01-23-2008, 22:26 | #1 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
SEN KUŞ OLUR GİDERSİN BİR TRENLE Uzun bir geçmişimiz var Hiç yorulmadan En azından bir kere eğlenceli beşik ha biz varız ha biz maskeli balo Saygıya durup üstün bir gecede Bir sır payı katlayıp sade bir kahveden Keyifsiz bir detayın hkmüyle ha biz yokuz ha biz seferde Ya bu kez ölenleri görmeliysek Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle Parka dolalım Park bizi alır önce Seyrimizden bir sabah kazanır Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle Sayısız rampaya katlanır ya güneşten daha zengin sofraya diz çökeriz ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır. æææææææææææææææææææ ÇÖLDE GİZLİ BEZGİNLER bir çiçek bahçesinde geceye durgun kalışın yagmur sıcağı gibi öptüm sonsuz gidişinden. saçlarının seyriyle seni yolları aşklara davul çalıp çağrılmış yalnızlarla dolduran akreplerdir duygunun. karanlık ordulara güneşsiz sokulan bunlar canlanınca ne ateş kirli taşlar ne böcek şakakların sıcağında kuytu bir ses büzülüp ölecek sabahsız kuşlara koşarsa durur mu evreni omuzlarında bahar şenlikleriyle. sürdüren ellerini yngın borularında şaşkınlıkla başladı bu atlar bu savaşlar insan buluşlarından burda biter düğün. gidilir mi evin soğuğuna çölün sıcağından gemilerimiz saklanır.ağzımızda bir aşk kaçışı vardır buluşmaların saplandık tadına.durduk alnında yüreğe vuruşların yollar sellere gider. açılır parklar artık kuşlar dağılır bir aşkı gözyaşlarıyla bulvara çağirmak hiç keseye mi kalır çizildi yalnızlar. senin gelişin ne de süvari köprünün diplerinde geçer üstümüzden yağmur alan donanmalar. kürek sesleriyle koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından sayılır günü geçmiş anlar boşalan hangi tüfeğin arkasından oturur iki bakış ormanından gerilip bir masayı kollar uzayıp uzaya giden akrebe katlanıp zincire gelmeyen yolcular bu bizim sesimiz denizlere ateş gibi eller açılır ortasından su konuşmaz toplanmaz kuşlar. Ne kazandık yaşamamızdan biz harcandık anam hem kelimesiz kapandık sevgi ektik. Sonsuz seçtik. Beğendik. Ama toprağı kazandık sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle.Yalnızlıkla ben kaldım sevindiniz işte alın kurtulun. Aha size son atım
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
01-23-2008, 22:26 | #2 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
ORASI NERESİ BURASI BİR ADAM Korkuyu kapışır taşlar karanlık kendine çekince perdeyi göz hüzünle odayı kapar el uyur ve akvaryumda balık resmi çekilmiş nehir Böyle bir çiçek vardı Rüyamdaki geçit büyüyüp büyüyüp Büyüyüp büyüyüp büyüyüp Espası bir tek gece Ezip el tutan Alnını bütün bir duvara dayıyan ve sesleri bir orman büyüklüğünde güneşe yol yapan çocuk güreşip bütün gelişleriyle gecikmiş bir deniz feneri Saati yalvarır hızla Şafağı çoğaltır kan akan damar Adım zorlar kapıya çağrılan En korkulan gerçeği Bir boyun eğişle girilen böyle bir çiçek vardı kılcal kökleri çağın sarsıntı duvarlarından burası bir adam bir aşk çapında bir çeşit hapishane tutulan akıp giden su uyanınca adam suyu geçmek isteyen karınca bir taşın alevinden basarak ellerine kaçınca adam bırakmaz eşyasını da uykuda. |
|
01-23-2008, 22:26 | #3 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
