08-13-2008, 15:18 | #1 |
.....Namazın Manevi Şartlarından....
Kalb Huzuru: Yalnız mânâsı ve okuduğu şeyi düşünmek, mâsivâdan kalbi ayırmak, namaza kalbini tamamen bağlamaktır. Bunda muvaffak olunursa namazda kalb huzuru hâsıl olur. Kalb huzurunun sebebi himmettir, insanın kalbi himmetine bağlıdır. Maksad ne ise kalb de ona hazırlanır. Kalb, boş durmaz; namaz kılarken eğer kalb, namazını düşünmüyorsa, mutlaka dünyalık bir maksadı düşünmektedir.
Tefehhüm: Anlamak kalb huzurundan sonra gelir. Bunun sebebi, murad olan mânâyı anlamak için zekâyı kullanmak ve kafayı çalıştırmaktır.İnsanlar Kur'ân'ın ve teşbihlerin mânâsını anlamakta müsâvî değillerdir. İnsanın namaz esnasında anladığı öyle lâtif mânâlar olur ki başka zaman hatıra bile gelmezler. İşte namazın fahşa ve münkerden menetmesi bu cihettendir. Ta'zîm: Ta'zîm, huzûr-u kalb ve tefehhümden sonra gelen bir keyfiyettir. İki ilimden doğar: 1-Allâhü Teâlâ'nın azamet ve celâlini bilmek. 2- Kendisinin hakîr, zelîl ve Allâhü Teâlâ'nın âciz bir kulu olduğunu bilmektir ki bundan Allâhü Teâlâ'ya karşı huşu, huzû, zillet ve inkisar hâsıl olsun. İşte bu hâle tâzim-hürmet denir. Allah'ın celâlini bilmekle nefsin hakîr olduğunu bilmek birleşmedikçe ta'zim ve huşu meydana gelmez. Heybet: Ta'zîmden doğan bir korkudur. Akrepten, yılandan ve benzeri âdi şeylerden hâsıl olan korkuya "mehabet" değil, "havf" denir. Fakat, azametli sultândan, hocadan korkmaya "mehabet" denir ki sevgi, saygı ve hürmetten doğan bir korkudur. Recâ-Ümit: Allâhü Teâlâ'nın lütuf ve keremini, nimetinin şümulünü, namazı kılanlara cenneti vaat ettiğini, verdiği sözde durduğunu bilmektir. Hâyâ-Utanmak: İbâdetteki kusurunu bilmek, Allâhü Teâlâ'ya hakkıyla kulluk edemediğini anlamaktan doğar. -Ne kadar gizli olsa da- Gönülden geçen her şeyi Allâhü Teâlâ'nın bildiğini hatırda tutmak ve bütün işlerinde dünyâya meyletmiş olan nefsinin kusur ve âfetlerini bilmekle kuvvetlenir. Bunları kat'î olarak bildiği vakit zarurî olarak meydana gelen hâle "hâyâ" denir. Kalb'in huşûu, yakînin derecesiyle ölçülür. Bunun içindir ki Hz. Âişe (r.anhâ); "Resûlullâh bizim ile konuşur, gülerdi. Fakat namaz vakti gelince sanki ne o bizi tanır ve ne de biz onu tanırdık." buyurmuştur.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|