AK Gençliğin Buluşma Noktası
Tartışıyorum AK Partililerin, AK Parti Gençlerinin Seviyeli tartışma bölümü.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 07-19-2008, 17:48   #1
Kullanıcı Adı
anlatıyourum
Standart Fethullah Gülen Neden Geleneksel İslam Alimi Gibi Davranamıyor !


Fethullah Gülen neden geleneksel İslam âlimi gibi davranamıyor? / Serdar Özmen

Bu hükme varışımızın sebebi, Fethullah Gülen’in farklı Müslüman gruplar veya kişiler hakkında acımasız diyebileceğimiz üslupla konuşabilmesidir. Kendi grubunun dışındaki herkes hakkında kendi grubunun menfaatini gözetmekten başka bir hukuk gözetmemesi de onun geleneksel İslam âlimi gibi davranamadığının kanıtlarındandır.

Mesela 28 Şubat askeri baskısının en ağır günlerinde televizyonlara çıkıp Erbakan hakkında ileri geri konuşmakta bir sakınca görmemiştir. Bu “ileri geri”nin dozajını o günleri hatırlayanlar gayet iyi bilir. Neredeyse Erbakan’la aynı cennete bile gitmek istemediğini söyleyecek noktaya kadar gelebilmiştir. Hatta Cebrail inip Erbakan’a oy vermesini istese buna riayet etmeyecekti!

Rahmetli Şeyh Ahmet Yasin’in şehit edildiği hafta (22 Mart 2006) Zaman gazetesinde çıkan röportajında, İsrail işgaline karşı mücadele veren Filistinlileri suçlayan ifadeleri vardı. Bir dostunun anlattığına göre, bir silah tüccarı hem Filistinlilere hem de Yahudilere silah satıyormuş!

Dünyanın dört bir yanında işgallere, talanlara, baskılara ve zorbalıklara direnen Müslümanlar asla Gülen’in ve cemaatinin gündeminde yer tutmadı. Hareket tarzları Gülen Hareketi’nin amaçlarıyla ve onun Batılı güçlere şirin gözükme hedefiyle uyumlu değilse bu Müslüman toplulukları ya görmezden geldiler, ya da mücadele verdikleri zorbaların yanında olmaktan hiç çekinmediler.

HAMAS hükümetine karşı girişilen darbe sırasında (2007) Siyonist işgalcilerin ve Amerika’nın Filistin’i bölme planını hiç tereddütsüz desteklediler. Zaman gazetesinin ve Gülen Hareketi’ne ait medya organlarının tamamı bunun dehşet verici tanığıdır. Üstelik de bu desteği verdikleri sırada Gazze açlıktan kırılıyor, İsrail Gazze sokaklarına ateş yağdırıyordu. Ama Gülen Hareketi İsrail-Filistin barışının gerçekleştiğini yazıyordu.

Irak’ın feci işgali ve yüzbinlerce insanın katledilmesi karşısında söylediği ise “Bunu haketmişler demek ki” olmadı mı?

Fethullah Gülen, sıraladığımız ve buna eklenebilecek onlarca örnek olay sırasında hiç hakkın, hakikatin ve ahlakın yanında yeralmadı. Grup çıkarını gözeterek kendi grubunun angaje olduğu politik tutumdan milim şaşmadı.

Oysa konuşmalarına baktığımızda karşımızda haza geleneksel bir İslam âlimi portresi duruyor. Tevazusu, ilmi, hoşgörüsü, müşfik ve anlayışlı ifadeleriyle İslam’a hakaret edenleri bile anlayışla karşılayabiliyor. Kimseye kızmıyor, hiç kimseye kin gütmüyor, merhametten hiç ayrılmıyor.

Fakat gelgelelim iş farklı bir Müslüman topluluğun politik tercihi ya da tutumu oldu mu “eşiddâu alâ…” (ona karşı en şiddetli) tecellisi hepimizi şaşırtıyor.

İslam’dan hazzetmeyenlere karşı bile boynunu o kadar bükebilen tevazu, sıra Erbakan’a geldiğinde akıl almaz biçimde dikelebildi.

Gülen’i hiç Siyonist katliamlara karşı Filistinlileri, Amerikan saldırganlığına karşı Iraklıları, Siyonist vahşete karşı Lübnanlıları, İsrail ve ABD saldırı niyetlerine karşı İranlıları desteklerken gördünüz mü?

Merak ettiğimiz şudur ki, bu vakalarda yüreği yana yana mı destek veremiyor, yoksa hiç mi yüreği yanmıyor?

Şimdilerde Türkiye’ye dönüşünden sözedilirken İran ve Humeyni benzetmeleri karşısında verdiği tepkiyi de bu listeye eklemek gerek.

O benzetmeye verdiği tepkiye bakınca sanki Humeyni, zorba Şah rejimini yıkan devrime önderlik etmekle büyük günah, utanılacak bir iş yapmış gibi hissediyorsunuz. Taraftarlarının kendisiyle yaptığı söyleşide bu konudaki soru bile psikolojiyi ele veriyor.

Şöyle soruyor Gülen’in bağlısı:

“Sevenleriniz teşrifinizi daha bir heyecanla beklemeye dururken, korku üretmekle maruf bir cephe ise, Humeyni gibi döneceğiniz yâvesini yaymaya hız verdi. Bu mevzuyla alâkalı düşüncelerinizi lutfeder misiniz?”

Soruyu soran kişi “yâve” diyor. Yani “zırva”. Gülen’in Türkiye’ye dönüşünün Humeyni’nin İran’a dönüşüne benzetilmesine tepkilerini ifade etmek için seçtikleri ifade bu: Zırva!

Gülen hakkında olumlu sayılmayacak şeyler yazan bazı gazete köşe yazarlarına yakası açılmadık küfürler göndermelerinden şikayet edilmesi çok da haksız değil. Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin, bu küfürleri Hareket’in önde gelenlerine şikayet ettiğinde, çok kalabalık bir grup olduklarını, herkesi kontrol edemedikleri karşılığını almış. Halbuki herkesi kontrol etmek zorunda kalmalarında bir tuhaflık bulunduğunu fark etmeleri gerekirdi. Mesele herkesi kontrol etmek değil, küfür ederek kendini ifade edenlerin yetiştiği bir atmosfer oluşturmuş olmaları değil mi?

Bizzat Fethullah Gülen’in karşısında, ona soru soran kişi, Humeyni gibi döneceği benzetmesine “yâve (zırva)” derken acaba Gülen neden bu kişiyi uyarmıyor ve bu ifadesinin asgari terbiyeye aykırı olduğunu hatırlatmıyor? Bir hoca olarak hemen karşısındaki kişiyi böyle düzeltmezse eli kolunun uzanmadığı binlerce insan ne yapmaz!

Gülen, ne yazık ki geleneksel İslam âlimi gibi davranamıyor.

Benzemekten bucak bucak kaçtığı Humeyni ise bakın nasıl davranmıştı:

İran ulemasının en önde gelen âlimlerinden ünlü Ayetullah Şeriatmedari, Humeyni İran’a döndükten sonra onun velayet-i fakih düşüncesine karşı açıktan faaliyet yürütüyordu. Hatta bir ara bir komploya bile bulaşmıştı. Humeyni buna rağmen onu doğrudan hedef almıyordu. Bunu politik bir tutum olarak değerlendirenler ilginç bir olayla şok oldular. Bir gün Humeyni’yi ziyarete giden kalabalıklar, bulaştığı komplo nedeniyle iyice gözden düşen Ayetullah Şeriatmedari aleyhinde slogan atmaya başladılar. Rahmetli Humeyni bunun üzerine hemen kalkıp orayı terketti. Daha sonra basının da bulunduğu bir sırada dedi ki, “Ne olursa olsun, ulemayı küçük düşüren hiçbir davranışı hoş karşılamam!”

Gerçi hakkını yememek gerek, Gülen söyleşisinde diyor ki, “Humeyni’nin iddiasını hiçbir zaman taşımadım ki ben Türkiye’ye Humeyni gibi döneyim.”

Gülen kendisinin gürültü patırtıdan hoşlanmadığını, sessiz sedasız gidip geldiğini örnekleriyle anlatıyor.

Burada bizi şaşırtan bir şey yoktur. Çünkü bu, bildik muhafazakâr tarzdır. Çaktırmadan, fark ettirmeden, kurnazca, gizlice, sızarak vs. hareket etmeyi şiar edinmiş muhafazakâr tarz ile, meramını açıktan ilan eden ve gizlisi saklısı olmayan İslamcı tarz arasında uçurumlar vardır.

Muhafazakârlık, yapıya dokunmayıp pozisyonlara sızmayı ve oraları ele geçirmeyi amaç edinmişken, İslamcılık yapıyı değiştirmeyi hedefler. Aksayan sisteme müdahale edilmesi gerektiğini gizlemeden saklamadan söyler.

Erbakan döneminde muhafazakârların önlerinin açık olmamasının nedeni buydu. Erbakan, amacını gizlemeyen, sızıp ele geçirme işlerine tevessül etmeyen biriydi. Humeyni de öyle biri değildi. Tâ 1963’te, Türkiye’ye sürgüne gönderildiği sırada, sorunun saltanat rejimini olduğunu ve ülkenin ancak Meşrutiyet birikimini sürdürüp cumhuriyete geçerek felah bulabileceğini ilan etmişti.

Zorba Şah rejiminin makamlarını ele geçirmeye de çalışmamıştı. Onun için sorun, ülkenin gücü, imkanları ve kaynaklarının yabancıların nüfuzu altında gayri meşru amaçlar için kullanılıyor olmasıydı. Bu gayri meşru amacın başında da İsrail’in korunup kollanması geliyordu.

Erbakan için de temel sorun bu değil miydi?

Bizde laiklerin meseleyi din ve laiklik meselesi sanmasındaki yanıltıcı pay, Humeyni veya Erbakan dendiğinde zihinlerini esir alabiliyor. Oysa asıl mesele memleketin peşkeş çekilmesidir!

Gülen, bahsi geçen söyleşide, “Humeyni ile ne karakter ne de mezhep bakımından hiç alakam olmadı” diyor. Olmayabilir, böyle bir benzeşme mecburiyeti yok. Ama bir âlim kalkar da başka bir âlim hakkında şunu der mi:

Hele onun hesaplarıyla, onun arka plandaki mülahazalarıyla filan diyecek olurlarsa; Allah rızasının dışında bir şey düşünmeyi ben hayatımı israf saydım şimdiye kadar. Hatta aklıma öyle bir şey gelse; yani “Biraz daha Türkiye’de demokrasi olsa, biz de acaba katkıda bulunur muyuz ona, şöyle böyle beş on adamla, biraz da bizden demokrasiye bir kepçe bir şey falan..” Ben bu düşünceleri bile vebal saydım. Allah rızasına bağlanmış bir insan bunun dışında başka şeyleri düşünmesi, başka şeyleri mülahazaya alması onu yeterli bulmamasından kaynaklanıyor. Sen Allah diyorsan, Allah için işliyorsan, Allah için başlıyorsan, Allah için oturuyorsan, Allah için kalkıyorsan bu sana yeter bence. Başka mülahazalara girmemelisin. Ötesi Allah’ın lutfedeceği şeylerdir.

Yani bu durumda Humeyni Allah rızası için değil, dünyalık beklentiler için bütün mücadelesini vermiş oluyor!

Allah’tan korkmak gerekmez mi? Gavura gavur demekten bile çekinen bir hassasiyet Müslümana gelince nasıl da doludizgin hak hukuk çiğneyebiliyor!

Uzatmak gerekmez.

Sorumuza dönersek: Fethullah Gülen neden geleneksel İslam âlimi gibi davranamıyor?

Galiba bunun en önemli sebebi; mali, siyasi ve toplumsal alanlarda varolmaya çalışan bir “cemaat”in lideri olması. Bir İslam âliminden çok, bu “cemaat”in politik lideri gibi davrandığında siyasi tutum ve tavırlar ilkesel davranışlardan daha baskın olabiliyor.

Diyelim ki Filistin’de İsrail işgaline karşı mücadele eden HAMAS var. Öte yanda ise “cemaat”in ticari ilişkileri ve bazı girişimleri. Gülen Hareketi bu denklemde ister istemez grup çıkarının tarafında yeralarak İsrail’i destekleyebiliyor, HAMAS’a ise karşıt konumda olabiliyor. Gülen ise böyle bir durumda “cemaat”in ihtiyaçlarına cevap verecek sözler sarfediyor; bir İslam âlimi gibi davranıp ümmetin menfaati, Müslümanların hukuku, İslam’ın izzeti gibi prensiplere sadakat göstermiyor. Yahut bu saydığımız prensipleri kendi grup pozisyonuyla özdeşleştiriyor da böylelikle meşruiyet krizi yaşamaktan kurtuluyor!

Ama böyle yapılsa bile “cemaat”in grup çıkarlarının ümmetin menfaatinin ta kendisi olduğunu hangi akıl sahibi iddia edebilir? Böyle düşünen ancak kendini kandırmış olmaz mı?

Hulasa, Gülen Hareketi’nin kendine özgü tarzı ve üslubu, geleneksel İslami hareket üslubuna âşina olanlara tuhaf gelebilir. Bu hareketin hegemonya ile mücadele yerine farklı bir yöntem benimsemesi de kendisini ilgilendirir. Fakat İslami hizmetten sözedip, hatta İslam’dan hazzetmeyenlere bile yerlere kadar eğilen bir merhamet, şefkat ve anlayış ikramı bahşedip de kendisinden farklı Müslümanlara karşı şiddetin ve hoşgörüsüzlüğün en aşırısını göstermek tartışılması gereken bir durumdur.

Nereye kadar?

Gülen Hareketi kendisini İslam’a hizmetle özdeşleşmiş bir topluluk olarak değil, politik bazı hedefleri olan bir sivil toplum kuruluşu olarak takdim edene kadar. Bu noktadan sonra tartışılacak bir şey kalmayacaktır.

Bu noktadan sonra Gülen’in neden geleneksel İslam âlimi gibi davranamadığını da merak etmeyi bırakabiliriz.

[email protected]


26 Haz 2008



 

anlatıyourum isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi