını yer! 2. hadise için Kırmızıgül ismi tercih edildi. Nasıl ki Taksim Meydanı’na bir “Beyaz Türk” gerekiyor idiyse; Cizre’deki bodrum kata da bir “Beyaz Kürt” lazımdı ve bulunabilecek en beyaz adam Mahsun Kırmızıgül, gerçek ismiyle “Abdullah Bazencir” idi! Bu şahıs, 1993 senesinde “Âlem Buysa Kral Benim” diye bir albüm yaptı! 1993 önemli! Madımak (2 Temmuz 1993), Erzincan Başbağlar katliamı (5 Temmuz 1993), Eşref Bitlis suikasti (17 Şubat 1993), Uğur Mumcu suikasti (24 Ocak 1993), silahsız 33 askerin Elazığ/Bingöl karayolunda kurşuna dizilmesi (24 Mayıs 1993), Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın zehirlenmesi (17 Nisan 1993), Kanal D’nin yayına başlaması (21 Aralık 1993) ve daha birçok olay! Türkiye cayır cayır yanarken ve mazlumlar katledilirken Mahsun Kırmızıgül “krallığını” ilan ediyordu. Aradan geçen seneler onu sinema sektörüne itti. Kalçasını sallaya sallaya şarkılar söyleyen, kızların yanında müstehcen ve bize göre edepsizce danslar yaparak gençliği ahlaksızlık bataklığına iten bir Mahsun, nasıl oldu da sinema sektörüne hızlı giriş yaptı? Tüm bunlar bizim bakış açımızdır, yoksa yaptıkları şeyler “kendilerine göre” gayet doğal ve sıradan mevzular olsa gerek ki bir filmde koskoca adamı çırılçıplak sahneye çıkarmaktan hiç utanmamıştır kendisi! Tam bir müptezellik! Kırmızıgül’ün çektiği Güneşi Gördüm, New York’ta Beş Minare ve Mucize adlı filmlerini çıktığı senelerde seyrettim. Güneşi Gördüm filminde “gay ve lezbiyenleri” kutsallaştırıp onları “kardelen” gibi gören Kırmızıgül, olayı öylesine dramatize etmiştir ki neredeyse LGBT’ci olmayı “insan hakları vazifesi” gibi sunmuştur. New York’ta Beş Minare filminde ise bir “cemaat” anlatılır. Kendileri bu güne kadar kabul etmese bile ekrandaki karakter Fetullah Gülen’i andırmaktadır. Filmde dinler arası diyalog fikri işlenmektedir. En dikkatimi çeken sahne ise bir dini cemaat liderinin “kızının” düğününü “kilisede” yapması ve bunun çok “hoşgörülü” sunulmasıdır. Bir Müslüman kadın, bir Hristiyan erkekle kilisede evlenmiş ve cemaat lideri adam da çok duygulanmıştır. Bu arada; cemaat liderinin karısı da filmdeki tabirle “gâvur”dur ve bu ifade yine süslü/komik şekilde zerk edilmiştir! Mesele, Mahsun meselesi değil! Mesele proje meselesidir. Sıkıştıkları vakit, güya sanatçı olduğu iddia edilen insanları kullanıyorlar. Müslümanın kutsal saydığı günlerde birileri çıkıp “hakarete” başlıyor. Onlar esfel-i safilindir; onlar sefillerden daha sefildir. Git neye inanıyorsan ona tap; ama bizim peygamberimize, Kur’an’ımıza, ülkemize, kutsalımıza dil uzatmayacaksın müptezel kadavra! Yazımı, “Birkaç ay öncesine kadar HDP’liydim, ama HDP bizi kandırdı, artık uyanın” dediği için Diyarbakır’da evinin önünde HDP’li “eski” dostlarının lincine uğrayan ve cesaretinden ötürü tebrik ederek, geçmiş olsun dileklerimi canlı yayında bizzat ilettiğim sanatçı Çiyager’in sözleriyle bitiriyorum: “Kürtleri Kürt yapan namus, hayâ, yardımlaşma gibi değerler bir bir yok ediliyor. PKK’nın talimatıyla kurulan ve HDP’nin arka bahçesi Özgür Kadınlar Kongresi (KJA) en büyük aile düşmanıdır. LGBT’li sapkın grupları özgürlük adı altında bölgeye taşıyorlar. Kadınları özgürleştirme adına yaptığı tek şey aileleri dağıtmak, kadınlara ‘sen kocanın namusu değilsin özgürsün arkanda biz varız’ diyerek eşlerine düşman edip evlerinden koparıyor.” Not: Çiyager, saldırıdan sonra ilk kez Anadolu Ajansı’na değil, Kanal A’da Mehmet Toprak’ın sunduğu Sınır İhlali programına konuşmuştur. Biz daha kendi içimizde hakkı teslim etmeyi öğrenemezsek elin adamları ne yapmaz öyle değil mi? http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/haci-yakisikli/lem-buysa-soytari-sensin-mahsun-13696.html
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|