AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 10-14-2007, 23:42   #1
Kullanıcı Adı
Meftun
Standart Modernlik denilen çete, mahalleyi bitirdi (a.t.alkan ile eğlenceli bir röportaj)


H.SALİH ZENGİN,ZAMAN PAZAR
Fırsat bu fırsattır deyip yazar Ahmet Turan Alkan ile bayram üzerine okkalı bir muhabbet gerçekleştirdik. Sivas’ta geçirdiği bayramları, bayramın ilk günü yediği tiritlenmiş yaprak sarması güzelliğinde anlatan Alkan, taşra bayramlarında insanların birbirinin yüzüne ve kalbine bakmak için daha çok zamanı olduğunu söylüyor.
Medyanın dini konularda eksikliğine de göndermelerde bulunan Alkan, medya çalışanlarının altyapılarının ve fundementallerinin eksik olduğuna değinerek, “İlahiyat Fakülteleri’nde acil laiklik uyarısı yapacak basın mensupları için yüksek lisans programı açılmalı.” diyor.

Nerede o eski bayramlar’ sızlanmalarını bir kenara bırakarak hemen bir ‘Çekirge’ edasıyla bayramlık ağzımı açmak istiyorum. Dört başı mâmur bir bayram nasıl olur? Bize bayramın olmazsa olmazlarını sayar mısınız?
Ah Çekirge, bir bayramın olmazsa olmazı, o bayramı hak edecek derecede işin gereğini yerine getirmiş olmaktır elbette. Benzetme biraz kaba kaçacak; ama Kurban Bayramı’nda mesela gayrimüslim köyüne ziyarete giden bir köpeğin yaşadığı türden bir keyifsizlik, bayramın bütün neş’esini siler götürür. Düşün ki bir ay zırh gibi oruç tutmuşsun; o bayramın sabahı insan bayram nedir anlar; çünkü bizzat kazandığı ve hak ettiği bir şey olur. Neyse teoriye dalmayalım. Benim için bayramın manası, ilk günün sabah kahvaltısıdır. Tiritlenmiş yaprak sarması olacak, âlâ çay, iki dilim kızarmış ekmek ve etrafında sevdiklerim; gerisi gelir zaten peşinden.

Ohh ne âla! İnsanın yaprak sarma hatırına Sivas’ta bayramı karşılayacağı tutuyor. Şu geriden gelecekleri de merak ediyor insan?
Yaprak sarmayı iki gün evvelden muhteviyatı kıymalı olarak sarar, büyük tencerelerde pişirirler; zahmetli yemektir fakat fevkalade hatırını sayarız; soğuk da yenir, her haliyle vücude nâfidir. Daha sonra bildiğiniz peynir, ekmek, çay. Bu yemeği güzel kılan, Ramazan’dan sonraki ilk kahvaltı olması. Kahvaltı ki Ramazan’la birlikte ilk rafa kaldırıp unuttuğumuz şeydir; onun şanlı dönüşünü kutlarız ve tabii ki ailenin bütün fertleri beraberse güzeldir. Kurban Bayramı’nda da ele geçirme az biraz kavurmaya hiç bir akıl sahibi hayır demeyecektir zannındayım.

Bayramlar, en çok çocuklarla farkına varılan ve kutlanan bir hadise. Eli öpülesi bir büyük olarak bu bayramdan ne beklersiniz? Bayram günlerini nasıl geçirir Ahmet Turan Alkan?

Bi kere bayram dediğin şöyle böyle dokuz gün civarında tatil olacak ki kendimize gelebilelim; bu sene mübareğin tatil bereketi az düştü; sıradan bir hafta sonu tatiline benzedi. Dolayısıyla zaten ağzım-gözüm diyemeden bayramın üçüncü ikindisi gelip çattığında, pazartesi stresine kapılmış olacağız. Bu durumda bayramdan ilk beklentim, yani tatil ümidi boşa çıkmış oluyor. Benim gibiler için tatil faz değiştirmek anlamına geliyor; mesela masanın yerini değiştirmek, bayrama sakladığın bayramlık bir gömleği giymek, bildik hadiseleri bir de ters açıdan seyretmek, kamyonda giderken şoför mahallinden arka kasaya geçmek filan gibi. Yapabilirsen iyi olur; her günün devamı gibi ise yorar. Çocuklara gelince...

Gelelim hocam...
Bu bahsi açmamalıydın, çünkü çocuklarla aram ne yazık ki iyi değil; onları ne kadar sevdiğimi bir türlü hissettiremiyor olmanın beceriksizliğini yaşıyorum; bunun çocuklar için bir mânâsı yok elbette. Onlar uzaktan aldıkları elektrik sinyalleriyle, “bu adama bulaşmayalım” diye düşünüyorlar galiba. Bence haklılar, çünkü onlara ayırmak gereken zaman noktasında sabırsızım; çok kötü bir şey, kendimi ayıplıyorum.

Bayramı bir taşra şehrinde karşılamak... Süleymaniye’de bayram sabahı yaşayamamak derin hüzün gerektiren bir husus mudur?

“Bir taşra şehrinde bayramı karşılamak berbat bir duygu” diyecek olsam, sanki çok mutlu olacakmışsın edâsıyla soruyorsun; elhamdülillah taşra da Müslüman toprağıdır yahu; dar’ül İslam’dır. Bayram namazını Süleymaniye’de kılmakla Büyükkazancılar Mahallesi’nin mescidinde kılmak farklıdır diye bir şey var mı; her kitapta kendini okursun, her bestenin içinde kendi hacimlerini bulursun... Dolayısıyla sebeb-i hüzün değildir kardeşim...

Bakıyorum kızdınız...

Kızarım tabii; taşralılığı bu kadar yüzüne vurulan başka kim var buralarda?

Ben şey açısından sormuştum: Taşra bayramları, büyük şehirlerde görmek istediğimiz türden hareketler barındırıyor mu mesela?

Haa, öyle desene yahu... Bu soruyu da yanlış adama sordun ama! Büyük şehirlerde bayram günleri hareket değil, hareketsizlik görmek isterim; kafa dinlemek, sükûneti bulmak gibi. Siz bu güzellikleri bilemezsiniz; ama biz taşralılar bilir ve yaşarız. Şehrin bir ucundan öteki ucuna on dakikada gider, yine de “trafik çok sıkışık valla bugün” diye yakınırız. Birbirimizin yüzüne ve kalbine bakmak için daha çok zamanımız olur.

Mahalle baskısı daha mı yoğun hissedilir?

Yok be; keşke... Mahalle hadisesi bitmiştir; imarcı, rantçı, açıkgöz belediyeler mahalleyi bitirdiler; bigünah mütayit takımı da defin masraflarını karşıladı. Bakmayın siz birkaç gazetenin curcunasına. Modernlik diye bir çete çıktı taşralarda; mahallenin en ağır abilerini tenha köşelerde sıkıştırıp eşek sudan gelene kadar pataklıyor; zavallının şuuru kayboldu; “bana çarpan kamyonun plakasını alın da mahkemeye vereyim” diye sayıklayıp duruyor...

Yenileri, eski bayramları kadük yapar mı?

Onu bilmiyorum; yalnız ele geçirirse eski bayramların yeni bayramları çok fena kötületeceğini zannediyorum. Bu işin yenisi eskisi yok tabii; insanlar her zaman birbirlerinin kalbine bakmayı özleyecek ve her fırsatta bunu yapacaklardır. Bayramın manası bu benim için.

Her sene hac ibadetinin Kurban Bayramı’na, orucun da Ramazan ayına denk gelmesini hayretle karşılayan; topal eşeğe Şam palanı vurma heveslisi medyamız için bayramlık önerilerinizi alabilir miyim?

Orucun her sene Ramazan Bayramı’ndan bir ay öncesine tesadüf etmesi, artık tesadüf sınırlarını aşmış bulunuyor; bu işte bir iş var ne yazık ki, bu meselelere karşı duyarlı nöbetçi medya kuruluşları vahametin farkında değildir. Dikkat ederseniz, her iki olay da dini muhteva taşıyor; vaktiyle Suudi Arabistan’da yaşandı böyle şeyler; neticesi malum. Valla çocuklar sağ olsunlar çalışıyorlar, uyarıyorlar felan filan; ama altyapıları, fundamentalleri eksik gibi geliyor bana…

Eee, bu eksikliği nasıl kapatacaklar o zaman?

Valla birkaç sene imam hatipe devam etseler iyi olur veya ilahiyatlarda, acil laiklik uyarısı yapacak basın mensupları ile ilgili bir yüksek lisans programı açılabilir. Nitekim bakınız bu sene bayram yine oruç ayının sonuna denk getirildi ve başta hükümet olmak üzere bütün anayasal kuruluşlar gaflete getirildi...

Bayram diyelim iki ay sürseydi, medyamızın mürtedlik vak’aları artar mıydı yani?

Ne diyorsun sen yahu; kurban olduğum Rabb’im, dağına göre kış takdir etmiş; bayramın iki ay sürdüğü yerde Ramazan orucunun ne kadar olması lazım geldiğini düşündün mü hiç; bu soruyu sormamış ol, ben de duymamış gibi yapayım, geçiştirelim...

Malezyalaşma sürecimiz çok hızlı yaşansaydı kendimizi nasıl bir bayramda bulacaktık?

Başımızda cümleten bir ağrı hissedeceğimizi zannediyorum; Malezyalaşınca gözlerimizin haliyle kulaklarımıza doğru çekilmesinin bir miktar baş ağrısına yol açacağını tahmin etmekteyim; ayrıca basketbol takımı oluşturmakta hayli zorlanacağımız da söylenebilir Malezyalaşınca.

İki bayram arası Malezya olunur mu?


Çekirge; iki bayram arası olunmaz; kandil günlerinde, cuma gecelerinde hiç olmaz; Salı sallanır, çarşamba çarşafa dolanır. Sotaya getirip üç bayram ortasını kollamak lazımdır ki o da büyük ilim ister. Nerede öyle âlim?

Önümüzdeki mübarek 11 ayları ülke olarak nasıl değerlendirmeliyiz?

Ramazan’ın son cumasında hatiplerin cemaate şöyle tehditle yalvarış arasında bir hatırlatması vardır ya, bayılırım; der ki: “Aziz cemaat, bakınız Ramazan’ı ihya ettik, beş vakit namaza başladık, mukabele dinledik, hatim indirdik, hayır hasenat işleri yaptık, kalbimiz inceldi. İşte şimdi bayram geldi diye sakın bu güzel hasletleri terk etmeyiniz; devam ediniz...”

Evet, hep öyle denir değil mi?
Hep öyle denir de ne olur; mübarek on bir aylar başlar; Ramazan’ın etkisi insanların pek azı üzerine devamını hissettirir. Aslında öyle bir şey yapmak lazım ki Ramazan geldiğinde şaşırsın, “Yahu ben yanlış adrese geldim galiba; bunlar ben geldim diye hayatlarında pek bir şey değiştirmeye kalkışmadılar” desin...

Anladım hocam…
Aferin çekirge! Dini meselelerde genellikle yanlış anlaşılırım; senin bu nazik meseleyi hemen kavramman beni pirelendirdi ya neyse…

Taşı alnımın çatına ekleştirmemeniz için son sorumu soruyorum: Eskiden bayram gazetesi çıkardı. Tam 15 yıldır bu Voltran Gazetesi geleneği bırakıldı. Bayram gazetesinin çıkmaması merkez mahallenin baskısı mı?

Bakınız cemaat, burada açık açık söyleyurum; bu voltiran kazatasinin yaptiğu bir bid’attir; bid’atlerin en kötisi, en zindikânesidur. Bunlar naylon müçtehiddur aziz cemaat fekat bakiniz ki bilumum mutabuat camiası mübarek bayram günlerinde kazata neşrederek boyunca günaha girmektedur. Aha deyerum; bayramda kazata çıkaracağum deyu işçilara, yazarlara basku yapanun öteki tarafta yatacak yeru yoktur. [email protected]



--------------------------------------------------------------------------------

Ertuğrul Özkök olsaydım halka cep telefonumdan ‘Tir tir tir’ diye mesaj atardım

Okurlarımıza bir mesaj boyutunu geçmeyecek uzunlukta alternatif cep telefonu bayram mesajı verebilir misiniz?

Bu sana son cep mesajımdır; bundan sonraki bayramlarda sana babadan kalma usulle tebrik kartı yollayacağım.

Giresun’a bağlı Sarvan köyünde ziyaretçiler online mezarlık ziyaretiyle Fatiha okuyorlar. Online bayram ziyareti mümkün müdür?

Bu, ince bir mevzudur, benim ilmim kifayet etmez; bu hususta müftülüklere veya Diyanet’in yüksek din işleri kuruluna danışmalıdır. (Bkz. Rizeli Necati Hoca’nın Ramazan fetvaları)

Bir Ertuğrul Özkök ve Tuncay Özkan olsa idiniz, nasıl bir bayram SMS’si atardınız halkımıza?

Tir tir tir tir....

Uzun bayram mesajlarına kısa cevap vermek vicdan sızlatan bir hadise midir? Ne yapmak lazım gelir?

Benim yaptığımı yapmak ve hiç cevap vermemek lazım gelir.

Niye dini bayramları ‘mübarek olsun’, resmi bayramları ‘kutlu olsun’ diye tebrik eder, dini bayramları öpüşerek, resmi bayramları tokalaşarak idrak ederiz?

Sahi yahu? Bunu niçin düşünemedim; en iyisi az düşüneyim, sonra söylerim.

 

Meftun isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi