AK Gençliğin Buluşma Noktası


 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 07-27-2008, 00:25   #1
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart Tevessül ve Şefeat.. (Münkire Reddiye..)
[size=12pt]PEYGAMBERİN (SAV) VE EVLİYANIN (KS) RUHANİYETLERİNE TEVESSÜL

Enbiya, evliya ve ulemayı vesile ittihaz etmek ilahî nass ile sabittir. Ehl-i hayrı vesile etmek de caizdir. Onlar hayatta olsun veya ahirete intikal etmiş bulunsun eşittir.

Bunu füyüzât-ı ilâhîyeden mahrum olan ve kötü inanca mübtela olanlardan başkası inkâr etmez. Münkirden ve siretinden ALLAH’a sığınırız.

İnsan, gücünün yettiği şeyi önce istişare etmeli ve ondan sonra yapmalıdır. Bir insan gücünün dâhilinde olmayan şeyi Cenâb-ı Hakk'a tefviz etmelidir ki, bu tevekkül demektir.


Kul ekip biçiyor ve kendi yapması icap eden nadası yapıyor. Fakat yağmur yağdırmaya kudreti olmadığı için Cenâb-ı Hak’tan istiyor. Yani Sebeplere tevessül, tevekküle mâni değildir.

Âile sahibi olan ve misafiri gelip giden kimsenin bir senelik erzakı depo etmeside tevekküle mâni değildir. Bugün rızkını yiyerek yarını düşünmesen o da tevekküldür.

Kabir ziyaret edilerek şifa bulunması konusunda, Ramazan oğlu Mahmud Sami Efendi’den (K.S.) nakille “Bir Bayram Sohbeti “ başlığı ile Altınoluk Dergisinin 1997 Şubat baskısında çıkan bir olay size bu konuda misal olarak anlatılmış…

Her şeyden önce şurasını yerli-yerine oturtalım ki Ramazan oğlu Mahmud Sami Efendi (K.S.) Şeyh Muhammed Esad Efendinin (K.S.) icazetli hulefâsından olup, âlimliği, Fadıllığı, takvası ve yetiştirdiği müridanıyla maruf yakın son devirde yaşamış bir şahsiyettir.

En düşük avam seviyesindeki bir mü’mine dahi, yalan haber verme veya yalan bir şey anlatma isnadı yapılamayacakken ve böyle bir şey muhal yahut bühtan kabul edilirken bu zat-ı şerif için böyle bir şey düşünülmesi bile çılgınlık olur. Hâl böyle olunca, artık bu olayı Ayetlerle ve Hadislerle ölçmeye çalışmak beyhudedir.

Zira, Beden ölse de ruhlar ölmez. (*)

Vehhabiler diyor ki:


(Resulullahın ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur. Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir. Ölü ve uzaktaki diri, işitmez ve cevap vermez. Bunların fayda ve zararları olmaz. Ölmüş peygamberden de bir şey istemek şirktir.)


Ruhun ölmediğine Ehl-i sünnetin inandığı gibi vahhabiler de inanıyor. Beden ölse bile ruhun ölmediğine inanıp da, bu ruhun hareket etmesine inanmamak açık bir çelişkidir.


Böyle olunca, ruhtan şefaat dilemek, ondan yardım istemek gibi, ALLAHü teâlânın yaratmasına vasıta olmasını beklemeye, karşı olmamak icap eder. Çünkü bütün dinler, insan ölünce, ruhun diri kaldığını bildirmektedir. Diri insanlar, ALLAHü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep oldukları gibi, diri ruhların da, ALLAHü teâlânın yaratmasına sebep olacağı ret edilmez.

İnsan, ruhu sayesinde ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde vardır. İnsanın vücudu, bir marangozun âletleri gibidir. İnsan ölünce, âletleri olmadığından, ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh ölü olmadığı için gider gelir, insanları tanır. Hatta evliyanın ruhları insanlara yardım eder. Bu yardım etmesi dünyadaki bedenindeki aletlerle değildir. ALLAHü teâlâ, ruhlara aletsiz de iş yapma özelliğini vermiştir. Vefat eden Hızır aleyhisselamın ruhu çok kimseye çeşitli yardım yapmaktadır.

