11-20-2007, 23:59 | #1 |
YUMURTA
Su birikintilerinin göbeğine basa basa yürüyordu. Ayağındaki lastik ayakkabılar değil su, rüzgar bile kolaylıkla geçirebilir haldeydi. Üstündeki hem gömlek hem ceket hem de palto vazifesi görüyor suratının kirinden masum masum bakış pek fark edilemiyor. Ancak çok yakından bakan bir kimse,küçük,siyah ve pırıl pırıl gözleri tanıyabilirdi. Karnının gürültüsü isyan bayrağı halini almıştı. İki gün önce yediği bayat simitleri çoktan dışarı atmıştı. Biraz serttiler ama kokusu çok hoştu onların. Caddenin sağına soluna bakmaya başladı. Bir gün önceki pazarın kalıntıları tüm tazeliği ile duruyordu. Birkaç sokak köpeği, birikintileri eşeleyip nafakalarını arıyordu. Kendisine nazaran daha şanslı idi onlar. Hayvan lar iç güdüleri ona dişlerini gösterip hafif hafif hırladılar. Kar hızını artırmıştı...Tipiyle birlikte iri tanecikler düğmesiz gömleğinin içine süzülüyordu. Birden başından aşağı sıcak ve hafif bie şeyin döküldüğünü fark etti. Kafasını kaldırdı ve önünde bulunduğu apartmanın en üst katından yaşlı bir kadının kül döktüğünü gördü.
Ağzının açıp bir şeyler söylemek istedi, sesi çıkmadı. Rahmetli babasının vaktiyle ona verdiği öğütleri hatırladı, başını öne eğdi. İçinden “Hemcinsini seveceksin” diye diye yolun sağ tarafına geçti. Midesindeki buruşukluk son haddine varmıştı. Ne yapmalıydı,nasıl bunun önüne geçmeliydi,çaresizlik içinde başını iki yana doğru birkaç defa salladı. İçinden gelen yanmayla,ellerini karın boşluğuna bastırıp bir-iki dakika çökelmiş vaziyette kaldı. Doğruldu ,şimdi ellerini midesinin üstünde yola koyuldu. İleride bir bakkal dükkanı gördü,kapısının önünde bir yumurta sandığı vardı. Hafifçe o tarafa doğru seğirtti. Üstleri hafif kara örtülmüş yumurtalara baka baka geçti. Dükkanı on metre geçince durdu. Çalmalıydı;evet çalmalıydı. Babasının sözleri geldi yine aklına:”Hırsızlık dünyanın en kötü işidir yavrum”. Durdu,kafasıyla midesinin mücadelesini dinledi. Gene olduğu yere çöktü,birkaç dakika öyle bekledi. Çalacaktı mücadeleyi midesi kazanmıştı. Yolun iki tarafını dikkatle yürümeye başladı. Tek tehlikeli yer bakkalın karşısındaki berber dükkanıydı. Adam sandalyesine oturmuş bir şeyler okuyordu. Yavaşça yumurta sandığına sokulmaya başladı.”-Ah, pişmiş olsaydı keşke” diye mırıldandı. Kapıyı geçip durdu. Karşı ki berbere baktı,sağa baktı eğilip iki yumurta kaptı,koşmaya başladı. İki avuncunda birer yumurta koşarken arkasından ayak sesleri duydu. Yan gözle bakınca beyaz bir önlük fark etti. Daha hızlı koşmak istedi,fakat boş midesinin götürdüğü bacakları güçsüzdü. Ayağı bir taşa takıldı ve yüzü koyun yere düştü. O zaman ensesinden ayağa kaldıran berber olduğunu gördü. Adam çocuğu ayağa kaldırması ile iki tokatla yere çaktı. Yüzü biraz önce kırılan yumurtalardan birinin üstüne geldi,beline gelen tekmelere aldırmadan karların yumurtayla sararmış kısmını yalamaya çalıştı. Adam yoruldu ve küfürle nasihat ederek yanından ayrıldı. Çocuk bitkin bir vaziyette doğruldu. Avuç içleri ve burnu kanıyordu. Kanayan burnunu gömleğinin koluna sildi. Bir evvel ki gece kaldığı mescidin bahçesine gitmeye karar verdi. Yokuştan aşağıya doğru kıvrıldı bir eli midesinde diğer eli belinde,burnundan hafifçe kanlar süzülür halde uzun zaman yürüdü. Dizlerinin üstüne yıkıldı, bir süre öyle kaldı. Yürümeye çalıştı. Mescidin bahçesinden içeri kıvrıldı. Duvarın aralığına girdi. Ellerini göğe doğru kaldırıdı,ağlamaya başladı. Dua etmek istedi, bir an öfkelendi yardım istercesine açılan elleri yumruk haline geldi. Üç gün sonra onu, mescidin bahçesine oynamaya gelen küçük çocuklar buldu. Eriyen karlar kirli yüzünü tertemiz yapmıştı. Gömleğinin yakasında yumurta kabukları duruyordu. Morgun arabasına koyarken çok uğraştılar ama yumruk halindeki ellerini açamadılar. :'( :'(
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|