04-24-2009, 10:49 | #1 |
Gül İster Benden....
Anadoluda bir köy varmış, o köyde bir veli yaşarmış. Bir ermiş kişi! Bir gönül adamıymış o, kuşların ötüşü, rüzgarın esişi, kuzunun meleyişi bile bir duygu seline kapılmasına yeter de artarmış bile.
Birgün camiden çıkmış, yakınlarıyla birlikte tekkesine gidiyormuş. Bir davul zurna sesi işitmişler. Düğün varmış köyde, bir bölük insan halay çekiyorlarmış. Arada bir, davul ve zurna susuyor, gür sesli bir adam türkü söylüyormuş. Söylenen türkünün bir beyti şöyleymiş: "Zemheri ayında gül ister benden- Sanki mor sümbüllü bağım var benim." Bülbül gönüllü veli, donup kalmış bu türküyü işitince, sonuna kadar da dinlemiş. Etrafındaki insanlar şaşıp kalmışlar bu işe. Evliya ve türkü! Bu ikisini bir arada düşünemiyorlarmış. Türkü bitince, "Gidip rica edin lütfen bir daha söylesinler!" demiş. Gözleri yaşla doluymuş bunu söylerken! Bu kıssayı duyduğum günden beri hep düşünür dururum. Ermiş ne bulmuştu bu türküde? Neler hissetmişti, neler düşünmüştü bu Allah dostu? Kendimi ona pek yakın hissettim. Bedenine girmek, onun gönlü olmak istedim bu sorunun cevabını bulmak için. Bazı ihtimaller hatırıma geldi. İşte biri... Dünya kış mevsimine, cennet ise yaz mevsimine benzer. Biz şimdi dünyadayız, yani zemheri ayında. Ama siz buradayken cennet lezzetleri istiyorsunuz. Dünyadan bitmeyen tadlar ve sonsuz mutluluklar istiyorsunuz. Zemheri ayında gül istemektir bu. Nasıl vereyim! Benim mor sümbüllü bağım mı var? İşte buydu aklıma gelen bir ihtimal. Öbürü biraz daha özel... Bilen bilir ya, velilerin her hali bir olmaz. Bazan bahar gibidirler, çiçeklerle donanır, meyvelerle bezenirler. Bazen de kış gibidirler, donar kalır gönülleri, ne yaprakları vardır, ne de meyveleri. Manevi kış mevsimlerinde keramet göstermek, harika haller sergilemek mümkün olmaz, ama insanlar bunu nerden bilecekler, gül istemeye devam ederler. Bu mübarek veli de böyle bir haldeyken işitmiş olabilir bu türküyü. O mısralarda kendi halinin tasvirini bulmuş olabilir. Her ne ise... Bu türkü gayet anlamlı gelmiş olmalı o cânım veliye. Etkilendiği muhakkak. Bizimkiyse bir tahmin ve zan... Bir türkünün, duygulu bir kalbe ne garip tesirler yapabileceğini göstermesi bakımından bana çok ilginç geldi bu olay. Üstelik, bence önemli bir meseleyi daha iyi anlamama da vesile oldu: Her insan her eserden aynı biçimde etkilenmiyor. Müzik, hitap ettiği kalbe göre tesir icra ediyor. Birinde gafletle oynama hissi uyandırırken, öbüründe önemli bir manevi yükselişin, ya da tesbitin ortaya çıkmasına sebep olabiliyor. "Yılan su içer zehir akıtır, arı su içer bal akıtır" sözü daha bir anlam kazanıyor. Görüntü aynanın rengine göre beliriyor. Ruhlar da birer ayna, ne halde iseler o hale sokuyorlar muhatap olduklarını. Müzik eserlerinin önemli bir kısmı bizim ruhumuzda yaptığı tesire göre hüküm alıyor, ya da o müzik eserinin durumunu bizim ruhumuz belirliyor. Şu halde, kişi dinlediği müziğin kendisinde ne gibi haller meydana getirdiğine dikkat etsin de, ona göre hüküm versin Ömer SEVİNÇGÜL
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|