![]() |
#11 |
![]() I. BÖLÜM: İSHAK’IN MÜJDELENMESİ...
1. İbrâhim as.’ın Misafirleri ve İshak’ın Müjdelenmesi : “Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrâhim'e müjde getirdiler ve: "Selam (sana)" dediler. O da: "(Size de) selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi” [1] Meâl/ Tefsiri: Andolsun Lut kavmini helak etmek için gönderdiğimiz Cibril, İsrafil ve Mikâil adlı elçi-meleklerimiz İbrahim’e oğlu İshak’ı müjdelemek için yakışıklı gençler suretinde geldiğinde; “Selam sana, selamette ol, sen selamette olanlardansın.” dediler. İbrahim de: “Size de selam, siz de selamette olun.” dedi. İbrahim hemen gecikmeden taş ocakta kızartılmış semiz bir buzağı getirip onlara sundu. “Yemez misiniz?” dedi. (Misafire ikram etmek, güler yüzlü davranmak İslam ahlakındandır.)[2] Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz melekleriz). Lût kavmine gönderildik[3]. Meal/Tefsiri : İbrahim elçi-meleklerin ellerinin yemeğe uzanmadığını görünce, yadırgadı, onlardan çekindi, onlardan pek hoşlanmadı ve kalbine bir korku girdi. Çünkü onların adetine göre bu hayra alamet değildi. Elçi-melekler İbrahim’in endişesini anladılar, onu sakinleştirmek amacıyla dediler ki: “Korkma! Sana kötülük etmek amacıyla gelmedik. Biz Rabbinin elçi-melekleriyiz, insanlar gibi yemeyiz, içmeyiz. Şüphesiz biz işledikleri iğrenç cürümlerden dolayı Lut kavmini helak etmek için gönderildik.”[4] Seyyid Kutub diyor ki: “Hz. İbrahim, konuklarının ellerinin kızarmış buzağıya doğru gitmediğini görünce; "... konukları tuhafına gitti; içine onlardan kaynaklanan bir korku düştü." Bedevi adetlerine göre ikram edilen yemeği yemeyen konuk kuşku uyandırır; ev sahibine yönelik bir hainliği, bir kötülüğe niyetlendiği imajını verir. Bizim kırsal kesimimizin insanları yedikleri yemeğe ihanet etmeyi, daha doğrusu yemeğini yedikleri kimseye kötülük etmeyi mertliklerine yediremezler, böyle bir kalleşliği yapmaktan kaçınırlar. Bu yüzden eğer birinin yemeğini yemek istemezlerse, bu istemezlik, o adam hakkında kötülük düşündükleri, ya da adamın kendilerine yönelik niyetinin iyiliğinden emin olmadıkları anlamına gelir. [5] O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.[6] Meal/Tefsiri: “ İbrahim’in Sâre adındaki amcasının kızı olan eşi de ayaktaydı, perde arkasından kocasıyla birlikte konuklara hizmet ediyordu. Lut kavminin helak olacağını duyunca iğrenç topluluğun helakinden dolayı sevinçten güldü. Biz de elçi-meleklerimiz vasıtasıyla yaşlı İbrahim ile kısır ve yaşlı eşi Sâre’ye, İshak’ı ve İshak’ın oğlu, yani torunları Yakub’u görünceye kadar yaşayacaksın diye müjdeledik.”[7] (İbrâhim'in karısı ![]() Meâl/Tefsiri: İbrahim’in yaşlı ve kısır eşi Sâre bu müjdeyi duyduğu zaman, tipik kadınsal tepkiyle yüzü hayretten dona kaldı ve dedi ki: “Vay halime, vay başıma gelenler, heyhat, şaşılacak şey, ne büyük bir iş! Ben kocamış, kısır bir kadın ve şu eşim İbrahim de bir ihtiyar iken, ben mi doğuracakmışım? Nasıl bizim çocuğumuz olur? Doğrusu pek tuhaf ve şaşılacak bir şey! Böyle iki ihtiyardan bir çocuğun dünyaya gelmesi, Allah’ın kudretine göre değil, tabii kanun bakımından acaip bir şeydir. Şimdiye kadar böyle bir şey olmamıştır. Subhanallah demek ki biz bu halde evlat sahibi olacağız.”[9] Muhammed Ali es-Sabuni diyor ki: “Mücahid şöyle der: “Sara o gün 99; İbrahim ise 120 yaşında idi.”[10] (Melekler) Dediler ki: “Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun ey hane halkı! Şüphesiz O, Hamîd’dir, Mecîd’dir.”[11] Meâl/Tefsiri: Melekler de Sare’ye dediler ki: “İhtiyar ve kısır eşlerden çocuk yaratması hususunda Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Bu, Allah’ın kudreti, hikmeti ve planı karşısında şaşılacak bir şey değildir. Allah’ın rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun ey İbrahim’in hane halkı! Siz daima cenab-ı hakk’ın rahmetine, bereketlerine kavuşursunuz, siz ki bir yüce peygamberin ev halkından bulunuyorsunuz, öyle bir peygamber ki nice mucizelere ulaşıp, nice ilahi lütuflara kavuşup durmaktadır. Artık bu harikaları bildiğiniz halde öyle ihtiyarlığınız zamanında evlad sahibi olmanızı nasıl uzak görebilirsiniz? Şüphesiz o harikaları yaratan Yüce Allah, Size yönelik lütuf ve nimetleriyle kulları tarafından övülmeye, yüceltilmeye, hamde layıktır, sıfatlarında ve zatında övülen, kullarına hayır ve ihsanı pek çoktur, yüce, şeref ve kerem sahibidir. Sizi de öyle nice nimetlere, muvaffakiyetlere nail buyurmaya kadirdir. Buna inancınız tamdır.”[12] İbrahim’in korkusu gidip kendisine müjde gelince, Lut kavmi hakkında bizimle tartışmaya koyuldu.[13] Meal/Tefsiri: Meleklerin verdiği teminat ve ne için geldiklerini bildirmeleri üzerine daha önce İbrahim’in, kendisinde hissettiği korku gidip de kalbi misafirlerine ısınınca ve kendisine, çocuğu ve torunu olacağına dair müjde gelince, Lut kavminin helak edilmesi hakkında elçi-meleklerimizle tartışmaya koyuldu. Maksadı iman ederler ümidiyle onların azabını ertelemekti.[14] Muhammed Ali es-Sabuni diyor ki: “Müfessirler şöyle der: Melekler: “Biz bu şehir halkını helâk edeceğiz.” (Ankebut: 29/31) deyince, İbrahim (a.s.) onlara: “Ne dersiniz, içlerinde elli müslüman varsa onları helak edecek misiniz?” dedi. Melekler: “Hayır” dediler. Hz. İbrahim: “Peki kırk kişi varsa?” dedi. Melekler: “Hayır.” dediler. Bu şekilde aşağı inmeye devam etti. Nihayet onlara şöyle dedi: Eğer orada bir tek müslüman kişi varsa, onları helek edecek misiniz, ne dersiniz?” Melekler: “Hayır” dediler. O zaman onlara, “İşte orada Lut var.” dedi. Melekler dediler ki: “Biz orada olanları daha iyi biliyoruz. Karısı hariç Lut’u ve ailesini kurtaracağız. Karısı, geride kalacaklar arasındadır. “Korku gitti” ve “ona geldi” bu ikisi arasında edebi sanatlardan tıbak vardır.”[15] Mevdudi diyor ki: "... Bizimle tartışmaya koyuldu.." ifadesi meveddet ve muhabbet dolu bir ifadedir. Ve Hz. İbrahim'in (a.s) Rabbıyla olan yakın ilişkisini gösterir. Bu ilişkiyi anlamak kulun, Lut kavminin akıbetiyle ilgili nasıl istirhamda bulunabildiğini kavramaya yardım edecektir. Hz. İbrahim (a.s) durmadan "Rabbim, yaklaşan azabı Lut kavmi üzerinden çevir" diye yalvarmaktaydı. Rabb cevapladı: "Bu kavim, içlerinde hiçbir hayır unsuru kalmayacak denli ahlaken çöktü, günahları hiçbir merhamet duygusuna layık olmayacak denli tiksindirici bir hal aldı". Fakat kul diretiyordu: "Rabbim, biraz daha mühlet ver onlara, evet belki içlerinde hayır adına pek az bir şey kaldı fakat belki de bu hayır çiçeklenir, meyve verir" Bu muhavere Kitab-ı Mukaddes'te daha ayrıntılı anlatılmıştır, fakat Kur'an'daki kısa anlatım çok daha anlamlıdır. (Karşılaştırma için bkz. Tekvin l8: 23-32)”[16] Seyyid Kutub diyor ki; Hz. Lût, O'nun kardeşinin oğludur, doğup büyüdüğü yurdundan, kendisi ile birlikte göçetmek zorunda kalmıştır ve şimdi de yakınına düşen bir bölgede oturmaktadır- Çünkü Hz. İbrahim, merhametli ve sevecen bir karaktere, sahiptir. Bu yumuşak karakteri, bir toplumun helâk olmasını, toptan yokolmasını soğukkanlılıkla karşılayamıyor, böyle bir olaya kolayca katlanamıyor.”[17] Süleyman Ateş diyor ki; Hz.İbrâhim’in Hebron’da Mamre meşeliğinde ikamet ederken kendisine bir grub misafirin geldiğine dair Tevrat’ta geçen kıssa[18] bazı farklılıklarla Kur’ân’da da yer almaktadır. Buna göre Hz.