AK Gençliğin Buluşma Noktası
Yeni Şafak , Akit ve Milat "Yeni Şafak" ve "Vakit" Gazetesi köşe yazıları / Vakit'ten Hafızalardan Silinmeyen Habercilik Başarıları..



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 04-14-2008, 01:34   #1
Kullanıcı Adı
CeVHeR
Standart Cehalet saadettir!.. ( YAVUZ BAHADIROĞLU )***
“Cehalet”in zaman zaman “cesaret”e dönüştüğünü yaşayarak öğrendik…
“Cehalet”ten gelen “casaret”i hoş görmeyi de biliyoruz…
Lakin millete istikamet haritası çizme iddiasında olan kimi yazarların, “cehl-i mürekkep” (uçsuz bucaksız bir cehalet) içinde bulundukları bir konuyu nasıl bu kadar büyük bir cesaret, hatta cüretle yazabildiklerini hâlâ anlayamıyoruz.
Konuyu tüm nüanslarıyla bilenler, böyle bir yazı karşısında ne yapacaklarını, hangi yanlışı düzelteceklerini şaşırıyorlar.
Doğrusunu isterseniz ben de şaşkınım…
Yaklaşık 40 yıldır yazıyorum…
Risale-i Nur ve Bediüzzaman konusunu bilenlerle görüştüm…
Bediüzzaman’dan ders alan en yakın talebeleriyle yıllarımı paylaştım…
Risale-i Nur ve Bediüzzaman mevzuuna ömrünü adamış yazarlarla, araştırmacılarla, öğretim üyeleriyle, siyasetçilerle hemhal oldum…
Ne var ki; Sayın özdemir İnce’nin Hürriyet’teki yazısında birkaç kere adı geçen “Süleyman Şahiner”i ne duymuşluğum, görmüşlüğüm, okumuşluğum, ne de varlığına dair bir karineye ulaşmışlığım var!
çünkü böyle biri mevcut değil. Böyle biri yaşamıyor ki; Bediüzzaman hakkında araştırma yapıp yayınlamış olsun.
İnce’nin, eserinin alıntısından alıntı yaptığı araştırmacının adı “Süleyman Şahiner” değil, “Necmeddin Şahiner”dir. (Bu isim hatası bile yazının özensizliğini hemen ele veriyor).
Necmeddin Şahiner’e gelince…
Sevgili dostum, Bediüzzaman’ı bizzat yaşamış insanlarla görüşüp hatıralarını anlattıkları şekliyle kitaplaştırmayı kendine “varlık sebebi” sayan bir yazardır…
Kendini tarihe kayıt düşürmekle yükümlü saydığı için bir “vak’anüvis” gibi çalışır…
Anlatılanları ayıklamadan yayınlar…
Bu yüzden bazı “mübalâğa”lı anlatımların kitaplarında yer alması kaçınılmazdır.
Tabiî hiçbir tarihçi yahut araştırmacı veya okurlarına karşı doğruları söylemekle kendini yükümlü sayan köşe yazarı, anlatılarına kendi dünyasını yansıtan yaşlı insanların anılarını “izlenim” olarak görse de, “delil” olarak görmez…
Hele de kimi anıları, eserlerinin yeterliliğiyle kendini ispatlamış bir “alim”e (Bediüzzaman’ı böyle tanımlıyorum; çünkü güvenilir âlimler onun ilmî yeterliliğini teslim ediyorlar, takdir edersiniz ki, bu konuda sayın özdemir İnce’yi, ya da tek kaynak olarak zikrettiği Mustafa Yıldırım’ı referans almam mümkün değildir) saldırmanın gerekçesi yapmaz.
çünkü eser sahibi anılarda değil, eserlerinde yaşar!
Bir eserin sahibini analiz edebilmek için şahitlere gidilmez, eserlerine gidilir.
Bu basit gerçek ortada dururken, başkalarının anıları ve anlatılarıyla Bediüzzaman’ı “mahkûm” etmeye kalkışanlar, sadece kendilerini millet nazarında “mahkûm” ederler!
Hiçbir eserini okumadan (İnce’nin okumadığı çok belli) “taraf” olduğu ilk sayfasından belli bir kitaba dayanarak binlerce sayfalık eser vermiş bir müellife saldırmak, “köşe yazarlığı” olmasa gerektir.
Buna dense dense “bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmak” denir ki; yazarın hem kifayeti, hem de ciddiyeti konusunda kuşku duyulmasına sebep olur.
Zaten sayın yazar, Bediüzzaman’ı “Şeyh Said ve isyanının destekçilerinden” göstermek suretiyle kendi ciddiyetini yeterince zedelemiş olmaktadır.
çünkü Bediüzzaman (hayatını araştırıp yazmış bir yazar kimliğiyle söylüyorum), Şeyh Sait isyanını desteklemesi için kendisini ikna etmeye gelen heyetin başkanı Kör Hüseyin Paşa’yı, “O askerler bu vatanın evlâtlarıdır… Kimi vuracaksınız?.. Anmed’i Mehmed’e, Hasan’ı Hüseyin’e mi kırdıracaksınız?..” diyerek reddetmiş, Şeyh Said’e yazdığı mektupta ise, şunları söylemiştir:
“Türk Milleti asırlardan beri İslâmiyet'in bayraktarlığını yapmıştır. çok veliler yetiştirmiş ve şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez… Onlarla kardeşiz. Kardeşi kardeşle çarpıştıramayız. Kılıç harici düşmana karşı çekilir. Dahilde kılıç kullanılmaz.”
Keşke bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olunmasaydı...
Ve keşke Bediüzzaman’ın bu tespitlerini devlet sahiplenseydi…
O zaman Türkiye, muhtemelen PKK belasıyla karşılaşmayacaktı.

Yavuz BAHADIROĞLU / VAKİT 13/04/2008

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi