12-20-2008, 11:36 | #1 |
Yenİ bİr dİn mİ?
YENİ BİR DİN Mİ?
ALPEREN GÜRBÜZER Marksizm’in manevi değerleri burjuvazi tarafından yutturulmuş afyon olarak görüp ekonomiyi esas temel değer kabul etmesiyle ortaya çıkan tabloda, her şeyin maddeye indirgendiği gün gibi aşikârdır. Türkiye’mizde bir kısım aydınlarımızın din konusundaki antipatik tavırlarında hep Marksizm’in ve pozitivizmin etkisi olduğu muhakkak. Dini sosyal hayatın dışında gören birtakım aklıevveller, Marksizm’in çökme süreciyle birlikte şaşkına dönüverdiler. Bu şaşkınlık içinde yeni bir put bulmanın heyecanıyla, bugünlerde sıkça kullanılan modernlik ve uygarlık görüntüsü altında dini dışlayan ‘Bilgi çağı’ söylemine koro halinde sarılıverdiler. Kelimenin tam anlamıyla bilgi çağı adı altında insanın manevi duygularını hiçe sayan ‘bilgi dini’ yutturmacısıyla karşı karşıyayız. Belli ki maddeden vazgeçemeyecekler, artık bu onlarda huy olmuş, can bedenden çıkmayınca huyda çıkmazmış zaten. Bir zaman bu güdük kafaların gözünde insan; çalışan, üreten ve eşyaya endekslermiş bir makine idi, bugün ise insanı mekanik, robotik ve kategorik bilgi ürünü gören bir anlayış hâkim, öyle ki ona ayrı bir format yüklenerek ‘yeni bir din’ icat edilmiş oldu. İnsanın bu yeni din anlayışında eşyadan farkı sadece konuşur varlık olmasıdır. Etrafımızı çepeçevre kuşatan bilgi ağları insanın ruhunu çalmak için oluşturulmuş mevziler sanki. Elektronik ve bilgi tuşları sayesinde milyonlarca insanın bir anda nasıl yok edilebileceğini, kitle imha silahları marifetiyle çok az zahmetle hedeflerin nasıl vurulacağının bir övünç olarak önümüze konulduğu gerçeği tezimizi güçlendiriyor da. Acaba bilgi çağı dedikleri, toptan insanlığı imha etmeye yönelik çağ mı? Yoksa günlük yaşantımıza getirilen birtakım rahatlıklar mı? Bu tür sorular ve buna benzer daha birçok gelecek kaygısı içeren sorular gündemden hiç düşmeyecek gibi. Eğer gelecekte insanlığa mutlu ve daha müreffeh hayat sunmak ise, elbette ki bizim buna itirazımız olamaz. Çünkü bilgi çağının önümüze sunduğu imkânlar sayesinde birçok şeyi biranda halledilebildiği gibi sosyal hayata birtakım kolaylıklar getireceği de muhakkak. Bizim itirazımız, bilgi çağı adı altında ‘yeni bir din mi’? İcat ediliyor endişesidir. Elektronik mucizeyle kitle imha hedeflerinin bertaraf edileceği mübalağalı bir şekilde kitaplarda yer alması, doğrusu kaygımızı güçlendiriyor. Üstelik Bilgi çağının alt yapısında insanın yer almaması, bilgi planının dışına itilmesi geleceğimizi şimdiden tehdit ettiği besbelli. Böyle giderse kurda kuşa yem olacağız gibi, bunu bilmek için herhalde arif olmak gerekmez. Hani nerde o erdemli insanlar, hani o insanilik, hani o yaratılanı sev yaratandan ötürü diyen Yunusu ruh nerede? Oysa bizim kültürümüzde insan baş tacı idi. Yani insan eşref-i mahlûkattır, hem de yeryüzünün halifesiydi, şimdilerde insanlık, insanlıktan utanır hale gelmiş, neden acaba? Günümüzde sık sık globalleşmeden söz edilmesi Amerikan kültürünün sosyal hayatımızın her alanına girdiğinin bir delili olsa gerektir. Çünkü Amerika’nın bizatihi kendisi global, yani yeryüzü küresine hakim durumdadır. Baksanıza Mc. Donald, rap müzik, kot jeans, coca cola, şiddet filmleri ve bilgi kurgu yaratıklar artık hayatımızın bir parçası, hatta bütününü kuşatmış durumda. Galiba globalleşme denen olay; ABD’nin sosyal hayatımıza getireceği yeniliklerin oyuncaklarıyla oyalanmak olsa gerektir. Bilgi çağında bize yüklenen misyon, icat edilen oyuncaklarla oyalanmak ve kalkınmamış veya kalkınmakta olan ülkelere bir yenisi icat edilinceye kadar bekleme salonunda emeklemesi istenmektedir. Böylece Teknoloji üretimini ellerinde tutan küresel aktörler, yenidünya düzeninde yaşayan diğer ülkelere figüranlık veya hamaliyelik rolü biçmişler. Bunun anlamı gayet açık; başkaları teknoloji üretecek bizler ise taşeronluk üstleneceğiz. ABD’nin gözünde dünya avucunun içinde bir elma misali emrine amade bir küredir; bütün uydularıyla yerkürenin nabzını her saniye dinleyecek bilgi ağına sahipler çünkü. Ellerindeki bilgi nimetlerini insanlığa hizmet için değil, bütün çabaları globalleşme adı altında insanlığı kıskaca almaktan ibarettir. İşte, Alvin Toffler’in dediği Amerikan gerçeği bu. Araplar İslamiyet’le tanışmadan önce nasıl ki, kendi dışındakileri ‘Acem’ olarak niteliyorlardıysa ABD de küreye hâkim güç olarak insanlığa ‘diğerleri’ ya da ‘ötekiler’ olarak bakıyor. İslamiyet, ta yıllar öncesi bu açmazı çözmüş hiçbir ırkın grubun ve milletin birbirine üstün olmadığını, üstünlüğün ‘takva’ ile olabileceğini bildirmiştir. İşte İslam kültürü ile global kültürün farkı bu noktada ayrışır. İslam’ın hareket noktası insan ve muhatabı bütün insanlık... Küresel kültürün dayandığı temel nokta insan olmayıp, bizatihi tabiatın işlenip elde edilen bilgi ürünü ile insanlığı ateşe vermekten ibarettir. Bugün dünyanın gündeminden düşmeyen şiddet, kuralsızlık, sınırsız özgürlük, standartsız aile formülü değersizlik vs. gibi unsurlar hayatımızı zindan ediyor. Modernlik ve sahte hümanizm serüveninde mutlu olmayan insanlık, Alvin Toffler’in formüle ettiği ‘Bilgi Çağı Dini(!)’ yutturmacısı sayesinde kıskaca alınıyor adeta. Asıl olan insandır, ama Alvin Toffler her nedense ehramın tepesine bilgiyi oturtuyor, hem içi boş hem de insanlık değerlerinden yoksun bilgi ortaya koyuyor önümüze. Oysa her şeyin aslını ‘bilgi’ olarak takdim etmek abesle iştigaldir. Teknolojik endüstri ve tarım gibi faaliyetlerde asıl rol oynayan insandır. İnsan unsurunu bir an geri plana çektiğimizi düşünelim, o zaman ortada ne bilgi denen nesne, ne de insanlık kalır. Marksizm’de insanı hiç görmüştü manifestosunda, üstelik her şeyi maddeye indirgemişti. Toffler’de aynı manifestonun değişik bir yorumu olarak, her şeyi ‘bilgi’ye endeksliyor. Hiçbir şeyi tanımama, dünyayı ahtapotun menfaat kollarıyla sarmaya çalışan ve bencilliğini güç gösterisine dönüştüren bir toplumun kucağından çıkmış bir ülkenin çocuğudur: Toffler. Hâsılı insana şahsiyet kazandıran da kucağında yaşadığı toplumun iç aynasıdır. Toffler’de ABD gibi harikulade otomobillerin var olduğu, har vurup harman savururcasına üreten, aynı zamanda çılgınca tüketen, elektronik otoyolların ve uydu ticaretin geliştiği, sonu gelmez arzu ve ihtiraslarını tatmin etmekle ömür tüketen ülkenin toplumunda yetişen bir insandan başka bir şey beklenemezdi zaten. Değerleri hiçe sayan Marksizm’i insanlık epey süre tartıştı, netice itibarıyla komünistler muradına nail olamadılar. Şimdilerde ise yeniden önümüze servis edilmeye çalışılan boyalı ve cilalı fütürizm(gelecek bilimi) silahı ile insanlık yeniden kıskaca alınmak istenmektedir. Değişen sadece kavramlar ve araçlar, değişmeyen şey ise içi boş değerlerden yoksun suni putlara mahkûm edilmemizdir. Bu değişim serüvenin son zincirinde Alvin Toffler’in kültür içermeyen sözlerinde: Her şeyi bilgiye endeksleyen ‘yeni bir din’ inşası gündemimizi işgal edeceğe benziyor. Marksizm’den de daha tehlikeli olan bu yeni bir din inşa etme çabası, içten içe dünyayı çökertecek nitelikte her an patlamaya hazır bomba gibi. Yine de büsbütün de ümitsiz değiliz. Özümüzde mevcut olan Nizam-ı Âlem değerleriyle beslenmiş bilginin hayata geçmesi ile bütün bu oyunların bozulacağına inancımız tam. Nasıl ki Marksizm putu yıkıldıysa, oynanmakta olan bu yeni putta elbet bir gün ergeç yıkılacaktır. Bize düşen vazife vakit geçirmeden tarihi köklerimizle barışık yeni bir medeniyet kurmak için kollarımızı sıvamak ve yola revan olmaktır. Bir sığ anlayışı aşıp, yeni bir modernite ortaya koymalı. Hem de Müslümanların elinde inşa edilecek müspet moderniteye koşmalı adım adım. Daha henüz 1945’lere kadar bilgi dalgası ile tanışmayan dünyamız, sadece mekanik araçlarla haşir neşirdi. Mekanik gücün zirvesine çıkan beşeriyet sonradan bilgisayara yönelebildi. Böylece dünya bilgi dalgası denen beyin gücünün ayak seslerine şahit oldu. Sürekli baş döndürücü değişim hızı belki de ileride insanoğlunu çok az mekanik enerji harcayıp çok kısa zamanda tam üniteleriyle birlikte elektronik dalga ile buluşturacaktır. Yani insanlar ilişkilerini elektro manyetik yollarla tanzim edecekler. Gönül ister ki elektronik mucizeleri Müslümanlar gerçekleştirsinler ve yeniden İslam’ın mührü gök sedada yeniden yankı bulsun... Eğer ‘Bir elde Kur’an diğer elde bilgisayar’ sözünü slogan olmaktan çıkarıp uygulamaya geçirebilirsek, işte o zaman bu söz bir değer kazanacaktır demektir. Böyle bir uygulamanın getirisi elbette ki dünyanın yeniden Nizamı Âlemle taçlanması olacaktır. İnsanı unutan, onu hesaba katmayan, hatta onu mekanikleştiren batı medeniyetini aşıp yeni bir Nizamı Âlem(müspet modernite) kurmak için, önce insan faktörünü esas kabul edip yola çıkmalı, daha sonrada insanı eşyanın esaretinden kurtaracak yeni bir modelle insana soluk aldırmalı. Kelimenin tam anlamıyla insanı eşyanın esiri değil, eşyaya hükmeden donanım kazandırmalı. Maddeye köle olmadan yeni bir din ihdas etmeden, Kur’a-ı Muciz’ül Beyan ışığında Nizam-ı Âlem esprisiyle gelecek yıllarda İslam medeniyeti kurmak pekâlâ mümkün. İnsanlık İslam’ın o engin sevgisine dayalı evrensel(Nizamı Âlem) medeniyetine her zaman muhtaçtır çünkü. Vesselam.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|