İbrâhim’e Allah’ın elçileri misafir olarak gelirler. İbrâhim onlara kızarmış buzağı ikram eder; fakat misafirler yemezler; durumdan kaygılanan İbrâhim’e endişe etmemesini, Lût kavmi için geldiklerini söylerler, ayrıca ona bir oğlu olacağı müjdesini verirler. O esnada ayakta olan hanımı bu müjdeyi duyunca gülerek bu iki yaşlı insandan çocuk doğmasının şaşılacak bir şey olduğunu söyler. Bunun üzerine melekler Allah’ın emrine şaşmamaları gerektiğini hatırlatırlar.[19] Çocuğunun olacağına sevinen, yüreğinden de tasa gitmiş olan İbrâhim, bu kez Lut kavmine azab etmemelerin için Allah’ın melekleriyle tartışmaya başlar. Bu tartışma meleklere veya Allah’a itiraz değil, yalvarma, o günahkar kullura fırsat vermeyi dilemedir. Yüce Allah, melekleri aracılığı ile İbrâhim’e onların affı için uğraşmaktan vazgeçmesini, Allah’ın buyruğunun geri döndürülemeyeceğini, onlara mutlaka azabın ulaşacağını söyler.[20] İbrâhim’in karısına İshak ve ardından Ya’kub’un olacağının müjdelendiği Hud 71’nci ayette bildirilmektedir. Ya’kub, Hz.İbrâhim’in oğlu değil, İshak’tan olma torunudur. Torunu da kendi oğluna katılmak suretiyle İbrâhim neslinin devam edeceği, bu bereketli yuvanın dumura uğramayacağı bildirilmektidir. Tefsirlerin ifadesine göre bu müjde verildiği zaman İbrâhim 100, karısı 90 küsur yaşındadır.[21] Çünkü İbrahim gerçekten yumuşak huylu, duygulu ve gönülden yönelen biriydi.[22] Meâl/ Tefsiri; Çünkü İbrahim gerçekten halim, yumuşak huylu, yufka yürekli, kendisine kötülük edenden intikam alma hususunda acele etmeyen, ihtiraslarına hakim, güçlü, temkinli, makul, müsamahakâr, teenni ile hareket eden, duygulu, kalbinin inceliğinden dolayı çok üzülen, ah vah diyen, bağrı yanık, kendini Allah’a adamış, gönülden Allah’a yönelen ve itaat eden biriydi. Bu yüzden belki yaptıklarına pişman olurlar diye Lut kavmine azabın ertelenmesini istemişti.[23] “Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir.”[24] Meâl/Tefsir: İbrahim meleklerle tartışmada ısrarlı olunca melekler ona dediler ki: “Ey İbrahim, Lut kavmi hakkındaki bu mücadele ve tartışmadan vazgeç. Gerçekte sen bir merhamet ve acıma eseri olarak böyle bir müdafaada bulunmak istiyorsun, fakat bunda onlar için bir fayda yoktur. Çünkü şüphesiz, Rabbinin onlara helak edileceğine dair emri, hükmü gelmiştir, icra edilecektir ve gerçekten onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan büyük bir azab gelmiştir.”[25] Mevdudi diyor ki: “Hz. İbrahim'in (a.s) hayatı hakkındaki bu pasaja sathi biçimde bakan biri bu durumun uygunsuz olduğunu, özellikle Lut kavmine yaklaşmakta olan azaba bir başlangıç olarak konu dışı olduğunu düşünebilir. Ne var ki konuyla ilgili tarihsel olaylar ışığında meseleye bakan biri burada zikredilenlerin makul olduğu sonucuna varacaktır. Bu uygunluğu anlamak için iki şeyi gözönünde bulundurmak gerekir: a) Bu tarihi olaylar burada Kureyş'e uyarı olması için zikredilmiştir. Zira Kureyş, Kur'an'ın kendilerini geleceğinden korkuttuğu azaba karşı gayet aldırmaz ve kendinden emin bir yanlış tavır içindeydi. Ne de olsa onların Hz. İbrahim'e (a.s) akrabalığı vardı, Kabe'nin bekçileriydiler, Arabistan'ın dini, iktisadi ve siyasi önderiydiler. Düşüncelerine göre ataları Hz. İbrahim (a.s), Allah'ın sevgili bir kulu olarak onlara şefaatçı olabilir ve onları Allah'tan gelecek bir azaba karşı savunabilirdi. Hz. Nuh'un (a.s) oğlunun ölümü de aynı şekilde, onun gibi büyük bir peygamberin oğlunu azaptan kurtaramayacağını göstermek için resmedilmişti. Üstelik duası kabul edilmemekle kalmamış aynı zamanda inkarcı oğlu adına istirhamda bulunduğu için hesaba çekilmişti. Demek ki, Hz. İbrahim'in (a.s) hayatından verilen bu örnek olay, Allah'ın peygamberine karşı tüm dostluğuna rağmen, O'nun Lut kavmi hakkındaki istirhamını reddettiğini göstermek için zikredilmiştir. Zira Hz. İbrahim (a.s) adaletin gereğine rağmen inkarcı bir topluma şefaat etmeye çalışmıştı. b) Hz. İbrahim'in (a.s) hayatından alınan bu olay ile Lut kavminin helaki başka birşeyi vurgulamak için de zikredilmiştir: Kureyş ilahi adalet kanununun sürekli ve düzenli olarak geçerlikte olduğunu ve çevrelerinde buna dair birçok açık delilin bulunduğunu unutmuştu. Bir tarafta İbrahim peygamberin durumu vardı. Yurdunu Hak ve doğruluk uğruna terketmiş ve neresini uygun bulduysa orada yaşamıştı. Ayrıca kendisini destekleyecek hiçbir zahiri güç de yoktu. Fakat ilahi adalet doğruluğundan ötürü kendisine İshak gibi bir oğul, Yakub gibi bir torunla (aleyhimüsselam) ödüllendirdi. İsrailoğullarının bu ataları asırlarca, Hz. İbrahim'in (a.s) bir mülteci olarak yaşadığı Filistin'de egemen olmuşlardı. Öte yandan Lut kavminin durumu vardı: Bu toplum büyük bir refah içinde yaşıyordu. Ancak bu refah onları o denli sarhoş etmişti ki apaçık bir küfür içinde yaşamaya başlamışlar, Allah'tan gelen cezayla alaşağı edileceklerini unutmuşlardı. Artık Hz. Lut'un (a.s) tebliğine kulak asan kalmamıştı. Fakat ilahi adalet Hz. İbrahim'e (a.s) müjdenin verildiği ve günahkar Lut kavminin yeryüzünden silinme emrinin çıktığı zamanla aynı zamanda gerçekleşti. Bunun sonucu olarak yeryüzünde onlardan geriye hiç kimse kalmadı. Bu olay tüm zamanların inkarcılarına bir ders olmalıdır.”[26] Sonuç: 1) Allah’ın takdir ettiği şey geri çevrilemez. O’nun hükmü kesinlikle gerçekleşir.[27] -------------------------------------------------------------------------------- [1] Kur’an-ı Kerim: Hud, 11/ 69. [2] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet. [3] Kur’an-ı Kerim: Hud, 11/ 70. [4] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet. [5] Seyyid Kutub, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yayınları: 6/135-136. [6] Kur’an-ı Kerim: Hud, 11/ 71. [7] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet. [8] Kur’an-ı Kerim: Hud, 11/ 72. [9] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet. [10] Beyzavi: 253; Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/107. [11] Kur’an-ı Kerim: Hud, 11/ 73. [12] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet. [13] Kur’an-ı Kerim: Hud, 11/ 74. [14] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet. [15] Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/114-115, 121. [16] Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, İnsan Yayınları: 2/384. [17] Seyyid Kutub, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yayınları: 6/136-137. [18] Bkz. Tekvin; 18/1-32. [19] Kur’an-ı Kerim: Hud 11/69-76; Hicr 15/51-60; Ankebut 29/31-32; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.21/270. [20] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9/115. [21] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9/116, Fahruddin Er-Râzi, Tefsîr-i Kebîr Mefâtihu'l-Gayb: 18/26. [22] Kur’an-ı Kerim: Hud, 11/ 75. [23] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet. [24] Kur’an-ı Kerim: Hud, 11/ 76. [25] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet. [26] Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, İnsan Yayınları: 2/385. [27] Ebu Bekir Cabir el-Cezairi, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/174. |
|
![]() |
![]() |