03-16-2008, 12:50 | #1 |
hidayet ve dalalet
Hidayet ve Dalalet
Konumuza hidayetin tanımıyla başlayalım inşaallah. Hidayet, insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır. Allahû Teâlâ şöyle buyuruyor: 3/AL-İ İMRAN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun). Ve sizin dininize tâbii olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah’ın (Kendisine) ulaştırmasıdır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’un Alim’dir. (Allah her şeyi kuşatan ve her şeyi bilendir.) Bakara Suresi 120. ayet-i kerime: 2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). Sen onların dinine tâbii olmadıkça (uymadıkça) ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan and olsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur. Şimdi birileri çıkıp itiraz ediyorlar ve şöyle söylüyorlar: “ Hayır, oradaki ifade Allah’a ulaşmak değil; Allah’ın ulaştırmasıdır.” Öyle olduğunu kabul edelim. Allah’a ulaşmak olmasın, ‘Allah’ın ulaştırmasıdır.’ olsun. O zaman, “Allah’ın nereye ulaştırmasıdır?”suali aklımıza gelecektir. Bu sualin cevabı: “Allah’ın Kendisine ulaştırmasıdır.” İşte ayet açık ve kesindir. Allahû Teâlâ şöyle buyuruyor: 42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). Dinde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dini ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dinde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahy ederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır). Allahû Teâlâ: “Allah dilediğini Kendisine seçer ve olardan kim Allah’a yönelirse, Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır.” diyor. Allah’a ulaşmayı dileyeni Allah, Kendisine ulaştırıyor. Allahû Teâlâ; “Allah’a “yunîb” olan “enâbu” olmayı dileyen, Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi, O’na, Allah’a ulaştırır.” diyor. Ayet-i kerime açık ve kesin bir şekilde “yunîb” olmanın, Allah’a yönelmenin, Allah’a ulaşmayı dilemek olduğunu ve her yunîb olanı da mutlaka Allah’ın Kendisine ulaştıracağını ifade ediyor. Öyleyse ayet-i kerimeyi “Allah’ın ulaştırması” şeklinde kabul edelim; diyelim ki: “Hidayet Allah’ın ulaştırmasıdır.” O zaman “Allah’ın nereye ulaştırmasıdır?” sualinin cevabı şudur: “Allah’ın, Kendisine ulaştırmasıdır.” Netice yine aynı oluyor. “Hidayet, Allah’a ulaşmaktır.” veya “Hidayet, Allah’ın Kendisine ulaştırmasıdır.” Arada fark var mı? Demagoji yapmak, ayetleri Allah’ın verdiği manadan başka taraflara çekmeye çalışmak, boşuna bir gayrettir. Taşıma suyla değirmen dönmez. Allah’ın ayetlerini değerlendirmek mecburiyetindesiniz. Ayetler açık ve kesin olarak, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin hidayette olmadığını söylüyor. Öyleyse hidayet Allah’a ulaşmaktır.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|