01-20-2009, 20:39 | #1 |
Bediüzzaman’dan Altın Öğütler
Bediüzzaman’dan altın öğütler İslam dünyasının şu an içinde bulunduğu durumun çaresi için yıllar önce Üstad Bediüzzaman bakın neler yazmış? Asrın hastalıklarına Bediüzzaman ’dan reçeteler Ortadoğu’nun göbeğinde Filistin alev alev yanıyor… Tükürsen boğulacak olan birkaç milyonluk İsrail bitün dünyaya meydan okuyor… Afganistan Amerikan postalları altında inim inim inliyor… Çeçenistan Rus zulmünü yaşamaya devam ediyor… Bosna’nın daha kanı kurumadı… Milyarları geçen Müslümanlar her yerde zillet altında yaşıyor… Peki,neden? Bütün dünyaya adalet götüren Osmanlı bölük pörçük… İslam coğrafyası tarumar… Müslümanlar paramparça… Hasta adam komada bir türlü iyileşmiyor.. İyileşmek ne kelime komadan çıkamıyor… İşte bu hastalığa çare olacak reçeteyi asrın büyük insanı Üstad Bediüzzaman Hz.leri yıllar önce ortaya koymuş… Bize düşen sadece bu reçeteyi harfiyen yerine getirmek… Bakın ne diyor Üstad… “Ey âlem-i İslâm! Uyan, Kur’ana sarıl; İslâmiyet’e maddî ve manevî bütün varlığınla müteveccih ol! Ve ey Kur’an’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur’ana yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu’cize-i maneviyesi olan Nur Risalelerini mütalaa etmeye çalış. Lisanın, Kur’anın âyetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlâkın da onun manasını neşretsin; lisan-ı halin ile de Kur’anı oku. O zaman sen, dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun! Ey asırlardan beri Kur’an’ın bayrakdarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlâd ve torunları! Uyanınız! Âlem-i İslâm’ın fecr-i sadıkında gaflette bulunmak, kat’iyen akıl kârı değil! Yine Âlem-i İslâm’ın intibahında rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kur’an’ın ve imanın nuruyla münevver olarak, İslâmiyet’in terbiyesiyle tekemmül edip hakikî medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i İslâmiyeye sarılmak ve onu, hal ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır. Avrupa ve Amerika’dan getirilen ve hakikatta yine İslâm’ın malı olan fen ve san’atı, nur-u tevhid içinde yoğurarak, Kur’an’ın bahsettiği tefekkür ve mana-yı harfî nazarıyla, yani onun san’atkârı ve ustası namıyla onlara bakmalı ve "saadet-i ebediye ve sermediyeyi gösteren hakaik-i imaniye ve Kur’aniye mecmuası olan Nurlara doğru ileri, arş!" demeli ve dedirtmeliyiz! Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim! Beşyüz senedir yattığınız yeter! Artık Kur’an’ın sabahında uyanınız. Yoksa Kur’an-ı Kerim’in güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla, vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir. Kur’an’ın mecrasından ayrılarak birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz. Yoksa toprak gibi sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır. Birleşen su damlaları gibi, Kur’an-ı Kerim’in saadet ve selâmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana âb-ı hayat olan, hakikat-ı İslâmiye sularını akıtınız. O hakikat-ı İslâmiye suları ile bu topraklarda iman ziyası altında hakikî medeniyetin fen ve san’at çiçekleri açacak, bu vatan maddî ve manevî saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir inşâAllah. Biz de inşaAllah diyerek bütün alem-i islamı Üstad’ın gösterdiği Kur’an’ın aydınlık yolunda gitmeye davet ediyoruz… Önce kendi nefsimize… Görelim Mevlam neyler,neylerse güzel eyler…
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|