Bir kimseye, başkasının bütün organları takılsa, o insanın aklında, düşüncesinde değişiklik olmaz. Marangozun eski aletleri yerine, yeni aletleri gelmiş demektir. Alet değişmekle, marangozdaki bilgi, kabiliyet değişmez. Kesmeyen bir testere yerine, iyi kesen bir testere gelirse, daha kolay iş yapar.

Görmeyen gözün yerine sağlam göz takılırsa görür. Kanı, kalbi, beyni de değişse, yine düşünceye tesir etmez. Sağlam organ takılmışsa, daha kolay iş görür. Çünkü insan, ruh demektir.


Bir insan yanmakla yok olmaz. Sadece aletleri elinden alınmış olur. Ahirette ona yeni aletler verilir. Mümin ise Cennete, kâfir ise Cehenneme gider. Ruh, kendisine verilen vücut sayesinde, ya nimete kavuşur veya azaba maruz kalır.

Ruhun mahiyetini bilmeyen veya ALLAH’ın kudretinden şüphe eden kimse, insan yanınca yok olduğunu, kabir suali ve kabir azabının olmadığını zanneder. Hâlbuki kabir hayatını, burada nimet ve azabın olduğunu dinimiz açıkça bildiriyor.

Aklın almadığı şeyleri akılla çözmeye kalkışmak çok yanlıştır.
Akıl, göz gibi, din bilgileri de ışık gibidir. Göz, ışık olmadıkça, karanlıkta görmez. Göz, karanlıkta görmediği şeylere Yok diyemez. Akıl da, maneviyatı, fizik-ötesini anlayamaz. Aklımızdan faydalanmamız için ALLAHü teâlâ, din ışığını gönderdi. Göz, ışık olmadan karanlıkta cisimleri göremediği gibi, din bilgileri olmadan da akıl, manevi şeyleri anlayamaz. O halde akıl, din ışığı ile ancak manevi şeyleri anlayabilir.

İnsan ruhu sayesinde vardır..

İnsan ölünce yok olur ve ölülerin ruhlarının faydası zararı olmaz sanılıyor. Halbuki beden ölüp çürüse de ruh ölmez.

Abdülhak Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:

İnsan ölürken ruhunun ölmediğini ayet ve hadisler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Velilerin ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededirler. ALLAHü teâlâya manevi olarak yakındırlar. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır.

Kerameti yapan, yaratan, yalnız ALLAHü teâlâdır. Her şey Onun kudreti ile olmaktadır. Her insan, ALLAHü teâlânın kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir. Bunun için, ALLAHü teâlânın dostlarından biri vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri olanlar vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak ALLAHü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olur.

İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:

Her ölünün ruhu, cesedine, bilmediğimiz bir halde bağlıdır. Ruhların kendi cesetlerine tesir ve tasarruf etmelerine ve kabirde bulunmalarına izin verilmiştir. Ölü kabirde çürüse de, ruhun bedenle olan bağlılığı bozulmaz. (El-mütekaddim)

Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:

Bazı evliyanın Hz. Hızır ile konuşmaları, onun diri olduğunu göstermez. Ruhu insan şeklini alır, iş yapabilir, darda kalanlara yardım edebilir. Kabirde nimetler ve azaplar olduğuna iman ederiz. Ölülerin birbirleri ile konuştukları, kabirde azap olunanların seslerinin işitildiği birçok hadis-i şerif ile bildirilmiştir.

Bir hadis-i şerifte buyruluyor ki:

(Eğer kabre konan kişi mümin ise, kabri genişletilir. Kıyamette insanlar diriltilinceye kadar kabri hoş kokularla doldurulur. Kabre konan kişi kâfir ise, demirden bir tokmakla başına vurulur. Öyle bir çığlık atar ki, cin ve insanların dışındaki bütün canlılar işitir. Kabri öyle daraltılır ki, kaburga kemikleri birbirine geçer.) [Buhari, Müslim] (C.1, m.182)Yine hadis-i şeriflerde buyruluyor ki:

(Kabir azabı vardır.)
[Buhari]

(Kabir, ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.)
[Tirmizi]

Ruhlar bilmediğimiz bir hayat ile diridirler


Peygamberler ve Evliya mezarlarında, kabir hayatı denilen, bilmediğimiz bir hayat ile diridirler. Kendiliklerinden bir şey yapamazlar. ALLAHü teâlâ, onlara sebep olacak kadar kuvvet ve kıymet vermiştir. Onları sevdiği için, onlara, âdeti dışında olarak ikram, ihsan yapmaktadır. Onların hürmeti için, istenileni yaratır. İstenilenin yaratılmasına sebep olmaları onlardan istenir.

Mezhepsizlerin, Ehl-i sünnet, mezarlara tapınıyorlar, müşrik oluyorlar demeleri Müslümanlara iftiradır.

Aşağıda meallerini yazdığımız, [Al-i İmran 169 ve Bekara 154] âyet-i kerimeler, şehitlerin diri olduklarını bildiriyor. Şehidler, peygamber gibi evliya gibi değil, başka müslümanlar gibidir. Onlardan bir üstünlükleri yoktur. Peygamberler ise, şehidlerden elbet daha ileride ve daha üstündür. Her Peygamber şehid olarak ölmüştür. Bunu bilmeyen yoktur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Peygamberlerin vücudunu toprak çürütmez.) [Ebu Davud]

(Her peygamber, kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki, Ebu Ya’la]

Onun için vahhabiler gibi Rasulullahı ölü sanmak, ya ResûlALLAH demeye şirk demek maksatlı değilse cahilliktir.

Vehhabi Feth-ül-mecid kitabının 486. sayfasında kendi bozuk inanışlarını güya ispat etmek için şu hadis-i şerif yazılıdır.

(Evlerinizi kabir yapmayınız! Kabrimi bayram yeri yapmayınız! Bana salavat getiriniz! Her nerede salevat getirirseniz, bana bildirilir.) [Ebu Davud]

Hâlbuki bu hadis-i şerif, Peygamberlerin kabirlerinde diri olduklarını göstermektedir. Çünkü bir söz, diri olana bildirilir.
[Hadis âlimlerinden Abdülazim Münziri hazretleri, (Kabrimi bayram yeri yapmayınız!) hadis-i şerifi için, elinizden geldiği kadar sık ziyaret ediniz demektir, dedi. Yani, benim kabrimi, yılda bir iki kere ziyaret etmekle bırakmayınız. Her vakit ziyaret ediniz demektir dedi. (Evlerinizi mezarlık yapmayınız!) hadis-i şerifi de, evlerinizi namaz kılmamakla mezarlığa benzetmeyiniz demektir dedi.]

Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:


(Mirac gecesinde, Musa aleyhisselamın kabri yanından geçirildim. Mezarında, ayakta namaz kılıyordu.) Buhari, Müslim]

Buhari’de ve Müslim’de, (ALLAHü teâlâ, Mirac gecesinde, bütün Peygamberleri, Peygamberimize gönderdi. Onlara imam olup, iki rekat namaz kıldılar) yazılıdır. Namaz kılmak, rükû ve secde yapmakla olur. Bu haber, diri olarak, ceset ile beden ile kıldıklarını gösteriyor. Musa aleyhisselamın, kabrinde namaz kılması da, bunu göstermektedir.

Mişkat kitabının son cildinde, (Miraç) babının birinci faslı sonunda, Müslim’den alarak Ebu Hüreyre’nin bildirdiği hadis-i şerifte,

(Kâbe’nin yanında, Kureyş kâfirleri, bana Beyt-ül-mukaddesin nasıl olduğunu sordular. Oralara dikkat etmemiştim. Çok sıkıldım. ALLAHü teâlâ bana gösterdi. Kendimi Peygamberler arasında gördüm. Musa aleyhisselam, ayakta namaz kılıyordu, zayıf idi. Saçları dağınık ve sarkık değildi. Şen’e kabilesinden bir yiğit gibi idi. İsa aleyhisselam, Urve bin Mesud Sekâfi’ye benziyordu) buyruldu.

Şen’e, Yemende bulunan bir kabilenin ismidir. Bu hadis-i şerifler, Peygamberlerin, Rableri yanında diri olduklarını gösteriyor. Onların cesetleri [bedenleri], ruhları gibi latif olmuştur. Kesif, katı değildir. Madde ve ruh âleminde görünebilirler. Bunun için Peygamberler, ruhları ve bedenleri ile görünebilirler.
İmam-ı Beyheki hazretleri, İtikad kitabında buyuruyor ki:


Peygamberler, mezara konduktan sonra ruhları bedenlerine geri verilir. Biz onları göremeyiz. Melekler gibi, görünmez olurlar. Yalnız, ALLAHü teâlânın keramet olarak ihsan ettiği seçilmiş kimseler görebilir. İmam-ı Süyuti de böyle bildirmiştir. İmam-ı Nevevi ve Sübki ve imam-ı Kurtubi üstadından böyle haber vermişlerdir.

Hicretin 61. senesinde (Harre) olayında, Said bin Müseyyib diyor ki, Mescid-i nebide ezan okunamaz, namaz kılınamaz olunca, Hücre-i nebeviyye’den ezan ve ikamet sesi işitildi. Bunu, ibni Teymiye de, (İktiza-üs-Sıratil-müstakim) kitabında yazmaktadır. Çok kimse, selamlara, Kabri saadetten cevap verildiğini, çok zaman işitmişlerdir. Başka kabirlerden de, selamlara cevap verildiği, çok işitilmiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:


(Bana selam verene, ben de selam veririm.) [Beyheki]
Bir hadis-i şerifte, (Beni rüyada gören uyanık iken görmüş gibidir) buyruldu. Bunun için, imam-ı Nevevi hazretleri, Onu rüyada görmek, tam kendisini görmektir dedi. Nitekim, Abdürraüf Münavi’nin, Künuz-üd-dekaık kitabında yazdığı ve Buhari’de ve Müslim’de bulunduğunu bildirdiği hadis-i şerifte, (Beni rüyada gören doğru görmüştür. Çünkü şeytan, benim şeklime giremez) buyruldu. Rüyada benzeri görülmüş olsaydı, doğru olarak görülmüş olmazdı. İbrahim Lakani, Cevheret-üt-tevhid kitabında diyor ki, hadis âlimleri, Resulullahın uyanık iken de, rüyada da görülebileceğini, sözbirliği ile bildirmişlerdir.

Diri olan Peygamber mi, Şehid mi?

Bedir’de falanca filanca öldü gitti denilince, ALLAHü teâlâ buyurdu ki:

(ALLAH yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridir, ama siz bunu anlayamazsınız.) [Bakara 154]
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Uhud’da şehid olan kardeşlerinizin ruhları yeşil kuşlarla Cennete gitmiştir. Onlar Cennetin ırmaklarından su içer, meyvelerinden yiyip Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyecek, içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları zaman, “ALLAH’ın bize neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de cihattan çekinmeselerdi” dediler. ALLAH da, ben onlara, sizin durumunuzu bildiririm buyurdu.)

[Müslim, Tirmizi, İbni Mace]

İşte ayet meali:

(ALLAH yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, onlar, Rableri indinde diridir ve ALLAH’ın bol nimetinden sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayanlara [henüz şehid olmamışlara, şehidlikte] korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.) [Al-i İmran 169]
İlk âyette, ALLAH yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar diri diye ikaz ediliyor. İkinci âyette, bunların yiyip içtikleri de bildiriliyor. Şimdi vahhabilere soruyoruz: Şehid mi üstün, yoksa Peygamber mi?

Şehid sıradan biridir. Savaşta ölenin imanı varsa şehid olur. Attan düşüp ölen bile şehiddir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Suda boğulan, yangında ve enkaz altında ölen şehiddir.) [İbni Asakir]

(Abdestli yatıp da ölen şehiddir.) [Deylemi]


(Mütteki müezzin, şehid gibidir. Ölürse kabrinde çürümez.) [Taberani]

(ALLAH’tan sıdk ile ihlas ile şehidlik isteyen, yatağında ölse de, şehiddir.) [Müslim]

ALLAH yolunda ölen şehide ölü demek caiz değil iken, bütün ömrünü ALLAH yolunda geçiren Peygamberimize ölü demek nasıl caiz olur? Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:


(Her peygamber, kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki]

(Toprak, peygamberlerin vücudunu çürütmez. Okunan salevatı, bir melek bana haber verir.) [İbni Mace]

İki âyet-i kerime meali:

(Peygamber, müminlere kendi canlarından üstündür.) [Ahzab 6]

(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur.) [Fetih 28]

Görüldüğü gibi, Peygamberimizin dini diğer dinlerden üstün olduğu gibi, kendi de herkesten üstündür. Bir hadis-i şerif meali:

(Ben bütün insanların efendisiyim.) [Buhari]

Şehidlerin ruhu yaşar da, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulullahın ruhu yaşamaz mı? Kâfirin ruhu bile ölmez. Peygamberin ALLAH yanında bir şehid kadar da kıymeti yok mu? Şehid diri oluyor da, Peygamber niye diri olmasın? Şehid Cennette mızıklanıyor da, Peygamber niye mızıklanmıyor?

Peygamber hâşâ ALLAH yolunda değilse, şehid ALLAH yolunda nasıl olur? Peygamber diri olmazsa şehid nasıl diri olur? Peygamber işitmezse, şehid nasıl işitir? Hâlbuki şehidin, Müslümanlığı da şehitliği de bu peygambere iman etmeye bağlıdır. Şehitler ALLAH yolunda da, hâşâ peygamberler, sıddıklar, âlimler şeytanın yolunda mı? Bu ne çirkin suçlama öyle? Resulullah şehid değil mi?

Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden atar damarım, bıçak gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari)

İbni Mesûd hazretleri ve diğer Eshab-ı kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehid oldu) buyurdu.

Peygamberlik şehitlikten üstündür. Fakat şehid olmak da bir nimettir. ALLAHü teâlâ Resulüne bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini göstermiştir.

Vehhabiler, "Şefaat ya ResûlALLAH" diyenlere, ( şirktir) diyorlar. Onun ümmetinden olan şehide diri dedikleri halde, Rasulullaha ölü demeleri ayet ve hadislere aykırıdır.
(Bir kimse tanıdığı kabir yanına gelip selam verirse, meyyit de onu tanır ve selam verir. Tanımadığı kabrin başına gelip selam verirse, selamına cevap verir.) [Beyheki]

Onu tanıması ve selam vermesi, meyyitin onu gördüğünü ve selamını duyduğunu göstermektedir. Çünkü ölmek, bazı cahillerin dedikleri gibi, yok olmak olsa idi, onun bütün duygularının yok olması lazım gelirdi. Meyyit kendini ziyaret edeni, kabri başına geleni görmektedir. Görmeseydi, dünyada tanımamış olduğunu tanımaması bildirilmezdi. Birincisini tanıyarak cevabı veriyor. İkincisinin selamına, tanımayarak cevap veriyor.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kabrimin yanında, benim için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.) [İbni Ebi Şeybe] (Diri olan işitir. Bir söz, diri olana bildirilir.)

(Ölü kabre konurken, ayak seslerini işitir.) [Buhari] (Diri olanda işitir.)

(Ölüler yaptığınız iyi işlerinizi görünce sevinir, kötü işlerinize üzülürler.) [İ.Ebiddünya] (Diri olanda sevinir, üzülür.)

Resulullah, Bedir’de öldürülen kâfirlerin gömüldüğü çukurun başına gelip, ölülerin ve babalarının isimlerini birer birer söyleyerek, (Rabbinizin, size söz verdiğine kavuştunuz mu? Ben, RABBİMin söz verdiği zafere kavuştum) buyurdu. Hz. Ömer, (Ya ResûlALLAH, cansız ölülere neden söylüyorsun?) dedi. Resulullah, (RABBİMin hakkı için söylüyorum ki, siz beni onlardan daha iyi işitmezsiniz. Fakat cevap veremezler) buyurdu.

(Buhari, Müslim)




 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi