03-04-2009, 23:49 | #1 |
En Ulvî Kelâmı Güzel Okumak
Sesler ve nefesler, Cenâb-ı Hakk'ın ilk fermânı olan {Yaratan Rabbinin adıyla oku!} emri mûcibince Kur'ân sadâsı ile şeref ve izzet kazanmıştır. Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyururlar: "Kur'ân'ı seslerinizle süsleyiniz (onu güzel seslerle doğru ve güzel bir şekilde okuyunuz)!" Çünkü kelâmların en güzeli Kur'ân-ı Kerîm olduğu için beşere âid sesin ihtişâm ve güzelliği de Kur'ân sadâsıyla ortaya çıkar. Çünkü her sese doyulur, Kur'ân sadâsına aslâ!.. Cennetin râyihası, onun nağmesindedir. Tevbekârların ve çilekeşlerin huzûru da, Kur'ân nağmelerinin rûhları mesteden devâsındadır. Tesellîler, hep onun nağmesinden gıdâlanır. Cennetin lisânı onun dilindendir. Nitekim Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in: "-Kalbler, demirin paslandığı gibi paslanır." ifâdesi üzerine: {Onun cilâsı nedir ey Allâh'ın Rasûlü?} denildi. O da: "-Kur'ân okumak ve ölümü hatırlamaktır!.." buyurdular. Yine Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in: "-Gözlerinize ibâdetten nasîbini veriniz!" ifâdesi üzerine ashâb: "-Gözlerin nasîbi nedir ey Allâh'ın Rasûlü?" dediler. O da: "-Mushafa bakmak, O'ndakileri düşünmek ve inceliklerinden ibret almaktır." buyurdular. Allâh Teâlâ, ebedî kazanca nâil olanların ilki olarak Kur'ân-ı Kerîm'i okuyanları saymaktadır: "Allâh'ın kitâbını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allâh için) gizli ve âşikâr sarfedenler, aslâ zarâra uğramayacak bir kazanç umabilirler." "Çünkü Allâh, onların mükâfatlarını tam öder ve lutfundan onlara fazlasını verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir." (Fâtır, 29-30) "Onlar, geceleri secdeye kapanarak Allâh'ın âyetlerini okurlar." (Âl-i İmrân, 113) Çünkü Allâh'ın âyetlerini okumak îmânları artırır: "(Kâmil) mü'minler ancak, Allâh anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allâh'ın âyetleri okunduğunda îmânlarını artıran ve yalnız Rablerine tevekkül edenlerdir." (el-Enfâl, 2) Allâh kelâmının, muhâtabı olan ins ü cinde husûle getirdiği te'sîrin kemâli için, kırâatinin doğru (hatâsız) olması kadar ses güzelliği de rol oynar. Esâsen beşerî sözler için bile kelimeler, telaffuz farkları ile ayrı ayrı mânâlara gelebildiği gibi bazı ahvâlde te'sîrleri artar; bazı ahvâlde azalır. Bir dilencinin yalvarma üslûbu, sadece seçtiği kelimelerle değil, aynı zamanda onları telaffuz şekliyle de bârizleşir. Ateş ve ölüm saçan bir muhârebeden önce herhangi bir kumandanın, askerlerini harbe teşvîk sözlerindeki telaffuz, yâni kelimelerin mûsikîsinden kuvvet ve te'sîr aldığı inkâr olunamaz. Mehter takımı ve mûsikîsini meydana getiren âmil de bu te'sîr gücüdür. Beşerin basit sözleri için geçerli olan bu keyfiyetin, eşsiz bir kelâm olan ilâhî beyân, yâni Kur'ân-ı Kerîm için daha büyük bir ehemmiyet taşıyacağı âşikârdır. Kimbilir belki de, bu fârikadan dolayıdır ki, Kur'ân-ı Kerîm'i okumak sünnet, dinlemek farzdır. Yine bu nükteden dolayıdır ki, Kur'ân-ı Kerîm'in okunması, İslâmî ilimler arasında müstakil bir sûrette tekevvün etmiş ve "Kırâat İlmi" denilen bu ilmin de tıpkı mezheb imâmları gibi imâmları ortaya çıkmıştır. Nitekim kendisine kitâb verilen peygamberlerden olan Dâvûd -aleyhisselâm-'ı, birçok vasfına rağmen hatırlatan ve beşer târihinde "Dâvûdî" diye bilinen güzel sesidir. Kur'ân-ı Kerîm'in beyânıyla da sâbittir ki, O'nun en güzel kelâm olan ilâhî kelâmı okuyan sesi, kuşları ve tesbîh eden dağları Hazret-i Dâvûd'a boyun eğdirirdi. Yine bu sesle beraber vahşî hayvanlar, mahlûkât ve cemâdât O'nun tesbîhine iştirâk ederdi. Allâh'ın kelâmını tilâvet, hiç şüphesiz ki ibâdetlerin içerisinde en fazîletli olanlardandır. Dolayısıyla onu en güzel şekilde kırâat eylemek mükellefiyeti vardır. Allâh Teâlâ buyurur: "Kur'ân'ı tâne tâne tilâvet et!" (el-Müzzemmil, 4) Diğer taraftan Kur'ân-ı Kerîm tilâveti yanında O'nu sükût ile dinlemek de çok mühimdir. Öyle ki, Kur'ân okumak sünnet; dinlemek ise farzdır. Âyet-i kerîmede buyurulur: "Kur'ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, size merhamet edilsin!" (el-A'râf, 204) Gerek namaz içinde, gerekse namaz dışında Kur'ân okunurken, onun mânâlarını iyice anlamak, öğütlerinden faydalanmak ve davranışları ona göre ayarlamak için bütün dikkatleri ona vermek ve sükût etmek gerekir. Çünkü susmak iyi dinlemeye, iyi dinlemek basîrete, basîret îmân ve amele, îmân ve amel de rahmet ve nîmet-i ilâhiyyeye sebeb olur. Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, Kur'ân-ı Kerîm'i başkasından dinlemeyi sever, hattâ bazen İbn-i Mes'ûd'a okumasını emreder ve büyük bir mânevî hazla dinlerlerdi. Bir defasında İbn-i Mes'ûd'u Kur'ân okurken dinlemiş ve mübârek gözleri nemlenmişti. Bu hâdiseyi Abdullâh ibn-i Mes'ûd -radıyallâhü anh- şöyle nakleder: "Bir kere Nebî -sallâllâhü aleyhi ve sellem- bana: "-Ey İbn-i Mes'ûd! Bana Kur'ân oku!" diye emretti. Ben de: "-Yâ Rasûlallâh! Kur'ân sana gönderildiği hâlde onu size nasıl okuyacağım?" dedim. Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-: "-Ben Kur'ân'ı başkasından dinlemesini de severim." buyurdu. Ben de Nisâ Sûresi'ni okumaya başladım. 41. âyet-i kerîmeye gelince, Allâh Rasûlü: {Kâfî!} buyurdular. O sırada gördüm ki, Rasûlullâh'ın iki gözü yaş döküyor, ağlıyordu.." (Buhârî) Bir başka hadîs-i şerîf şöyledir: "Bir kere Üseyd, gece vakti Bakara Sûresi veya Sûre-i Kehf'i (tatlı bir sesle tane tane) okuyordu. Atı da yanında bağlıydı. Kur'ân okurken birden at deprenmeye başladı. Üseyd sustu; at da sâkinleşti. Tekrar okumaya başladı. At yine şahlandı. Üseyd sustu, at da sâkinleşti. Üseyd bir daha okumaya başlayınca, at yine hırçınlaştı. Üseyd de artık (Kur'ân okumaktan) vazgeçti. Oğlu Yahyâ da ata yakın bir yerde yatmakta idi. Atın çocuğa bir zararı dokunmaması için oğlu Yahyâ'yı geriye çekti. Bu sırada başını göğe kaldırıp baktığında beyaz bir bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandîller gibi birtakım ecrâmın parlamakta olduğunu gördü. Sabâh olduğunda da bu keyfiyeti Rasûlullâh'a arzetti. Nebî -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, ona: "-Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu!" buyurdu. Üseyd: "-Ey Allâh'ın Rasûlü! Atın Yahyâ'yı çiğnemesinden korktum. Çünkü çocuk ata yakın idi. O sırada başımı göğe doğru kaldırdığımda gökyüzünde bulut gölgesi gibi bir beyazlık, içinde kandîller gibi ecrâmın parlamakta olduklarını gördüm. Sonra göğe doğru çekilip gittiler." dedi. Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-: "-Bilir misin onlar nedir?" buyurdu. Üseyd: "-Hayır!" diye cevâb verdi. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de: "-Ey Üseyd! Onlar meleklerdi; senin sesine yaklaşmışlardı. Eğer Kur'ân okumaya devam etse idin, sabâha kadar seni dinlerlerdi. İnsanlar da onları görür, halkın gözünden kaçmazlardı..." buyurdu." (Buhârî)
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|