AK Gençliğin Buluşma Noktası
Dış Gündem Dış Gündem ile ilgili tüm konuları burada paylaşıyoruz.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 08-09-2007, 03:40   #1
Kullanıcı Adı
Benide_Kapatın
Standart Türkiye - AB ilişkileri ve Ortadoğu
Başbakanlık danışmanı Büyükelçi Prof.Ahmet Davutoğlu'nun Die Zeit gazetesinde yayımlanan
"Türkiye-AB ilişkileri kapsamında Ortadoğu’da yeni vizyon arayışları" adlı makalesi..


Parçalanan devletler, iç çatışmalar ve doğal kaynaklar için savaşlar: Ortadoğu"daki tehlikeleri Türkiye ve AB devletleri sadece beraberce etkisiz hale getirebilirler.


Ortadoğu"nun istikrara kavuşması geleceğin Avrupa dış politikasının kendini ispatlamasındaki en büyük sorumluluklardan birisi olacaktır. AB ülkeleri Türk potansiyelini kullanmaya karar verirlerse, AB"nin söz konusu kendini ispatlamasında Türkiye Avrupa"nın en büyük ortağı olabilecektir. Öyleyse Ankara Avrupa Birliği"nin bölgedeki politikalarını mantıklı şekilde nasıl güçlendirebilir?



İlk olarak Türkiye"nin kendisine bir göz atarsak. Türkiye"deki yönetim modern ve yapıcı bir dış politika uyguluyor ve AB"ye entegrasyon konusundaki açık çabaları herkesçe bilinmektedir. Türkiye bölgenin tüm aktörleri ve batılı ülkelerle iyi ilişkiler konusunda tek olma özeliğinde bir ülkedir. Bu ilşkilerin ne kadar faydalı olabileceği 2006 yılındaki Lübnan savaşı örneğinde kendini göstermektedir. O zaman Lübnan Başbakanı Fuad Siniora Başbakan Tayyip Erdoğan"ı telefola aradı ve ondan yardım istedi. Başbakan Erdoğan"da bunun üzerine iki gün içinde Başkan Bush, BM Genel Sekreteri Annan, İngiltere Başbakanı Blair, İsrail Başbakanı Olmert, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ve Suriye Devlet başkanı Esad ile telefon görüşmeleri yaptı. Muhtemelen hiç bir ülke hükümet başkanı bütün taraflarla bu nispette iyi bir kontakt kurma imkanına sahip değildir. Türkiye hem Batı"nın hem de İslam dünyasının nabzını hissediyor. Türkiye"nin geleceğe dönük dış politikası Ortadoğu için bir vizyon öngörüyor ve de Türkiye"yi Avrupa Birliği"ne sokacak bir iç politik reform programını takip ediyor. Bu dış politika uygulamasını altı prensip belirliyor.


1) Türkiye"de ve bölgede güvenlik ve özgürlükler arasında bir denge kurulması. Kim güvenlik için özgürlüğü kurban ederse, Saddam Hüseyin"in Irak"taki uygulaması gibi, otokratik bir yapı meydana getirir. Tam tersi olarak, güvenlik yerine sadece özgürlük tercih edilirse, bugünkü Bağdat"ta günlük olarak görüldüğü gibi, bu durum anarşiye götürür. Türkiye bugün AB"ye tam üyelik hedefinde özgürlük ve güvenliği birbiriyle barışık halde bulundurabilmektedir.


2) İhtilafsız bir politika: Komşularla gerginlikler ülkenin kendi güvenliğini tehlikeye sokuyor. Fakat güvenlik olmaksızın vatandaşarın özgürlükleri sadece iç politik reformlarla güçlendirilemez.Türkiye doksanlı yıllarda komşularıyla oldukça değişken ilşkilere sahipti; ancak bugün neredeyse istisnasız şekilde bütün komşularıyla ilşkileri çok iyi durumdadır. Bu iyi ilişiler Ankara"ya içerdeki reformlar konusunda daha geniş bir hareket alanı sağlamaktadır.


3) Komşu ülkelerde kaos ve güvensizlik ortamına karşı bir barış politikasının uygulanması. Bu durum Balkanlar"ı, Kafkasya"yı, Ortadoğu"yu ve Orta Asya"yı içermektedir. Eskiden Türkiye"nin önceliği yalnızca kendi siyasal sınırları içindeki güvenlikti. Ülke sınrları dışında oluşan tehlikeye karşı içerde savunma yapılmaya çalışılırdı. Fakat bugün biz biliyoruz ki, sadece kim soft power ile ülke sınırları dışında bir etkidede bulunursa kendisini gerçekten koruyabilir. Kim bunu yapmazsa komşudaki tehlikeler günün birinde kendi kapısını da çalacaktır. Bosnalı ve Kosovalı mülteciler nereye sığındılar? Başka devletlerle birikte Türiye"ye de. Iraklı Kürtler Saddam Hüseyin"in saldırılarından korunmak için nereye sığındılar? Türkiye"ye.

4) Farklı işbirliği ilişkileri birbirlerine karşı olmak zorunda değildir, bilakis birbirini tamamlayıcı olmalıdır. Bu bağlamda Türkiye"bin ABD ile NATO içinde ve dışındaki ilişkileri AB"ye alternatif ilişkiler değildir. Rusya ile Türkiye arasında tarih boyunca yapılmış bir çok savaş ve mücadele sonrasında Rusya"ya karşı artan iyi ilişkiler AB ve ABD ile ilişkilere zarar vermeyecektir. Avrupa"ya olan bağ Türk dış politikasının temeli olarak kalmaya devam edecektir.


5) Bölgesel değişimlere reaksiyon olarak dinamik bir diplomasi: Eskiden bazıları Türkiye"yi kuvvetli kasları olan, zayıf bir mideye sahip, kalbi hastalıklı ve orta ölçekte bir beyne sahip olarak görürdü. Bununla: Güçlü bir ordu, zayıf bir ekonomi, eksik bir bilinç ve stratejik yetersizlik kastedilirdi. Bugünse bu algılama değişmektedir. Şöyle ki; Türkiye"nin ekonomisi istikrar kazanmaktadır, güvenlik alt yapısı güçlüdür ve diplomasisi kendinden emin ve yapıcı şekilde ortaya çıkmaktadır. Örneğin Papa"nın 2006 Aralık ayındaki Türkiye ziyareti öncesi bir çok kimse muhtemel bir krizi öngörüyordu; ancak buna karşın tam tersi olarak ziyaret büyük bir başarıyla gerçekleştirildi. Veya Kıbrıs meselesinde: Orada Ankara BM planyla ilgili referandum konusunda yapıcı ve yaratıcı davranmıştır. Sonunda planı reddeden Rum tarafı olmuştur. Fakat maalesef AB şimdiye kadar olduğu gibi yine Rum kesimininin oyun bozanlığını ödüllendirmiş, Türk tarafınıysa cezalandırmıştır. Yine örneğin Ortadoğu"da olduğu gibi Arap ülkelerindeki ve İsrail"deki basında Türkiye üzerine yazılan makalelerin yüzde doksanında Türkiye"nin insiyatif kullaması övülüş ve bölgedeki yeni soft power konumu takdir edilmiştir.


6) Uluslararası kuruluşlarda daha güçlü bir temsil: BM insiyatifi dahilinde 2005 yılında oluşturulan "Medeniyetler İttifakı" projesi Türkiye ve İspanya"nın ortak çalışmasına dayanmaktadır. Bu çalışma muhtemelen zamanımızın en büyük meydan okumasına karşı önemli bir katkı sağlayacak ve kültürlerin çatışmasını engellemeye yönelik bir insiyatif olacaktır. Geçtiğimiz yıllarda Türkler uluslararası organizasyonlarda yönetim pozisyonlarında görevler almışlardır. Ekmeleddin İhsanoğlu bugün İslam Konferansı Örgütü"nün ( İKÖ ) Genel Sekreteri"dir. Kemal Derviş BM Kalkınma Programı ( UNDP ) Başkanıdır. Türkiye"nin eski Dışişleri Bakanlarından Hikmet Çetin 2006 yılına kadar Afaganistan"daki BM sivil yönetiminin başında bulunuyordu. Bundan başka Türkiye çok sayıdaki ulslararası organizasyonun üyesi durumundadır. Örneğin NATO, OECD, G-20 devletleri, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ( KEİ ), Ekonomik İşbirliği Örgütü ( ECO ) ve Gelişmekte Olan Ülkeler Örgütü D-8 gibi yapılanmalar bunlardan bazılarıdır. Yine Ankara 2005 yılından bu yana Afrika Birliği"nde ( AU ) gözlemci ülke konumundadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Afrika Biriliği"nin Addis Abeba"daki sekizinci zirvesinde şeref konuğu olarak bulunmuştur. Çünkü Türkiye Çin"le birlikte Afrika"ya en çok yardımda bulunan ülkelerden biridir. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül"ün 2006 ve 2007"deki ziyaretlerinin kanıtlayacağı gibi Türkiye Arap Ligi ile de sağlam ilişkilere sahiptir.


Öyleyse bu kadar ilişkiler ağı bulunan Türkiye AB"ye Ortadoğu"daki bu devasa problemlerin üstesinden gelmede nasıl yardım edebilir? Ve neden bu bölge AB için hayati bir öneme sahiptir?


Başka bölgelerdeki krizlere nazaran Ortadoğu"daki problemler dünyanın geri kalanından soyutlanamaz. Çünkü Ortadoğu"nun kültürel veve tarihi arka planı bütün dünyanın siyasal durumuyla bağlantılıdır. Çoğu AB ve ABD vatandaşı duygusal anlamda o kadar kuvvetli şekilde Ortadoğu"ya bağlı ki, batılı hükümetler bu durumu görmezden gelemezler. Kim bölgeye ilgi göstermemeyi yeğlerse orada oluşan küresel güvenlik risklerine karşı da seyirci kalmakatan başka şansı kalmayacaktır.


Önümüzdeki 2014-2015 yılları içinde Avrupa, ABD ve Ortadoğu ülkeleri bölgeyi derin değişikliklere sürükleyen Birinci Dünya Savaşı"nın 100. yılını anacaklar. Türkiye de bu dönemde AB"ye tam üye olmuş olacak veya tam üyeliğe çok yakın bir konumda bulunuyor olacaktır. Türk hükümeti şimdiden şu sorunun cevabını arıyor: Biz yakın gelecekte nasıl bir Ortadoğu"yla uğraşmak durumunda kalacağız? Buna yönelik üç ayaklı bir gelecek vizyonu öngörülüyor. Bunlar: Siyaset, kültür ve ekonomi.


Siyasal boyut: 2015 Ortadoğu"su bütün ülkelerin ve güvenlik sistemelerinin 1975 Helsinki anlaşmalarındakine benzer etkili bir siyasal diyaloğa ihtiyaçları bulunmaktadır. Türkiye, KZSE"yi göz önünde bulundurarak, yeni çözüm mekanizmalarını hayata geçirmiştir. Daha Irak Savaşı başlamadan Ankara, Irak"ın komşu ülkelerini konferansa davet etmiştir. Bu konferans çerçevesindeki buluşmalar Irak"ta durum istikrarlı bir hale gelinceye kadar devam edecektir. Bölgede dayanıklı bir strüktürel yapının inşası Türk-Arap Foumu ile Arap Ligi"in beraber hareket etmesiyle kolaylaşmıştır.


Kültürel boyut: Şehirlerin renkliliği ve kent kültürü barışçıl çok kültürlü topluluk için turnusol testi niteliğindedir. Yakındoğu çeşitliliği bize İstanbul, Kahire, Kudüs veya Şam gibi şehirlerde bunun örneklerini sunmaktadır. Zira bu sayılan şehirlerin ana caddelerinde camiler, kiliseler ve sinagoglar yan yana duruyorlar. Bölge kültürel alamda hiç bir zaman yeknesak bir özelliğe sahip olmamıştır ve de olmayacaktır. Bütün şartlarda değişik etnik ve dini grupların Kudüs"te, Beyrut"ta, Kahire"de, Kerkük"te, Bağdat"ta ve Basra"da bir arada yaşamaya devam etmeleri garanti altına alınmalıdır. Dışarıyla bağlantısı kesilmiş şehirler ve semtler bölge için bir kabustur. BM"nin " Medeniyetler İttifakı" bu çeşitlilik vizyonunu desteklemektedir.


Ekonomik boyut: Ekonomi barışın temeli olabilir. AB, Avrupa"ya karşılıklı iktisadi bağımlılıklarla barış ve istikrar getirmiştir. Bu prensipe sadık kalarak Türkiye bilinçli şekilde Irak"a ve Kuzey Irak"a yönelik ilişkilerini sürdürmektedir. Ankara bu yıl Suriye ve Mısır"la serbest ticaret anlaşmaları imzaladı ve körfez ülkelerine yönelik özel ilişkiler inşa etti. Ayrıca İran"la ticaretimiz de karşılıklı olarak artmaktadır.


Siyasal diyalog, kültürel birlikte yaşam ve iktisadi bağlar tehlikeye maruz kalmış Ortadoğu için hayırlı olacaktır. Bunun alternatifiyse korkunçtur. Bu ilkeler başarıya ulaşmazsa bölge öyle bir felaketle karşı karşıyadır ki, bu Birinci Dünya Savaşı"nın tahribatından çok daha fazla olacaktır.


Yukarıda ifade edilen vizyon işte bu yüzden başarıya ulaşmak zorundadır. Ne ihtiraslı politik hesaplar ne de karşılılı yanlış imajlar bunu engellemelidir. Tarihi fırsat önümüzde bulunuyor. Türkiye ve AB ortak bir program geliştirmelidir ve bununla da Avrupa"da ve Ortadoğu"da barış, refah ve istikrarı garanti altına almalıdır.


Kaynak: www.zeit.de



* Ahmet Davutoğlu"nun makalesi Almanya"da Körbe-Stiftung`un (Körbe Vakfi) organize ettiği Bergedorf Konuşmaları (Bergedorfer Gesprächekreis) toplantisinda yapılan "Türkiye, AB"nin Ortadoğu"daki Partneri" adlı sunumuna dayanmaktadır.


Bu makale Almaca"dan Kadir KON tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.

dünya bülteni

 

Benide_Kapatın isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi