AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

Bir kısmı kendine, "ulusalcı" sıfatını layık gören; bir kısmı kendini, "Kuvayı Milliyeci" sayan; bir kısmı "çılgın Türklerden biri" olduğunu sanan, "Atatürkçülerimizden" bir bölümü; sadece kendilerini ve sadece, her konuda kendi gibi düşünenleri, Atatürkçü olarak görüyor. Eğer ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda farklı düşüncelere sahipseniz, Atatürkçü değilsiniz, hatta Atatürkçülüğe ihanet içindesiniz...

Samimi bir Atatürkçü olmama karşın; bu türden itham ve suçlamalarla, çok karşılaştım. Kendi adıma; bana yönelen böyle bir ithamı, hakaret sayarım ama, artık alıştım. Bu türden suçlamalar yapanların fikri perişanlıklarına baktığım zaman; artık kızgınlıktan çok, acıma duyuyorum. Örneğin bundan bir süre önce; köylü kafalı bir gazeteci, bir televizyon programında bana, "Hocam siz artık AKP'li olmuşsunuz...", suçlamasını(!) yaptı. Bence AKP'li olmak; elbette suç, ya da eleştirilecek bir şey değil. Fakat ben AKP'li değilim. Her rüzgara göre yön değiştiren bu zata, "Nerden çıkartıyorsun bunu?" diye sorunca, suratında kurnaz bir köylü sırıtmasıyla, "Ben öyle sandım..." demez mi?...

* * *

Şu son 3-4 ayda, mensubu olduğum CHP'yi çok eleştirdim. Anayasa Mahkemesi'nin, TBMM'nin Cumhurbaşkanı seçimi konusundaki toplantısında, toplantı yeter sayısını 367 olarak değerlendirmesini, yanlış buldum. Bunları dile getirdiğim için, bazı arkadaşlarım tarafından çok eleştirildim. Fakat şimdi vardığımız noktaya bakın. "Ortamı germeyin, aleyhimize oluyor", dedikçe; kimi "süper zekalılar" bizi eleştirdiler. Şimdi vardığımız noktada, acaba mutlular mı? Gözlerimizi 4 ay önceye çevirelim ve Türkiye nereden nereye geldi, görmeye çalışalım.

Bundan 4 ay önce; seçim yasasındaki saçma barajdan ötürü, oyların yüzde 34 küsurunu alan AKP, TBMM'de neredeyse yüzde 65'lik bir çoğunluğa sahipti. 2002 Milletvekili Genel Seçimleri'nde kullanılan oyların yüzde 45'i, değerlendirme dışı kalmıştı. TBMM milletvekili bileşiminin, "yasal" olduğu konusunda hiçbir kuşku yoktu ama, ne derece "meşru" olduğu çok tartışılırdı. Oyunu kullanıp kullanmadığına bakmaksızın, sokaktaki her dört kişiden üçü, AKP'ye karşıydı. Fakat 12 Eylül'ün mantık dışı yasaları, hem TBMM'de büyük bir çoğunluk, hem de cumhurbaşkanını seçme olanağı veriyordu. Siyasetin normal kuralları içinde bunu engelleyemeyeceklerini anlayan kimi güçler; başta CHP olmak, üzere havayı germeye başladılar. Ve sonunda, erken seçime gitme zorunluluğu doğdu.

* * *

Mart 2007'de yapılan bir seçim anketinde, AKP'nin oyu yüzde 34'ün altında görünüyordu. Eğer Sayın Abdullah Gül, bu hava içinde Çankaya'ya çıkabilseydi, toplumun geniş kesimlerinin içine sinmeyecek bu tercih, AKP'yi daha da zayıf gösterecekti.

Temmuz Seçimlerinde "mağdur"u oynayarak, oylarını yüzde 47'ye çıkartan AKP; bu durumda mağdur değil; "haksız"ı yaşamak zorunda kalacaktı. Oyların yüzde 34'üyle Çankaya'ya çıkabilmek, toplumumuzun geniş kesimlerinin hoşnutsuzluğunu çekecekti. Bu dönemde; muhalefet için, çok önemli olanaklar doğmuştu. Örneğin; Ankara'nın susuzluğu, toplusözleşmelerdeki sorunlar, dokunulmazlıklar vb., AKP'yi iyice yıpratma şansını verecekti. Ama bunların hiçbiri kullanılmadı ve "mağdur edilen" AKP'ye bakan Türk halkı; "egemenlik hakkına" bir saldırı olduğunu düşünerek AKP'ye yöneldi.

Başta CHP olmak üzere; Türkiye'de kimi güç ve çevrelerin, hâlâ gerginlik politikasında ısrar etmelerini, gerçekten anlamıyorum. Sayın Tarhan Erdem'in son anketinde, AKP'nin oyunun yüzde 54'e çıkmasının, ne anlama geldiğini bile anlamıyorlar.

* * *

Eğer dört ay önce, gerginlik politikası izlenmeseydi; AKP'nin oyu, yüzde 30'lardaydı. CHP, yüzde 25'in altına düşmezdi. MHP, yüzde 20'lerde olur; DP, mutlaka barajı aşardı.

Kimi "süper zekalıların" beklediği gibi, CHP MHP koalisyonu zor olurdu ama, AKP tek başına iktidarı zor görürdü. İyi mi oldu?..