04-02-2008, 01:25 | #1 |
Küçük, fakir, tek sesli Türkiye hayali...
Anayasa Mahkemesi, AK Parti hakkında açılan kapatma davasını görüşmeyi kabul etti. Türkiye, sonu hem hukuk, hem ekonomi, hem siyaset ve hem demokrasi açısından belirsiz bir tünele sokuldu.
Elbette bu durumlarda sakin ve soğukkanlı olmak lazımdır. Demokrasiyi korumak için de ekonomiyi ayakta tutmak için de sukünet gerekiyor. Çünkü söz konusu olan hukuk değil, AK Parti’yi ve onun üzerinden millet iradesini, Türkiye’nin özgürleşme ve dünyayla bütünleşme arzusunu hedef alan son derece planlı bir saldırıdır. Bu dava ekonomiyi batırır demenin bir yararı yok çünkü dava tam da bunun için açıldı. Ekonomi batsın, işler kontrolden çıksın diye. Bu dava Türkiye’ye yabancı sermaye girişini durdurur demenin anlamı yok çünkü amaç zaten ülkenin dışarıyla bağını koparmaktır. Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz bozulur, müzakereler durur demek lüzumsuzdur çünkü davayı açanlar ve kabul edenler zaten her şeyden çok bunu istiyor. Siyaset değer kaybeder, ülke istikrarsızlaşır diye itirazın da faydası yok çünkü davanın maksadı sadece AK Parti’nin kapanması değil, ülkenin de yönetilemez hale gelmesidir. Küçük, dışarıya kapalı, fakir ve tek ses çıkan bir Türkiye... Davanın amacı budur ve amacın gerçekleşmesi için AK Parti’ye yönelik apaçık, besbelli bir hukuk darbesi yapılmaktadır. Bu öylesine gözü kara bir darbedir ki devlet geleneğinin ayaklar altına alınmasında beis görülmemektedir. Birkaç yargı adamı, ülkenin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanı’nı bile anayasaya rağmen yargılamayı göze almışlardır. Arkasında yüzde 47 oy bulunan Başbakan’ı sanık sandalyesine oturtmaya cür’et etmişlerdir. Kimse, ne bugüne kadar olanları ne de bundan sonra yaşanacakları ortada bir hukuk varmış gibi değerlendirmeye kalkmasın. Demokrasi rezil oluyor, hiç olmazsa hukuk bu ayıba bulaştırılmasın. Hukuk yoktur çünkü, seçimler öncesinde başlayan istikrarsızlaştırma girişimleri sandığa gömülünce geriye tek çarenin parti kapatmak olduğu biliniyordu. İddianamenin boşluğu da zaten konuşmakta olduğumuz şeyin hukuki değil siyasi olduğunu bağırıyordu. Adını koyalım... Şimdi, Cumhurbaşkanı’nın bile yargılamaya dahil edilmesi davanın sonucunu bağırıyor. Soğukkanlı olmak lazım ama saflığın da alemi yok. Bugün demokrasiye karşı açılan savaş, aynı zamanda üniter yapıya da açılmıştır. Ülkenin (Tunceli hariç) bütün illerinden milletvekili çıkaran, Batı’da, Doğu’da, Kuzey’de ve Güney’de aynı güçle var olan tek partisini kapatmaya teşebbüs etmek; onun arkasındaki halkı yok saymaktır. Milyonlarca insana da düşünmek, siyaset yapmak, seçmek ve seçilmek hakkını çok görmektir. Onları dışlamaktır. Türkiye değişmektedir ve kapatma davalarının bu değişim karşısında zerre kadar değeri yoktur. O devir geride kalmıştır. Sorun kendi zihinlerindeki Türkiye için herşeyi yakmaya hazır olan bunu da son dava ile göstermiş olanların ülkenin birlik ve bütünlüğüne kast edebilecek noktaya gelmeleridir. ‘Benim olmayan kimsenin olmasın’, ‘Bana yar olmayan kimseye yar olmasın’ diyen bir çaresizlikle karşı karşıyayız. Korkulacak olan iktidar partisinin kapanması değil, Türkiye’nin geri dönüşsüz bir yola girmesidir. Halka dava açanlar, ülkeyi dünyaya rezil edenler herhalde bu büyük tehlikeyi de düşünmüşlerdir. Oyunun burada bitmeyeceğini, ortaya çıkacak faturanın ödenmesi gerektiğini mutlaka hesaplamışlardır... Mustafa KARAALİOĞLU / STAR 01/04/2008
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|