AK Gençliğin Buluşma Noktası
Osmanlı Tarihi (AK Parti) Osmanlı Devleti ve Osmanlı kültürü.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-09-2009, 13:29   #1
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Unhappy Elvede Rumeli Dememizin Sebebini Açıklayan Bir Hatıra....
“ Berlin Ahidnamesine, yani 1876’ya kadar rumelide herhangi bir gayri müslime: “nesin?” diye sorulsa şu cevanı verirdi: “-Gâvurum!”
Fakat 1876’dan sonra bu telakki değiştirildi. Bulgaristan, Sırbistan ve Karabağ’ın teşekkülü üzerine, bu mıntıkalarda vazife görmeye gelen Emiserler (yani gizli tahrikçi memurlar) âmili oldular. Müracaat ettikleri sistem de basit idi. Emiserler, karşılarına çıkan herhangi bir gayr-i müslime soruyorlardı:
“-Sen nesin?”
“-Gavurum!..”
“-Hayır!..”
“-Ya? Acep neyim?”
“-Sen Bulgarsın!..”
Muhatabları Bulgar değilse, mesela sırp ise, ona da “Gavur” olmadığını “Sırp” olduğu öğretiliyordu. Bazen ırk tayininde hataya düşen emiser efendiler yakın akrabanın, hatta baba ile oğul “ne idüğü” telkinde yanılıyorlardı. Bu yüzden hem gülünç, kanlı sahneler oluyordu. Mesela tesadüfen babaya:
“- Sen bulgarsın!..”
Oğulada:
“-Sen Sırpsın!..” demiş bulunuyordu. Bu yüzden akşamleyin evde münakaşa kızışıyor, kızılce bir kıyamet kopuyordu. Ertesi sabahda masanın üstü şikayet ve dövme, hatta yaralama istidâları ile doluyordu.
Hiç unutmam, bir gün odama bir “cemm-i gafir”(kalabalık) girdi. Adamlar, masamın üstüne 20’den fazla anahtarı ihtivâ eden bir deste bıraktılar. Sordum:
“-Bu ne?”
“-Kiliselerin anahtarları efendim1..”
“-Niçin bana getirdiniz?”
“-Kiliselerimizin kimlere aid olduğunu tayin edemiyoruz. Aramızdaki ihtilafı siz hallediniz!..”
Herifleri defeyledikten sonra, keyfiyeti Vali Hâfız Mehmed Paşaya bildirdim. Kısa bir müzakere neticesinde şu tedbiri ittihaz ettik: Kiliseyi, haftanın muayyen günlerinde Rumlar’a, Bulgarlar’a, Sırplar’a sıra ile açtık. Kapılara süngülü nöbetçi jandarma koyduk. Mesela Rumların ibadet gününde Bulgarlar, yahut Sırplar; onların ibadet gününde de Rumlar içeri giremiyordu. Böylece, hem anlaşmazlığı bertaraf, hemde asayişi temin ettik.
Bir yandan da “Teb’a-i Şahane”nin milliyetleri tesbit olunması istendi. Adliye Nezareti Mezahip Müdüriyet-i Umumiyesi Mümeyyizi Server bey hususi memuriyet ile Komanova’ya gönderildi. Bu zat, tam bir hafta fasılasız çalıştı. Halkı, birer birer çağırarak soruyordu.
“-Sen Nesin?”
Mesela “Bulgar’ım!..” cevabını aldı, değil mi? Açtığı defterin Bulgarla’a mahsus yerine, muhatabın adını, hüviyetini ve ailesi fertlerini yazıyordu. Eğer sualine “Rum’um!..” yahut “Sırb’ım!..” kelimesi ile mukabele edilmiş ise; adamın kendisi ve mensupları, aynı defterin “Rum” veya “Sırp” lara aid kısmına geçiriliyordu.
Böylece “Teb’a-i Şahane”nin “ne idüğü”, bir nevi nüfuz kaydı gibi tesbit edilmiş bulunuyordu. Dikkat edilecek olursa, Berlin Ahidnamesinden sonra Rumelide faaliyete geçen Emiserlerin marifetiyle eski “Gavurluk” mefhumu ortadan kalkmış: yerine büyük niza, çarpışma ve müdahalelere vesile veren é”Sırplık, “Bulgarlık” ve “Rumluk” sıfatları gelmişti. İşte bu fitne, Rumelinin elden çıkması âmillerinde birisidir. Fakat bu facianın tahakkukunda, bizim idari hatalarımız da yok değidir.
Onuda izah edelim:
Uzun seneler devam eden Sırplık, Bulgarlık ve Rumluk keşmekeşine “İttihat ve Terakki” fırkası, Meşrutiyetin ilanından sonra nihayet vermek istedi. O zaman yapılan “Kiliseler Kanunu” bu gayeyi istihdaf eder. Metne ilave olunan bir madde ile Hükümet, kilisesi bulunmayan unsurlara, maliyenin vereceği tahsisat ile mabet yapmayı deruhte eylemekteydi. Mesela herhangi bir kasabada Rum, Bulgar ve Sırp ekalliyetleri mevcut olduğu halde yalnız bir kilise var ise ve buda “Baberatı-ı Âli” Rumlara aid ise, orada MASRAFI DEVLETİN HAZİNESİNDEN ÇIKMAK ÜZERE HEM BULGARLAR’A HEMDE SIRPLAR’A KİLİSE İNŞA EDİLECEKTİ.

İşte bu suretle akalliyetler birbirinden uğraşmaktan vazgeçerek “İttihat-ı Anâsır” terkibini tahakkuk ettiler. Fakat bu “İttihat-ı Anâsır” kimlere karşı yapılıyordu, biliyormusunuz? BİZ
TÜRKLERE!...

Artık ne Rumlar, ne Bulgarlar nede Sırplar ön plana, birbirleriyle dalaşmayı almıyorlar bilakis Türkleri Rumeliden çıkarmak için ittifak ediyorlardı.
Hatta sırası gelmişken Abdülhamid’in tarihe geçmiş bir sözünü tekrarlayacağım :
“Kiliseler Kanunu” mer’iyyet mevkiine girdiği sırada “Hakan-ı Mahlû” Selanikte éAlâtini” k.şkünde Mahpus idi. Yanında bulunalardan, mezkûr kanunun metni hakkında mâlûmat almak istemiş. Sultan Abdülhamid, kendisine verilen izahatı dinlerken, yukarıda bahis mevzu olan maddeye gelince:
“EYVAH, RUMELİ ELDEN GİTTİ!....”
demiş”



(Mehmet Ali Aynî)

 

Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi