AK Gençliğin Buluşma Noktası
Makale & Deneme Makale ve deneme içerikleri.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 11-15-2008, 17:15   #1
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Arrow Ölümün dört rengi (I)
Ölüm, insan için meçhulün diğer adı. Bir muammanın. Doğu irfanı ölümü insanoğlunun hakikatle randevusu gibi algılar. Sevgiliye kavuşma ânı. Bir düğün gecesi. Uykudan uyanış. Bir geçiş ânı.
Ölen için. Ayılan, ve kavuşan için.

Bu yüzden irfanın penceresinden ölüm hiç de karanlık görünmez. Bir gecedir ölüm, aydınlık bir gece. Bizce. Yıldızların aydınlattığı bir gece. Umudun aydınlattığı.

Bir düş.

Nâdan için bir kâbus. Kara. Kapkara. Cehalet kadar, gaflet kadar kara.
Rıza lokmasından tadanlar içinse ışıl ışıl. Bazen gün batımı kadar hüzünlü. Lâkin bu hüzün güneşin hüznü değil, bilâkis onu seyredenlerin hüznü; arkasından seyredenlerin...

Çınarın yaprakları birer kaya gibi tek tek üzerine düşerken tâ karşıdan süzülen sevgili kolunu süleymaniyenin güçlü omuzlarına dayayıp tebessüm edecek de çınarınaltındaki hüzünle de olsa karşılık vermeyecek, mümkün mü?

Yeniden gelmesi için, gelebilmesi için, gitmesine izin verir.
Bir nedenle. Vuslattaki şiddetin hatırına.
Şiddetin ve şiddetlenmenin.

* * *

Şaşırmayınız, elbette ölümün de renkleri var.
Çeşitleri var çünkü. Ölümler var.
Dizimin dibinde büyüdüğüne göre, şimdi sormalısın ey talib!
Büyüdüğün kadar sormalısın, büyüttüğün kadar. Sorularını. Öfkeni. Cehaletini. Aşkını. Büyüdüğün ve büyüttüğün kadar.
"Hangi ölüm?" diye sormalısın.
Rengârenk ölümler: beyaz, kırmızı, yeşil ve siyah.
Ölümün dört rengi.
Ölmeden önce ölmenin.
İrfanın. Yani bilmenin değil, tanımanın.
Beni.
Belki, sonra seni.

* * *

— "İki aşığın arasındaki sevgi, birbirini tamamlayan iki rengin birliğiyle, o iki rengin karışımı, karşıtlığı, benzer tonların arasındaki gizli titreşimle anlatılır.
Bir alındaki zekâ pırıltıları koyu fon üzerine daha açık ton kullanılarak betimlenir; umut bir yıldızla, insanın tutkularıysa kıpır kıpır gün batımıyla..."

Üstadı Delacroix'nın etkisiyle de Van Gogh duyguları renklendirirken hem zıtların birliğinden yararlanır, hem de benzerlerin karıştlığından...
Üç temel renkten birini, öteki ikisinin karışımıyla karşı karşıya getirir; maviyi, sarıyı, kırmızıyı... Meselâ mavi'nin karşısına 'turuncu'yu (kırmızı+sarı), sarı'nın karşısına 'mor'u (kırmızı+mavi), kırmızı'nın karşısına ise 'yeşil'i (sarı+mavi) koymak suretiyle birbirinden güçlü renk yoğunlukları elde eder; güçlü ve yoğun duygu anlatımları...

* * *

Umudun bir yıldızla, tutkunun ise kıpır kıpır gün batımıyla anlatılacağına işaret eden Van Gogh, 'ölüm'ü nasıl anlatmış veya anlatmak istemiştir, dersiniz?

Bir uzmanın cevabına veya uzmanca bir cevaba henüz rastlamış değilim. Fakat intihar ettiği ay, Auvers-sur-Oise'de, Temmuz 1890'da yapmış olduğu o ünlü "Mısır Tarlasında Kargalar" tablosunda nice ipucunun bulunabileceğine inanmışımdır hep.

Aranırsa, belki ölümün rengiyle orada da karşılaşılabilir; bilindik ölüm-rengiyle...

Van Gogh, bu tablosunde üç temel renge de yer verir: sarıya, kırmızıya ve maviye...

Renk teorisine uygun bir biçimde onların arasına bir de 'yeşil'i katar; ardından da gökyüzünde fırtına öncesi kararmış göğün sinesine doğru yükselen kargaların karalığını... adeta ölümün karalığını... yani katranî siyahı...

Sadece ölümün karalığını değil, ölüme doğru oluşun da... karaltının... meçhulün... yas ve hüznün... dahî uğursuzluğun...
Ölüme özgü renk katranî siyah mıdır?
Ölümün rengi hep siyah mı olmalıdır?
Hem de katranî siyah?
Maalesef öyle.
Biz ölümlüler ölümü pek tanımayız. Yanlış da biliriz bu yüzden.
Kaçarız.
Kara çalar kaçarız.

* * *

Hikmet'in ve/veya dinin sahihliği nasıl anlaşılır? Bir dinin sahtesi hakikîkisinden nasıl ayırdedilebilir?
Geçen yüzyılın başında bir bilgin bize bu suâli cevaplamayı mümkün kılacak bir ölçüt vermiş görünüyor:
— Varlık karşısında mütevazı davranmayan, yani bütün muammaları açıklıyor olmakla övünen her iddia sahte, her iddiacı sahtekârdır.
Bu durumda, Varlık'ın gizemi karşısında olanca alçakgönüllülüğüyle "Seni hakkıyla tanıyamadım ey sevgili!" diyenleri, sadalarından değil ama belki edalarından tanıyabiliriz.
Tanıyamadığımızı itiraf ettiğimiz için ölmeliyiz.
Ölmeden önce.
Ölümü dört rengiyle de tatmalıyız.
Melâmet neşelerini kaybetmiş Nakşî dervişlerin ellerinden tutup boya küpünün içine önce onları atmalıyız.
Şah-ı Nakşıbendînin hatırına.
Ölümü renklendiren büyük ustaların hatırına.
Çınarınaltında.


Dücane CÜNDİOĞLU

 

Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
dücane cündioğlu, hakikat, ölüm


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi