AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

[Necip Fazıl]

Tarih boyunca Anadolu toprakları sürekli çoğulcu bir yapı içinde oldu ve renkliliğini daima korudu.
Roma öncesine dönemine da baksanız, Roma sonrası Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine de baksanız bunu görürsünüz.
Bu topraklarda tarihinde ilk defa cumhuriyet ile birlikte çoğulcu olmayan bir yapı kurulmak istendi.
Bu bütün bir toplumu türdeş haline getirme çabasıydı.
Herkes Türk ve Sünni olduğu, herkesin modern yani batılı yaşam tarzında hayat sürdüğü bir toplum yaratılmak istendi.
Güneş Dil Teorisi ile bütün dillerin Türkçeden geldiği ve ilk insanın da Türk olduğu fikri ile yola çıkıldı. Bütün insanlara aslında Türk olduklarını kabul ettiremeyeceğimizi anlayınca bari Misak-ı Milli sınırları içerisindekileri Türk olduklarını kabul ettirelim düşüncesi gelişti.
Bir dönemin koskoca Genelkurmay Başkanı ve darbecisi Kenan Evren’in Kürt diye bir millet olmadığını aslında onların dağ Türkleri olduklarını, karda yürürken kart, kurt ses çıkardıkları için onlara Kürt dendiğini söylemişti.
Yani kendilerini Kürt zanneden Türklerdi onlar.
Bir kurmay subay nasıl böyle bir cehalet içinde olabilir insanın aklı almıyor değil mi.
Aylar önce Emekli Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman ‘bize harp okullarında bunları öğretmediler’ diye samimi bir itirafta bulunmuş ve medyaya yansımıştı. Önceki gün Org. Yalman’a ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı ortaya çıktı. Bu ses kaydında gene benzer düşüncelerini dile getiriyor ve diyor ki;
‘Şimdi siz Anadolu`nun bir kasabasından bir çocuğu alıp onun subay yaparsanız, işte o, devamlı ona da Atatürkçülük, Cumhuriyetin temel değerleri, devamlı o fikirleri aşılarsanız cumhuriyetin muhafızı olarak - çok doğal olarak ta öyle olması lazım- öyle yetiştirirseniz Türkiye`de yalnız Türklerin var olduğunu ona öğretirseniz bunun dışında hiçbir etnik unsurdan bahsetmezseniz birdenbire bir de bakar ki yahu Türkiye`de 27 etnik grup varmış, hepsinin dili varmış, örfü varmış, değerleri varmış, yerel değerler diye bir şey varmış, ulusal değerler varmış bilmem ne böyle şaşkına döner. Şaşkına döner.’
Org. Başbuğ’un Harp Akademilerinde yaptığı konuşması da bir bakıma Kürt realitesini ve çoğulcu yapıyı kabul etme anlamına gelmekte. Bu açıdan konuşması oldukça olumlu.
Gelinen nokta iyi bir noktadır ama
Ba’de harabül Basra derler buna.
Düşünsenize bu aşamaya gelinceye kadar bu ülke nelerini kaybetti. 25 bin cana ve 300 milyar dolara mal oldu bu anlama süreci.
Türkiye gerçeklerini, yaşadığımız toplumun çoğulcu yapısını, herkesi tek bir kalıba dökemeyeceğimizi baştan anlasaydık ne olurdu sanki.
Cemaatler meselesine de bu bağlamda bakabiliriz.
Din konusunda da vatandaşı tek bir kalıba dökme çabası yıllardan beri bu topraklarda uygulanmakta.
Bu da diyanet üzerinden yapılmaya çalışılmakta. Burada yanlış anlaşılmasın Diyanet işleri kurumuna karşı değilim, karşı olduğum çoğulcu yapıyı temsil etmediği yönüdür.
Devletin İslam yorumunu Diyanet temsil eder. Ama buna karşılık bir de halkın İslam yorumları vardır. Bunlar da cemaatler ve tarikatlardır.
Bu halk yorumları bu topraklarda bin yıldan beri olan çok köklü oluşumlardır. Bu toprakların realitesidir bu. Bir nevi ‘doğu tipi sivil toplum’ örgütlenmeleridir.
Hele günümüzde bu yapıların önemi daha bir artmıştır. Modern toplumlarda yalnızlaşan insanlar postmodern dönemde huzur bulacakları, yardımlaşabilecekleri bu tür cemaatleşmelere ihtiyaç duymaktadır.
Bu açıdan cemaatler sosyal patlamalara karşı da bir nevi amortisör görevi görmektedir.
Org. Başbuğ’un Kürt realitesini kabul etmesi gibi artık İslam halk yorumlarını da Türkiye’nin bir gerçeği olarak kabul etmesi zamanı gelip geçmektedir.
Yapılması gereken yaşadığımız toplumu anlamaya gayrettir.
‘PKK’lı terörist de insandır dağdan indirilmelidir’ derken Cihan muhabirinin karlı dağda ölüme terk edilmesi ne anlama geldiği yeniden düşünülmelidir.
Basra harap olmadan, insanlar rencide edilmeden, milletin devletine, askerine olan saygısını yitirmeden.
Bir an önce…


Erkam Tufan AYTAV / Haber 7