10-26-2008, 12:49 | #1 |
M. Fethullah Gülen | Ölçü veya Yoldaki Işıklar
Alçak Gönüllülük Yaş ilerledikçe kulluk düşüncesiyle bütünleşmeyen bir ruh, kazanç ufkunda kaybetme talihsizliğine düşer. Eğer o, bunu idrak edebilseydi, bugün güldüklerine ağlayacak ve nedâmetten iki büklüm olacaktı... *** Ağlamak, hassas ruhların ferahlama gayreti ve vicdanda yanan ateşi gözyaşlarıyla söndürme hamlesidir. Ne var ki, insanların çoğu ağlanacak yerde güler, gülecek yerde de ağlar... Ruh tutuşunca vicdan kavrulmaya başlar ve işte o zaman insan da ağlar. Tam bu esnâda gözyaşları imdada yetişir ve ruhun ateşini söndürür. Bence, çeşm ile çeşme arasındaki münasebet de buradan gelir... *** Âlim olmak başka, insan olmak başkadır. Âlim, ilmiyle insanlığın emrine girip, ahlâk ve faziletiyle ilmini temsil ettiği ölçüde hafıza hamallığından kurtulur ve yüksek bir insan olma payesine ulaşır. Aksine o, ömrünü beyhude heder etmiş bir zavallıdan farksızdır. Zaten demir mahiyetindeki cehaleti, altın gibi faydalı ve kıymetli kılan da ancak, ahlâk ve fazilettir. Aldatılsan dahi, sakın kimseyi aldatma..! Ayrıca, en yüksek bir fazilet olduğu hâlde, bazen kaybetmeye sebebiyet verse de sadakat ve istikametten asla ayrılma! *** Günümüzde ahlâk, artık eskilerin anladıkları gibi, bir faziletler topluluğu şeklinde anlaşılmıyor. Bugünün insanı, onu, daha çok içtimaî nezaket ve terbiye şeklinde anlamak istiyor. Bu şekliyle olsun, keşke onu herkeste görebilseydik!.. *** Ahlâk, insanoğlunun davranışlarıyla alâkalı bir kısım yüksek düsturlar ihtiva eder ki, hepsi de ruhun yüksekliğinden kaynaklanmaktadır. Buna dayanarak diyebiliriz ki, kendi ruhuyla içli-dışlı olamamış kimselerin, ahlâk kaidelerini de uzun zaman temsil edebilmeleri oldukça zordur. *** Önceleri "Ahlâk kitaplarda kaldı." derlerdi. Şimdi, "Eski kitaplarda kaldı." diyorlar. Öyle de olsa, eskitilmek istenen bu kıymetli şeye ne kadar "yeni" feda edilse değer. *** Kendi menfaatini başkalarının menfaatine feda etmek, bir ruh yüksekliği ve civanmertliktir. Karşılığında herhangi bir menfaat beklemeden hep hayır işleyenler, beklenmedik bir yerde bütün hayırlı düşünce ve işleriyle karşılaşınca, hayret ve hayranlıkla talihlerine tebessümler yağdıracaklardır. ** Yüzü yerde olanlar, Hak katında da, halk katında da sonsuz pâyelere ulaşırlar. Bunun aksine burunlarını dikip böbürlenenler ve herkesi hakir görüp çalım satanlar ise, hemen her zaman halk tarafından istiskâle uğramış, Hak tarafından da azaba çarptırılmışlardır. *** İnsanın kendini beğenip büyük görmesi, aklının noksanlığına ve ruhunun hamlığına delâlet eder. Akıllı ve ruhen olgunluğa ermiş bir insan, mazhar olduğu her şeyi Yüce Yaratıcı'dan bilir ve şükran hissiyle her zaman O'nun karşısında iki büklüm olur. *** Mütevazi olma, Yaratıcı'nın takdirine, halkın tahkir ve tekdirine karşı insanın gönlüne hoşnutluk hissi kazandırır. Evet, baştan haddini bilip tevazu kanatlarını yerlere kadar indiren birisi, insanlardan gelecek her türlü hor görmelere karşı en emin bir zırh içine girmiş ve en sağlam emniyet tedbirini de almış demektir. *** Alçak gönüllülük, ferdin olgun ve faziletli olmasının; kibirlenip büyüklük taslamak ise, onun seviyesiz ve nâkıs olmasının alâmetidir. En kâmil kimseler, en çok insanlarla beraber bulunup, onlarla hemdem olanlardır. En nâkıs kimseler ise, insanlarla beraber bulunmayı, onlarla düşüp kalkmayı gururlarına yediremeyen bednâm talihsizlerdir. *** Yaşadıkları toplum içinde kadir ve kıymetleri bilinmeyenler, seciyelerindeki tevazu sayesinde er geç yükselir, şereflere ererler. Büyüklük kompleksine kapılanlar ise, toplum tarafından irdene irdene zamanla yaşadıkları muhit içinde birer yabancı unsur hâline gelirler. *** Bir insanın insanlığa yükselmesi onun tevazuu ile, tevâzuu da, makam, mansıp, servet ve ilim gibi halkın itibar ettiği şeylerin onu değiştirmemesiyle belli olur. Zikredilen hususlardan biriyle düşünce ve davranışlarında değişikliğe uğrayan kimsenin ne tevazuundan, ne de insanlığa yükselmesinden bahsedilebilir. *** Alçak gönüllülük, hemen bütün güzel huyların anahtarı mesâbesindedir. Onu elde eden, diğer güzel huylara da sahip olabilir. Ona malik olamayan ise, gâliben diğer huylardan da mahrum kalır. Âdem Nebi (as), sürçüp düştüğü zaman, gökler ötesine ait yitirdiği herşeyi tevazuu ile yeniden elde ederken, aynı bâdirede yuvarlanıp giden şeytan, kibir ve gururunun kurbanı oldu. *** Tekye ve zaviyelerde, hep yüzü yerde olanlar pervaz edip yükselmişlerdir. Mektep ve medreselerde de daima alçak gönüllüler istifade etmesini bilip, toplumlarına faydalı olmuşlardır. Burnunu dikip, tekyenin âdap ve usûlüne riayet etmeyenler, birinin rahle-i tedrisi önünde diz çöküp bir şeyler öğrenmeyi gururuna yediremeyen talihsizler ise, hep mahvolup gitmişlerdir. *** Kibir ve ululuk "Zât-ı Ulûhiyet"in sıfatlarından olduğundan, büyüklük taslayıp şımarıklık yapanlar, hemen her zaman O'nun "Kahhâr" eliyle kıskıvrak yakalanmış ve helâk edilmişlerdir. Haddini bilip mütevazi olanlar ise, yükselip O'nun huzuruna ermişlerdir.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
m.fehhullah gülen, mfgülen, sözler, vecizeler, yoldaki ışıklar, ölçü veya yoldaki ışıklar, ölçüler, özlü sözler |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|