![]() |
#1 |
![]() İşte Çankaya da düşüyor... Daha önce parlamento ve icra organı düşmüştü. Böylece, Cumhuriyet’in son kalesi de, ‘devleti ele geçirmek isteyen güçler’in eline geçmiş olacak.
Böyle şeyler yazıyorlar. Ben de bu ‘devleti ele geçirmek’ deyimine (bu ifade deyimleşmiştir artık ve ilgili sözlüklerde yerini alabilir) takmış durumdayım. Devleti ele geçirmek nasıl bir şeydir? Ne yaptığınızda, hangi davranışı sergilediğinizde devleti ele geçirmiş oluyorsunuz? Devlet, ele geçirilebilir, ele geçirilmesi gereken ve ‘tasarruf edilebilir’ bir şey mi? Devlet kim? Devleti ele geçirmek isteyen kötü niyetli kişiler, bu çirkin eylemi hangi iyi niyetli kişilere karşı gerçekleştirmek istiyorlar? Kötü olan ne? ‘İyi kişiler’in iyiliği nereden geliyor? Erken davranıp devleti ele geçirenler, yani mevcut sahiplik pozisyonunu sürdürenler kafadan ‘iyi’, mevcut sahiplik pozisyonuna itiraz edenler a priori olarak ‘kötü’ mü? Devlet bir rant ve çekişme alanı mıdır ki, herkes onu birilerinden korumaya çalışıyor? Nedir yani? İşbu ‘devleti ele geçirmek’ deyimini sık kullananların başında sosyal demokrat siyasetçiler geliyor... Bir de, Cumhuriyet’le yaşıt olduğunu öne süren, ama demokrasiyi anlama, algılama ve içselleştirme konusunda henüz kemale ermemiş gazetenin yazarları. Bu gazete, neredeyse her gün, başyazıları aracılığıyla, Türkiye’nin yazgısını taşıyan güçleri ‘duruma el koymaya’ çağırıyor. ‘Türkiye’nin yazgısını taşıyan güçler’, bildiğiniz gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kod adı oluyor. Daha doğrusu, yeni kod adı... Bir başyazıda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ABD tarafından ‘Ilımlı İslam Devleti’ne dönüştürülmek istendiği, bu misyonu Meclis’in üstlendiği ifade ediliyordu. Nasıl yapıyormuş bunu Meclis? Ülkeyi bilinçli bir şekilde devrimlerden uzaklaştırıyormuş... Eski siyasi partiler de (herhalde CHP kastediliyor) devleti hızla ele geçirmeye çalışan bu güce karşı bir alternatif yaratamıyormuş. Peki, ‘ülkenin yazgısına etkisi olabilecek güçler’ ne yapıyormuş? Bunlar da (muhtemelen silahlı bürokrasi kastediliyor) ‘Soğuk Savaş’ koşullanmasından sıyrılarak küreselleşmenin şartlarını algılayamıyormuş, algılayamadığı için de duruma el koymakta gecikiyormuş. Küreselleşmenin şartlarını bir tek bunlar doğru algılıyor. Bir tek bunlar uyanık. Demek ki, halktan icazet alsa da, parlamentoda çoğunluğu oluşturan hiçbir parti, eski siyasi partilerden farklı bir rota çizemez, iktidara geldiğinde kendi kadrolarıyla çalışmaz, kendi bürokratını atayamaz... Bunu yaptığında ‘devleti ele geçirmiş’ olur, ülkenin yazgısını taşıyan bürokrasiye de ‘müdahale hakkı’ doğar. Şunu demek istiyorlar: Devlet, sadece bizim gibi düşünen bürokratlarca yönetilmelidir, Cumhurbaşkanı sadece bizim zihniyetimize yakın biri olmalıdır. Ülkenin kaderinde sadece bizim gibi düşünenler söz sahibi olmalıdır. Demek ki, devlet, hálá ‘ele geçirilebilir’ bir şey bazılarının gözünde. Benim merak ettiğim husus da şu: Madem öyle, niçin siyasetçilerimiz devletin bir ‘rant ve çekişme alanı’ olmaktan çıkarılması çabasına destek vermiyor? İşte önümüzde bunu sağlayacak bir ‘anayasa değişikliği’ fırsatı da var...
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|