07-16-2008, 11:41 | #1 |
Pir-i Türkistan Ahmed Yesevî Ve Alperenleri
PİR-İ TÜRKİSTAN AHMED YESEVİ VE ALPERENLERİ ALPEREN GÜRBÜZER Alperen düşüncesinin ilk Fatihi Pir-i Türkistan Ahmed Yesevi’dir. İslâmiyet öncesi Türk’ün alp’ine erenlik özelliği kazandıran ve Türk’ü İslâmiyetle kaynaştıran hamur onun eseri. O yeni bir renk kazandırmış alp’ın ruhuna ve ruh ikliminde fırtınalar estirmiştir. Hoca Ahmet Yesevi, Yunus’un da Hz. Mevlâna’nın da Hacı Bektaş Veli’nin de Ahi Evran’ında Piri’dir. Bakın Ahmet Yesevi hakkında Yahya Kemal, Fuad Köprülü’ye bakın neler söylüyor; ‘’Şu Ahmet Yesevi kim? Bir araştırın, göreceksiniz, bizim milliyetimizin temellerini asıl onda bulacaksınız’’ Hoca Ahmet Yesevi, büyük bir Türk-İslâm mutasavvıfı ve Türkler arasında İslâmiyet’in yaygınlaşmasında emeği olan yüce bir şahsiyettir. Anadolu’nun, Rumeli’nin ve Kuzey Türklüğünün İslâmi uyanışında dergâhında yetiştirdiği alperenlerin ve takipçilerinin büyük hizmeti olmuştur. Bu büyük manevi sultanların insan sevgisine dayalı din anlayışına dün olduğu gibi bugün de insanlığın ihtiyacı vardır. Bu düşünceyi yaymak insanlığa hizmet olacaktır elbette. İnsan tasavvufa adım atmakla hayat yolculuğunda karamsarlıktan kurtulabilir pekala. O halde batı ve doğu insanına Mevlana misali tasavvuf kapılarını ardına kadar açmalıyız. Büyük bir Alperen Başbuğudur Pir-i Türkistan, yani evliya olup Yusuf Hemadani Hz.lerinin halifesi, ondan nisbet almış, feyiz almış ve sonunda kendini bulmuş. İlim de zaten kendini bulmak demek, kendini bulan Rabbini bulur çünkü. Dolayısıyla kendini bulan Yusuf Hemadani ile Ahmed Yesevi, Hacegân halkasında dizilmiş gönül sultanlarının dahil olduğu silsilenin iki altın ismi olmuşlar.. Hoca Ahmed şeyhinden aldığı nisbetle bu yol’un düsturlarını Orta Asya ve Türk illerine yayarak kolbaşı görevini yapmıştır. Allah Rasulünün başlattığı Işık önce Mekke’de doğmuş ve bu ışık Rabbani âlimlerin elinde Asya’ya sıçrayarak, ordanda Anadolu ve Balkanlara derken tüm dünyayı aydınlatmaya devam ediyor. Türk’e alperen adını veren Piri Türkistan bütün dünyayı manevi susuzluktan kurtaracak öğretilerini ardından bırakarak kelebek misali ötelere uçtu, ama o hala gönüllerde yaşıyor. Biz Pir-i Türkistan Ahmed Yesevi’yi kütüphanemizin tozlu raflarından çıkarıp daha yeni anlamaya çalışıyoruz. Maalesef O’nu ve alperenlerini geç tanıdık. Batı bizden öğrenmiş sevgiyi, şiiri, edebiyatı, ama biz tanımamışız kendi klasiklerimizi. Mevlâna, Yunus ve Yesevi bizim coğrafyamızdan daha çok batı da yankılanıyor. Avrupa bizim klasiklerimizi vecdle, aşkla, şevkle okuyor. Hatta batı’yı yeni fetihlere kanatlandıran bir zamanlar kendilerinin unutmuş olduğu metinler olup, aynı zamanda bizden aktardıkları anlaşılan klasik eserlerdir. Eğer batı dünyası Yunan klasikleri için bizim tercümelerimize başvurmasalardı, Rönesansını gerçekleştiremiyeceklerdi. Her neyse batı artık doğudan ipek ve baharat değil şiir, iman, sevgi ve felsefe istemektedir adeta. Batı biliyor ki edebiyat sarayına doğu kapısından girilir; aşk, şiir, sevgi ruha ait her ne ararsan doğuda. Belki de Said-i Nursi ‘’Osmanlı Avrupa’ya gebe, Avrupa Osmanlı’ya gebe’’ derken bunu kast etmiştir. Doğu düşüncesinin en büyük zaferi değişmeyeni kavrayabilmesi. Batı’da teknik ne ise, doğu da aşk da odur. Buhara, Taşkent, Semerkant ve Asya’yı bir miskinler dervişler tekkesi sananlar büyük yanılgı içerisindeler. Eğer o merkezlerde alperenler, gazidervişler elini kolunu bağlayıp hayeller âleminde yaşasalardı, o büyük Türk-İslâm medeniyeti nasıl doğacak, ya da nasıl gelişecek nasıl ayakta durabilecekti? Prof.Dr Osman Turan Türk Cihan Hâkimiyeti ve Mefkûresi adlı eserinde; ‘’...Türkler’in kâmları (Korkut Atası-Irkıl Hocası) yerine İslâm Şeyhleri ve evliyası geçerken, sessiz ve kaynaşma oluyor. Türklerin alp’i, Alperen şekli ile kudsiyet kazanıyor ve İslâm, Türk’ün gazileri ile birleşiyordu. Türklerin İslâmlaşması bu sûretle sayısız din ve tarikat adımlarının emeği ile kuvvetlenmiştir’’ diyor. Hakeza meseleyi Cemil Meriç Dündar Taşerin yazdıklarına atıfta bulunarak; “Tarihte tek mucize vardır: Osmanlı mucizesi; Türk kanıyla İslâm dininin kaynaşmasından doğan bir mucize” diyor ve burada alp ile erenliğin kaynaşmasından doğan mucizeye işaret ediyor. Satırlar ilerledikçe Dündar Taşer bu mucizenin nasıl gerçekleştığini şu tarihi perspektif anlayışıyla izah ediyor. Bakın ne diyor Taşer; ‘’Osmanlı Beyliği 1299’da Söğüt’de kurulduğu zaman 400 atlıya sahip bir uç beyliği iken, 1326 Bursa fethinde Orhan Bey 38000 atlıyı kumanda ediyordu. Bu kısa zamanda ki asker artışı nereden geliyordu? Fethedilen topraklardan toplanamazdı. Bu artışın sırrı: Millî şuur, Horasan’dan İzmit’e kadar heryerdeki Türk’ü Ertuğrul oğlunun açtığı mukaddes sancağı altına çekiyordu. Moğol ordularının önünden kaçarak Anadolu’ya sığınan tarikat ve tasavvuf erbabı Horasan Erenleri, devrişler, alpler, burada yepyeni bir ümit kalesi vücuda getiriyorlar... İşte bu elim vaziyette büyük mürşitlerin zuhuru başlıyor. Bunlar mağlubiyetlerin bir fitne, bir imtihan olduğunu, İslâm’ın yeniden muzaffer olacağını, onun kılıcı ve bayraktarı olacağını telkin etmeye başlıyor. Şeyhler, müftüler, müderrisler, eli kılıç kabzasına yapışan yiğitler... Söğüt Beyliği’ne sevkediliyor. Türk’ün nabzı Osmanlı Beyliğin’de atmaya başlıyor. Bu küçük devletin fizilitesi büyük, müsamahası büyük, ideali büyük, bazılarının sandığı gibi talan ve istismar koşusu değil bu koşu. Musamaha, huzur ve adalet tesisi için göze alınan bir cihad“ ifadeleri konumuzun ruhunu yansıtır. Biraz da alperenlikten bahsedelim. Neymiş alperenlik? Nereden çıktı bu alperenlik? Demeyelim. İncelendiğinde kültürümüzün özünde Horasan erenlerinin ürettiği alperenlik düşüncesi yatar. Alperenlikte buram, buram aşk tüter. Bu kültürün başkahramanı Hoca Ahmat Yesevi ve onun yetiştirdiği talebeleri yani gazidervişlerdir. Alperenlik soylu bir ağaçtır, bu ağacın halkalarının herbirinde Horasan Erenleri dizilerek geleceği selamlar adeta. Her dalında binbir meyve türü bütün cazibesi ile önümüze serilir. Alperenlik, sevgilinin bakışlarındaki pırıltı, gönüllerdeki heyecan demek... Pir-i Türkistan’ın yetiştirdiği talebelerde iki nişân var: Biri alp, diğeri ise erenlik... Alp’e alplik katan kahramanlık olgusu, teknik ve mesleki branşlar, erenliğe ise maneviyet yani iç âlem gibi değerler renk katar. Modern dünya belli bir insan tipi doğuruyor sürekli. Bir yüzü ile ruhsuzluk, bir yüzü ile sömürgecilik. Karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. içinde bulunduğumuz karmaşık yapıyı çözecek Horasan erenlerinin soluğuna ihtiyaç var. Çağımızın yeni alperenleri, geleceğin diriliş nesli, ilahi aşkla dirilir, Allah aşkı varoluş sebebimiz zaten. Yüreğinde aşk ve sevgi taşımayan insanlar, yeni bir dünya kuramazlar. Kimse sevgiden söz etmiyor. Herkes bir kin kışkırıcısı rolü üstlenmiş sanki. Bu kini yıkacak tek güç sevgi olsa gerek. Horasan Erenlerinin göğsünden fışkıran sevgi er-geç birgün dirilişimiz olacaktır elbet. Horasan Erenlerinin sırrına erenler, ‘’çok’’luktan ‘’birli’’ ğe yükselmiş, dertlerden kurtulmuş ve huzuru yakalamak arzusuyla dopdolulardır. Önce iç âleme nizam sonra dünyaya nizam; Alperenlik duygusuyla hem beden nizama kavuşur hem dünya. İlayi Kelimetullah önce kalbde dirilir, sonra âlem-i emirle bağlantılı letâiflerde kıpırdar ve daha sonra vücuda yayılarak iç denge gerçekleşir böylece. Kelimenin tam anlamıyla fethedilecek tek ülke var; önce kendi ruh dünyamız. Bakışlarımızı iç dünyamıza çevirip, vehimlerden soyunmalı ki iç ve dış âleme nizam veren Allah sevgisi bir rüya değil, hakikat olabilsin. Alperen tip hem dünyevi, hem uhrevi yönü olan ya da hayatla barışık bir insan demektir. Başka bir deyişle Alp’lik; cesaret, secaat, karar, kuvvet ve tekniktir. Eren’lik ilim, fikir, hikmet, adalet, barış, terbiye, samimiyet ve maneviyat demek. Alperenlik ise bu ikiliğin, yani Alp’liğin ve Erenliğin terkibidir. İkisi biraraya gelince vahdet gerçekleşir. Osmanlı’nın zafer sırrını vahdet’te aramalı, işte bu vahdetle üç kıtada hükümdar olmuşuz. O ocaktan üç kıtaya uzanan Alperenler insanlığa bu ruhla nefes aldırdılar. İşte bilgi çağının en üst seviyesine sıçratacak ruh, Horasan Erenlerin saçtığı gül kokusunda mevcut. Yeter ki o gül’e talip olalım gerisi kolay. Kısaca alperenlik güzel bir duygu, anlatılmaz yaşanır....
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
07-16-2008, 14:57 | #2 |
PİR-İ TÜRKİSTAN AHMED YESEVİ VE ALPERENLERİ
sağol kardeş
|
|
07-17-2008, 14:50 | #3 |
PİR-İ TÜRKİSTAN AHMED YESEVİ VE ALPERENLERİ
sizde sağolun.
|
|
08-09-2009, 11:37 | #4 |
Piri türkistanı bir anlayabilsek, ozaman gerçek anlamda kimliğimiz anlamış oluruz.
|
|
04-17-2010, 15:20 | #5 |
slm
alperenler Muhsin Başkansız öksüz .
|
|
04-17-2010, 19:12 | #6 |
Recep Tayyip Erdoğan var ...
|
|
04-18-2010, 09:09 | #7 |
Evet Tayyip Erdoğan gerçekten Deha çapında dünya lideri, Osmanlının belkide son devlet-ebed-müddet eli.
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|