03-13-2009, 23:02 | #1 |
Abdülhamid, Mustafa Kemal’i hapse attırmıştı!
Abdülhamid, Mustafa Kemal’i hapse attırmıştı!
“Abdülhamid devrinin her 24 saati bin muammayla doludur.” 1930’larda sıkı bir Abdülhamid düşmanı iken 1960’larda tam tersine koyu bir Abdülhamid hayranı olarak karşımıza çıkan yazar Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun bu cümlesi beni çok düşündürmüştür. Her 24 saatine binbir muammayı doldurmuş bu karmaşık iktidar döneminin kıvrımları arasında saklanmış nice olay ve çehrenin gerçek yüzü, ağır ağır aydınlanmakta. Anlatacağım olay da, bizzat Mustafa Kemal tarafından en az iki defa dillendirildiği halde, Atatürk’ün resmi biyografilerinde ya geçiştirilmiş yahut da yazıldığı halde dikiz aynamıza bir türlü girememiştir. Bugün vefatının 90. yılında Sultan II. Abdülhamid’i rahmetle anarken, onun “muamma”larından birini daha büyüteç altına alıyoruz. 21 Ekim 1904’te, 24 yaşında Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun olan Mustafa Kemal, birkaç ay kadar tayinini bekleyecekti. Bir süre sınıf arkadaşı Ali Cebesoyların Kuzguncuk’taki yalısında misafir kalmış, daha sonra yine tayin bekleyen birkaç arkadaşıyla birlikte Beyazıt-Gedikpaşa civarında bir Ermeni’nin apartman dairesini kiralamışlardı. Burada toplanıp memleket sorunlarını görüşürken, kurtuluş için Meşrutiyet yönetiminin geri getirilmesinin şart olduğu, bunun için de ordunun Saray’ı sıkıştırması gerektiği üzerinde görüş birliğine varmışlardı. Bu amaçla her biri atanacakları yerlerde birer örgüt kuracak, sonra da şubeleri birleştirip hükümet üzerinde baskı kuracaklardı. Ne var ki, Abdülhamid’in meşhur hafiye örgütünün içlerine sızacağını hesaplayamayacak kadar toydular o sırada. Toplantılar olanca hızıyla sürerken günün birinde subayken ordudan atılmış Fethi Bey adlı birisini aralarına almak gafletinde bulunurlar. Başlangıçta “örgüt” adına epeyce yararlılıkları görülen Fethi Bey, günün birinde kendilerine yeni bir arkadaşın daha katılmak istediğini bildirir. Önce sözü edilen arkadaşı görmeleri gerektiğini söylerler ve Galata Köprüsü civarında bir kahvede buluşmaya karar verirler. Ancak gelmesi beklenen yeni ‘arkadaş’, Abdülhamid’in has adamlarından Zülüflü İsmail Paşa’nın yaverinden başkası değildir ve yanında bir sürü jandarma da getirmiştir! Meğer acıyarak yanlarına aldıkları Fethi Bey, bir hafiye ve konuştukları her şeyi günü gününe Abdülhamid’e bildirmekte değil miymiş! İşte bu baskınla Mustafa Kemal, Ali Fuat ve Fethi Okyar da aralarında olmak üzere “gizli örgüt”ün bütün elemanları jandarmalar tarafından yakalanarak hapse atılır. Bundan sonrası daha da ilginçtir. Çünkü Yüzbaşı Mustafa Kemal, Abdülhamid’in yaşadığı Yıldız Sarayı’nın mabeyn dairesine götürülüp gizli örgüt kurmak, bu amaçla para toplamak, gazete çıkarmak ve toplantılar yapmaktan sorguya çekilmiştir. Kendisi hatıralarında ‘aylarca’ hapiste kaldığını söylese de, tutukluluğunun en fazla iki ay sürdüğünü biliyoruz. (Mezuniyeti 21 Ekim’de, Şam’a tayini ise 11 Ocak’tadır.) Asıl şüpheyi davet eden nokta, bir Ermeni’nin evinde kalmaları ve Jön Türklerin yasak yayınlarını takip etmeleriydi. O günlerde Ermenilerin Sultan’a bir suikast düzenleyeceklerine dair haberler alınıyordu; Saray’a, Ramazan’ın 15’inde Hırka-i Şerif’i ziyaret edecek olan Abdülhamid’e bombalı bir saldırı düzenleneceği ihbarı yapılmıştı. Padişah, Beyazıt civarından arabayla geçecekti ve onların bu güzergâhta bir ev tutmuş olmaları şüpheyi daha da artırmaktaydı. Nitekim bu ihbar, 6 ay kadar sonra, Mustafa Kemal ve arkadaşları aklanıp Şam’a gönderildikten sonra Ermeni teröristlerin elinde gerçek adresini bulacaktı (21 Temmuz 1905, Bomba Olayı). Yıldız Sarayı Mabeyn Dairesi’ndeki sorgulama sırasında bizzat Abdülhamid’in sorgu odasına kadar geldiği ve görünmeyen bir yerde Mustafa Kemal’in cevaplarını dinlediği rivayeti, ta 1931 yılında liseler için hazırlanan “Tarih” kitabından beri dillerdedir ama Atatürk’ün kendisi bize bundan hiç bahsetmemiştir. Annesi Zübeyde Hanım’ın mezarı başında Ocak 1923’te yaptığı konuşmada, şunları söylediğini biliyoruz: “Hayata ilk hatveyi [adımı] atıyordum. Fakat bu hatve hayata değil, zindana tesadüf etti. Hakikaten bir gün beni aldılar ve idare-i müstebidenin [istibdat yönetiminin] zindanına koydular. Orada aylarca kaldım. Validem bundan ancak mahpesten çıktıktan sonra haberdar olabildi. Ve derhal beni görmeye şitap etti [koştu]. İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisiyle ancak üç beş gün görüşmek nasip oldu. Çünkü tekrar idare-i müstebidenin hafiyeleri, casusları, cellatları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Validem ağlayarak arkadan beni takip ediyordu. Beni menfama götürecek olan vapura bindirilirken benimle görüşmekten men edilen validem gözyaşlarıyla Sirkeci rıhtımında elemler ve kederler içinde terk edilmiş bulunuyordu.” Annesinin ağlamaktan gözlerinin zayıfladığını söyleyen genç Mustafa Kemal, yine de ucuz kurtulmuş sayılırdı. Eğer Serasker Rıza Paşa araya girip de Sultan’ı, onların gençliklerine uyup bir hata işlediklerine ikna etmemiş olsaydı, rejimi değiştirmek için gizli örgüt kurmaktan tutuklanmaları ve askerlikten atılmaları işten bile değildi. Velhasıl, “yıldızın parladığı anlar”dan birindeydi. Günün birinde bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binasında İsmail Hakkı Paşa, Padişah’ın kararını kendisine şöyle bildirecekti: “Şimdiye kadar büyük yeteneklere sahip olduğunu gösterdin… Ama öte yandan, kendinin ve üniformanın şerefini lekelemiş durumdasın… Siyasete ve Padişah’ınıza karşı vatan hainlerinin yıkıcı propagandasına karıştın. Arkadaşlarını da aynı şeyi yapmaları için teşvik ettin. Buna rağmen Efendimiz merhamet göstermeye karar verdi. Ve seni affetti. Yalnız tayin beklediğin Edirne ve Makedonya’ya değil, Şam’a gönderileceksin.” Mustafa Kemal’in çok yıllar sonra, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” adlı kitabıma da aldığım “Abdülhamid yönetiminin her şeye rağmen hoşgörülü olduğu” yolundaki sözlerinin kaynağı bu af olayı olsa gerek. Atatürk bu sözü söylediği sırada, İzmir suikastı teşebbüsünden sonra en yakın silah arkadaşlarının idamla yargılandığını mı hatırlamıştı dersiniz? http://www.mustafaarmagan.com.tr/index.php
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
03-13-2009, 23:04 | #2 |
eline sağilık.hadi bakalım neden attırmıştı.;)buna kemalistler bi cevap yazsında görelim
|
|
03-13-2009, 23:05 | #3 |
Ey Sultanım efendim
Ya rasulAllah, tut ellerimi Senden başka kimsem yok Ne bir dayanağım, ne de bir beklentim Yoktur benim için senden başka dayanak Sen hidayet nurusun, her mekanda her oluşta Sen yağmurun özüsün, yağmurun hası, aslı Ey yaratılanlar arasında itimat edilenlerin en hayırlısı Güvenilirlerin en hayırlısı, kastedilenlerin Sen, hiç şüphesiz, tüm mahlukatın inayet pınarısın Sen, mahlukatı doğruluğunla hidayet edensin Ey hamd makamına, makamı mahmuda, tek olarak yükselen Ey parmaklarından fışkırırcasına nehirler akan Mededi ile ordusunu kana kana suya doyuran Beni bir zulmet, bir zillet kapladığında bir korku sarar Derim ki o zaman; Ey saadatların efendisi Dayanağım, mesnedim, kurtuluş ümidim Zilletlerimden dolayı şefaatçi ol Rahmeti bol olan rahmandan Ebediyetimde dahi mazhar olamıyacağım bir nimetle ihsan buyursun bana Ebediyete kadar, bana rıza gözüyle Razı olduğu bir gözle nazar kılsın Günahlarımı hatalarımı sonsuza dek merhametiyle setreylesin Ört bas etsin, merhamet etsin, şefkat etsin Affıyla sarsın sarmalasın beni, çünkü ben yapayalnız olamam Efendim seyyidim, vesile kıldım seni Tüm insanlar arasından seçilmiş olan Muhammed Mustafa'yı Yüce cemal sahibi olan Allah'tır, onun yaratıcısı Gönderilen peygamberlerin hepsinden daha da yüce İnsanlığın hazinesi o Onunla iltica ettim, onunla sığındım Umarım ki Allah mağfiret eder beni Budur benim zannım ve itikadımda olan Ömrümün sonuna dek onu methü sena etmek, onu övmek Şen'imden, halimden, adetimden zail olmaz Dilim onu methü sena etmekten, onu övmekten asla vazgeçmeyecek Rasulu Ekreme olan sevgim Arşın ve mülkün sahibi olan Allah indinde Dayanağım, kurtuluş ümidim Üzerine olsun, sonsuza dek yok olmasın Sonsuz ve sayısız salat Selam ve tahiyelerin en yücesi Ehli beytine, medet ve sehavet ehli Cömertliğin denizi olan tüm ehli beytine Ve ashabı güzidine salat ve selam olsun. |
|
03-13-2009, 23:08 | #4 | |
Alıntı:
Devrimbazlar, bizim serdettiğimiz kıymet hükümlerine ve onlarda aksini bulan mecburi bir mantığa itibar etmezler. Çünkü kendileri şartlanmış bulunduğu gibi, bizide aksine şartlanmış kabul ederler. Fakat dikkat edilirse, biz bütün eserlermizde -daha ziyade- onların makbulü olan kişileri şahid göstermekteyiz.bari medhedegeldikleri bu gibi kimselerin sözlerine itibar ederek gerçekleri kabul etseler!... ama nerdeee!…. BAK İŞTE ÖYLEEEEEEEEEE |
||
03-13-2009, 23:11 | #5 | |
Alıntı:
|
||
03-13-2009, 23:13 | #6 |
|
|
03-13-2009, 23:17 | #7 |
|
|
03-13-2009, 23:20 | #8 |
aynen öyle benim ters düştüğüm taraf başkalarınıda olduğu ve onunda yanlış yapabileceği insan sonuçta ama gelde anlat bide tek başına kurtarmış gibi davranıyorlar.
|
|
03-13-2009, 23:23 | #9 |
evet kul bu hatası da var sevabı da var.peygamber değil ya iyi yaptıklarından mevlam razı olsun ama kötü olanına bi şey demem
|
|
03-13-2009, 23:27 | #10 |
“Abdülhamid yönetiminin her şeye rağmen hoşgörülü olduğu”
atatürk bile kabul etmiş abdülhamidin büyüklüğünü ona uysalar bari |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|