SEVMEK DE YORULUR Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım Bana bunu sessizce anlatıyorlardı Bir yerde onların yönlerinden alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki bulvarların geceye vurdukları çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan bir sürü alışkanlıklar taşıyan insanlığımızın gülüşü yalnızlar çarşısında çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin başkası sevsin diye en seçkin yerine bir şal gezdirirdi insanlığımıza birşey getirirdi yalnızlara Bir sen varsın hep saçların ağzın Bir merdiven hücresinde uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem senin sonsuz gelişinle saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle davranılmaz üstünde durulmaz hiçbir tüfeğe gelmez kekliksem Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde durmuş ki bakışın boynun bozgun üstünden bir nehir geçer gibi ya gecedir ondan ya bulanık sudan bir hasta gibi ağrımaktasın Gelişini aldım onu nasıl harcadım Denizden bulanıp okyanusa Selam çakan vapurun Aman o ne güzel o nasıl Sevindik adımına birden parka çekildik Ve birden nasıl bayram bıyıklı Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla Eğip başını içlerimden gittiğim zaman Uzağa bir yolcuya çıkar gibi Selini üstüme çektin önce camdan bir mektup dolabının üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın başını duvara değdirmiş bir benzetişle jozef ka benzeri bir bakışındı ya da konuşmayı kesip aman sen öyle bir gittin ki benimle Piknik beni sana verdi önce Gelişen güneş yalnızlıktan bir göze Eski ellerin Ve çağlarınla birşeye uzanmış etin Ve hançerinle zamana saf durmuş Son gidişindir bu Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle zaten hangisi kavak zürafası değil biri bütün yan odaları bekler kuşkulu geçer camlardan ve bırekır yerini bir koridor bekçisine Haydi sen bütün onlara git benimle Son sigaramdın Gidişin antinikotin Birden birşey mutlueşit piyano çalıyor Elleri iki çeşit durgun Gerçi çımıyor gelenlerin karanlığa duranların Suya inen sesleri Tam şimdi denizinle bir çakıl taşına yaklaşıyor kuma çok yakın bütün kesitlerinle bakıyor ve bunalıyorsun Tam şimdi ipe koşan beni elleriyle alkışlayan ağrıyan bir gün geliyor |
|
01-23-2008, 22:27 | #4 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
AHENKSİZ KUŞLAR çayırkuşu engelsiz yapraklara havası dondurulmuş ve suyundan alıkoyulmuş bir ay gecesi tanrısıyla elişi kağıtlarından ev demetlerini ve deniz başlarında küçük ve yuvarlak ellerle tutulmuş çocuk etekleri çayır kuşunu engelsiz yapraklara çaçaron hep evleriyle onlara bir akşam geçidi vurulmadan ve korkusuna sebepsiz kapılmadan duvarlara yapılmış heykel ağızlarındaki sözlerin ve eski risimlerde yerli oyulmuş gözlerin ve hiçbir vehmin önünde vurulmadan ve korkulara yazı sonu alınan bir kuştu yerle gök arasında kadırgalarında renk atmaz cömert çiçekler su altlarında ve yürek diplerinde zarı delinerek bir an bekleyen kanatları sabra ve kabus sonlarına çarpan konuşan ve sesler çeviren yerler gök sonlarında görülmeden tanınan ve en gerektiği yerde anılan civa sıcağı yurtlar çamdan insanı çiğneyen sakızlar korkuya öteye ve dünya seslerine çarpan çalkanan bir yamaçta yalnız başına durabilmiş açabilmiş çalılar çayırkuşu insan ve toprak levhasında gagası ışıyınca durur anlatır bildirir ki güneştir her an sabah sesi çıkaran ve devran deyince insanın isim verdiği yüceden göğü kollayan ve ufuktan aranan bir çift gözü en son şekliyle her an bir zindan resminde çağıran güneştir gagası ışıyınca çayırkuşunun bir savaş bütün bunlarla doludur ölüm beyin düzlerinde sık sık gezinen ve işte tamam yerine her dokunuşta bir delik açılan ve hepsi bir tek karanlığa açılan |
|
01-23-2008, 22:28 | #5 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
DELİKANLILAR Gülünç şapkalarını sahipsiz sarkılarıyla Bazen mavi yanaklı bir yıldızın Kızdan heykellerini utangaç ve yenilgen bir gardrob odasında namluya benzer herşeyim dünyada üryan dolaşan bebeğin özgürlüğün ama her şeyin özgüre ödünç verilen geleceğin Erişilecek bir üst bir alt kent Bir de İçinde durup demir atılacak Bu binek aşkların Delikanlılar sofrasında Kamçılı bağrışları Derken Merhem Yok merhem Derken Avuç içlerinin kadın bölmelerine En usta hücrelerime En yanıltıcı en dolup en boşalan Ve boşa atılan Yıkılan hücrelerime Bükülen dizlerime Ve kasılan karın etlerime Kendime gelince ben kim oluyorum Cevherim neyse nereden geliyor Duvarların fayans çinko benzerleri Kendime gelince Gözlerini cihan gözlerini Ellerini kollarını parmaklarını Göğsüme göğsüme tam yüzüme Uzatan eşya beyleri Çanak çömlek Varlığına vardığım hücre gece Her yandan karanlıklar biçilir Dikilir üstümüze II Yolda kamyonlarla süt satanlar Düşleri Evleri ufalayan ve büyüyen çocuklardan Değerli bir yoldaşlıkla Ödünç alan ihtiyar babalar Ateş yanan sokaklar geçiyorlar Delikanlılar baba ve adam Delikanlılar ve aşklar Delikanlılar sevdalı oluşlardan Bir yıldız poyrazı İsa meryem kadar Bir balıkla girince sulara İnsanlar kelime hücrelerinde İnsanın denizlere dağılan saçlarında --isa da tam denizlere göre insanlar isaya göre eşyalarıyla ve hayvanlarıyla yaşar akıp giden uslarıyla geliştirme geliştirme bütün ölmek ve öldürmek sınavlarını anılarda bırakmak için tanrının ve meryemin yavrularını Delikanlı bir çağanoz fabrikasında Yürekleri devrilir doğum günü bayraklarıyla Kentlere çağrılan ve insan biçimlerine Nefret biçilen Ve bunları düzenli anneler şeklinde Yalnız düşman getiren Babanın gecelerine Delikanlı Bir sahnenin perdelerinden sonra Katmerli kadife ve kapanan karanlık küçük odalarda Ve karanlık küçük odalarda |
|
01-23-2008, 22:28 | #6 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
ÖLÜ ATLAR Karışık bir iç deniz bunalımı Zafersiz bir kalyonda Ölümün her anki hatırasından uzak insanı her halinden tanıyan sakat bir ölü atlar alıcısı Ucuza kilitlenmiş bir dağ ceylanı Ancak bir tabuyu öldürecek bir zamanda göğün bütün ön görmelerinden uzak fenerler tutulup tekmeler atılan önemli bir es çağ tanrısı telaşla yenilen analarda kayboluşları sevgisiz kalan babalarda lekesiz bir güneşle ancak çocuğunu sardığı bezler arınan ağrıtmaz sanılan bir yaşamak şarkısı ikisinden birini örter kanadı durulmayıp tebessüm ettirilen şarkıda sevinçsiz canlara dayanmak her an bir başka ışıksızı arayan acıması bir çocuğun masal cücelerine |
|
01-23-2008, 22:29 | #7 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
SU Taşlanan kadınlar yankır girdap duvarda ve sırları çözük aynalar bir aynanın civarda hayvan otlağındaki benzeri yüzler kuyuya inen gözü terkeder sıcaktır orfe yaklaşır kavalsız ve çılgınca döner kaderine bir kez daha bakar açlığa üşümeye kartalın alnında duran yıldıza bir kere daha daha yalnızlığa kati ve aşk geçerliliğini ortaya koyarak ulusal ve benci iki çingene arasında bir kere daha yalnızlığa atılarak Yerin içinde yüzlerle hücum bütün özentili yekinmelere doğru karşı bütün nedensiz gençliklere doğru karşı bütün...............doğru karşı aç olan karın soylu olan yoksulluk ve mızrakla gelen alın yerin gezisinde insan vardır ağulu bir diş put taşında doğacak çocukların toplandığı çadır taşında ava çıkmıştır Aşk tunç çekmiştir bizle olan sırttına birbirini çaresiz bırakan çehrelerin yaralı ceylanı bulup tepindiği (Fırat birden bire kaybolur bir mağarada) sevenin kurbanla alınıp kurbanla ödendiği güneşin aşktan sudan ve topraktan daha hızlı yöneldiği raskolnikof müthiş bir iman ağrısı çekmektedir. Güvercinler toplandı sofralar kuruldu Ağaçlar bahçede kızgın güneşle çatıldı Elma tadları ağır ayrılık tadları Yalnızlıkla toprağa savruldu Katerin açık kollarıyla yaklaştı üç tuzaklı odalarıyla mükemmel bir karpuza yaslanmak suya çağrılmak bir de içindeki ziynetleri hor görmek iyice oysa güneş ağırlaşsın siyah saçımız uzayan başımızda alnımızın dibinde kalsın seçkin ve Horasanı kayıran gözlerimiz Hiç akla gelmedi Beraber kırları hüznü atmaya yarayan bir annenin dallara takılıp ağrıyan yaralarıyla yattığı gerçekten canlı göğsü boğucu çaylarıyla akşam suyunda bir sütun mermer içmiş her erkeğe bir yılan üfürmüş 2 Ciğerlerde ölüm akar Çeşme İnsan hesapsız çocuk üfürük kendinde olmayan gürz kapanan ayna mektep taze ekmek dilimi zeytinin içindeki bağırgan ölüm sıkışmış aramıza sandalyenin dibinde mi dudak sıcak çay bardağına kapanırken salıncak onunla içten içe anlaşma cevizin ipi tıtan çocuğu kayıran dallarında yeşil yaprakta veba ölüm evin hangi bilinmezinde ya da açıkca küçük kardeşin avucunda mı uzak insan sahillerine kelimeyi dolanan dillere taşıdılar zeytin kahvaltı ve zeytin sofrada üç büyük zeytin üç kanlı bakış Ölünün ağzına zeytin kondu şiş dudakların arasına sonra geniş omuz yaralarında adamlar kırılan camlar taktılar 3 İnanç yiğit ev sorardı bulup konaklardı Kanlı göz ufuk tarardı Cürümlü başta her geyik akışında Örtülür dudaklar çünkü kalbe çarpılırlar el gezer tenhaları dolanır ufak tüyler ve tüyler ki ateşle diklenirler kendi namlarına egemen olarak üşüme kabarcıkları tad kabarcıkları ürpermelerle unutkanlık yerin bir zaferle doğrulması cürme katık olarak dantel kalb vurması su kapları ıslak naylon örtü ve ıslak cimrilikle ustalıkla yaprağa ilave peçete yorgun ve evvelden haber sonra saralar sıradadırlar Kapılar baskıyla kapalıdır onlar yontup hamam kapılarını kulaklara ses kutuları Ormanlar avazlarıyla parke taşlar Kurtlar Yıldırım Avizeler Orada köşelere düşler yerleşir yatakları kollar Uyku canavar kıvrımlı batarlı saldırır Ev tilkiyle sarılır kuşatılır Yorgun bir masal uzakta kaybolur Kulaklarına yosun ve balık biriken çocuklar Toprağın rengine katılan Hızla yorgana atılan Göğsümüze sırtımızaateş bastıran Örtünen çıldıran çocuklar La onlarla alev açıyor her yanımız Anlaşalım 4 Denizde büyüyen av hayvanı suları derin denizleri boyıyan mürekkep hayvanı uzatır gözlerini ince çalgılar içinde şavaşlarla tiz sesli yuvarlak ağızlarıyla bu kez bu alçıyı donduranla kapalı denizlere kapılıp açık okyanusta kayalardan inen hızlı koşan bağırlar ayakta durlar KALKlar oturun babamı ben güvercin saçlı çocuktum buzlardan başlayıp vurdular dağların yabani timsahında sanatın fiziksel geçerliliğe kadar vurdular babam up uzun yatandı kumda ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla çünkü öylesine kendi ölümü başını yastıklardan kaçıran uykulu başınıcümle odalardan hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde dudakların içinde kulak yollarında adamın öldürülüş sesi sofadan sokak kapısından pencereden kumluğa okyanusa ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza |
|
01-23-2008, 22:42 | #8 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
Eline saglik.+1
|
|
03-23-2008, 18:49 | #9 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
Merhum Cahit ZARİFOĞLU(1940-1987)'nun çok beğendiğim bir kaç şiirini de ben sizlerle paylaşmak isterim
DARALAN VAKİTLER Yanakları saçları gözleri yanmış Zehirli gaz bombaları Yılan gibi sokmuş yalamış gövdelerini Ağızları, küçücük dilleri yanmış Bütün Beyrut sapsarı kalmış Sanki anlamak imkansız Başları Paletlerle ezilmiş babaları Yahudi doğramış analarını Binlerce çocuk topların betonların altında Beyrutun gözyaşları şimdi Kudüsün yanıbaşında Müslümanlarsa uzakta Sanki başka Gelinmez bir dünyada Acın bir vadi Zehirli çiçekleri bir ova gibi karşımda Gözüm baksın sadece Ayrıntıları Kıvrılıp kırılmış bilekleri Kemikten yakılmış etleri Kuma serilmiş cesetleri Büyük ajansların yaydığı resimleri Bir seyirci gibi görsün dursun Bir kadın gibi ağlasın... Beyrut yengeç kıskacında Çoğu müslüman kafir yanında Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin Sen filistin hokkaları doldur kanla Şairler eğer ahın varken Uzanırlarsa tomurcuklara güllere Herbiri kanlı bir ateş gibi korku Bir azar bir şamar olsun Filistin sen işine bak kar toprağını Yoğur gazabını yaradanın Bir mezarlık kadar ölüye şahit her evin Her soluğun yeni bir can veriş Eğer kalmamışsa kalplerde Allah sevdası Ey filistin kar kar toprağını Yoğur gazabını yaradanın ... Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde Çam ormanlarının salınışında Kuşların cıvıldayışında Otların serin tenlerinde Eğer varsan bakıp görmeye Şeffaf perdenin az ötesini Bir ateş bulutu var en bildik yerde En emin yerde Ve bak asıl ölen yaylalar villalar tok karınlar Hissiz dudaklar gayretsiz kalpler Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar Farzet körsün olabilir Elele tut Taş al ve at Kafiri bulur Hani ceylanların Hani cihat marşın Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın En arka safta bile kalmadın Cengi attın dünyaya daldın Tezeğe konan sinekler gibi Dönüyor burgaç Dünya üstten yanlardan daralıyor Ovalardan Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi Bir gün ister istemez Karşısında olacaksın kaçtıklarının Dua et O gün henüz mahşer olmasın KADER HEP ERKEN ZAMAN HEP GEÇ İşte Bu çok yakıştı Yanaklar boyar elmalı şeker ve şoklarıyla Bu son acı Bülbülden kanaryadan geçtin Bile bile girdin -labirentin Bir sır yüklendin -dörtnal Ak çocukluğun Ak gençliğin toprakları Zorluklar Daha çocuktun Elini uzatsan Dokunsan bozulmazdı hayaller Büyüdün ki yalanlar gayyalar İnsan Kader Yayını kurmuş telaşsız şaşmaz avcın Seni aramadı Yerinden hiç kımıldamadı Sen koş orda burda Tasalı mutlu yalan İşte son dönemeç son anı İşte Bu çok yaklaştı sana Elin mallar kamburlar arasında Sırtında dünya günlük gaileler Derken irkildin dikeldin derken Avcın bıraktı oku Bir hayat daha Ezberler nasıl, kalbler aklandı mı altın tabakta Şimdiden bir bak Dilin takılmasın kapıda İki yol ağzında İşte bakın İçimizden biri daha Elinde dünyadan bir çıkın |
|
03-23-2008, 19:38 | #10 |
Cahit Zarifoğlu Şiirler
Ve çocuk dünyamı süsleyen en güzel şiirlerinden biriydi paylaşacağım satırlar...
BÖYLE OL BÖYLE SÖYLE Doğuyor çocuklar Türkiyede Cezairde Kenyada Eskimolar ülkesinde Dünya ne uzun Ne kısa Milyarlarca milyarlarca çocuk Geldi yeryüzüne Her birinde bir çift göz Baktılar yer-gök aleme Şimdi gözler Eğleşir eşyada İki kere milyarlarca gözle Baktılar nehirlere Yanyana akıp Karışmayan Tuzlu suyu tatlı suya Kuşlara Dağlarda dolanan kartala Şurada bir savaş var kan akıyor Şurada. İki kere müslüman kan Ve milyarlarca çocuk Tarih boyunca Büyüyüp Avuçladı dünyayı Giderken Bıraktılar hep Doğuyor çocuklar Çinde Afganistanda Türkiyede Şimşek sabahta yıldız gecede Doğumlara artık ebeler Anneler de karışmıyor Ya bu sonbahar Dünyanın mevcudu ne Nereye gitti Doğup doğup boy atan nağra atanlar Ne sesleri kaldı Ne cisimleri Ah çocuklar çocuklar İçiniz kararmasın sakın Açıp Okuyunca bu şiiri Şimdi biraz Baksın dikkatle bana gözleriniz Ögrenelim şu duayı Yol boyunca Beşikten başlayıp Mezarlara kadar Önce besmele En güzel kelime Allahım Yol boyunca Bırakma elimi Düşerim sonra Allahım Niçin halkettinse beni Kalbime söyle iyice Engellerden arınsın yolum Allahım O güzeller güzeli Hangi iyilik diledi senden Dilerim ben de öylelerini Allahım Peygamber efendimiz Hangi şerlerden sığındıysa sana Upuzak tut benden de onları Allahım Yol boyunca Tarih boyunca Başıboş bırakma bizi Bu şiiri her okuduğumda kalbim farklı bir heyecanla çarpmaya başlar... Ve yüreğimden bir fatiha uzanır Zarif üstad'a doğru.... selamlar |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|