05-18-2009, 11:42 | #1 |
Düş gören Er, bu düşe ne der?
Düş gören Er, bu düşe ne der?
"Bir düş gördüm" diyerek arzularını sıralayan Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er, Vakit yazarı Karahasanoğlu'nun gördüğü düşe ne diyecek? İşte Karahasanoğlu'nun "Ne diyebilir ki" dedirtecek o düşü! MAKTULÜ ANDILAR, KATİLİNİ ÖVDÜLER - HABER - TIKLA "Davası, Ergenekon davasıyla birleştirilen Danıştay saldırısı"nın yıldönümü nedeniyle Mustafa Yücel Özbilgin'i anmak için düzenlenen törende, sıkılan kurşunun çıktığı el bilinmesine, saldırının başörtüsü ile uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığının ortaya çıkmasına rağmen Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er, "Türkiye'de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanların bu saldırı karşısında bugünde düşünmesi gerekmektedir" demişti. Er, "Bir düş gördüm" diyerek arzularını sıraladığı konuşmasında "devlete yıllarca hizmet etmiş insanların gece yarıları evlerinden alınmalarını kınıyorlardı" ifadesini de kullanmıştı. Vakit gazetesi yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu da bir düş gördü. Hem de öyle bir düş ki... Danıştay’daki tören üzerine gördüğüm “düş”! 3 yıl önce Danıştay’da işlenen bir provokasyon cinayetinin yıldönümünde,Danıştay 5. Daire Başkanı’nın gördüğü “düş”ü anlattığı sıralarda, ben de bir “düş” gördüm. Gördüğüm “düş”de, Danıştay hakimlerinin toplandığı salonda, onlar adına konuşma yapan kişinin, “Terör örgütü sanıkları sabah erken saatlerde evlerinden alınıyor” eleştirileri yapmasına, hep birlikte isyan edilip, tepki veriliyordu.. Bir Danıştay hakimi yerinden fırlayıp, “Hop, başkan bey.. Biz buraya terör örgütü sanıklarının haklarını konuşmaya değil, terör örgütü tarafından öldürülen üyemizi anmaya geldik.Siz çıkartın sırtınızdan cübbeyi, gidin Silivri’ye, giyin avukatlık cübbenizi, savunun orada, Danıştay katili Alparslan Arslan’ı.. Orada dile getirin, Alparslan Arslan’a cinayet emrini veren emekli generalin evinde, niçin sabah 09.00’da değil de, 05.30’da arama yapıldığını! Ama burada, katili değil, maktülü konuşacağız biz” diye haykırıyordu! Bir başka üye yerinden fırlayıp, “Katil orada. Yargıtay 9.Ceza Dairesi’nin ‘Danıştay cinayeti ile, Ergenekon terör örgütü davasının birlikte görülmesi düşünülmelidir’ kararı orada. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, ‘Yargıtay 9.Ceza Dairesi’nin bozma ilamına uyulması’ kararı orada.. Aynı mahkemenin ‘Danıştay cinayetinin İstanbul’da Ergenekon terör örgütü ana davası kapsamında görülmesi’ için görüş isteme yazısı orada! İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, ‘Danıştay cinayeti davası, mahkememizde,Ergenekon ana davası içinde görülmelidir’ kararı orada.. Ama, tüm bu yargı kararları önümüzde dururken, ceza davaları ile ilgili bilgi ve deneyimi şüpheli, memur atamalarına bakan bir Danıştay dairesinin başkanı, cinayeti türbana nasıl bağlayabilir? Kamuoyundaki tüm güvenilirliğimiz bitiyor. Çocuklar bile böyle bir tiyatroya artık gülüyorlar!.” diyor.. Düş bu.. Devam ediyor.. Daire Başkanı konuşmasını sürdürürken, bir basın mensubu yerinden kalkıyor: “Danıştay üyeleri, Danıştay’da daire başkanları, ‘yandaş basın’ diye saygısızca bir ifadeyi nasıl kullanır? Politikacılık yapmak isteyen, sırtından cübbesini çıkartsın.. Ne demekmiş ‘yandaş basın’? Yargıç, basını ikiye ayırabilir mi, ‘yandaş basın ve bizim basın’ diye?.. Uğur Dündar’ı korumak için anında bildiri yayınlayan gazeteci cemiyetleri, Türkan Saylan’ı desteklemek için kınama açıklamaları yapan gazeteci kuruluşları, neredesiniz? Halkın vergileri ile maaş alıp, basını ikiye ayıran bu daire başkanı hakkında derhal bir kınama açıklaması yapınız” diye haykırıyor! Düşümüzde bu sefer de, törene davetli bir Yargıtay mensubu ayağa kalkıyor: “Terör örgütünün belgeleri arasında, Yargıtay binasının krokisi vardı. Hangi noktanın, güvenlik kamerasının ‘kör nokta’sında olduğunun notları vardı.. Yargıtay’a suikast hazırlığı içindeki bir örgütün sanıklarına daha fazla ‘hak”lar verilmesi çağrısını, bırakın da sanıkların avukatları yapsın. Danıştay Daire Başkanı’nın işi mi bu?” diyordu.. Bu sırada, Adalet Bakanlığı adına törene katılan müsteşar yardımcısı fırlıyordu ayağa: “Burası; bir saldırı sonrası kaybettiğimiz yüksek yargıcı anmak için geldiğimiz bir toplantı. Anamuhalefet partisinin toplantısı değil! Hukuk devletinin en temel özelliği, yasal prosedür gereği iş başına gelen yöneticilere saygı duymak, beğenilmeyenleri bir sonraki seçimde değiştirmektir. Biz buraya, Başbakan’a saygısızca ifadeler kullanan bir daire başkanını dinlemeye gelmedik. Dinlemeyeceğiz de.. Yarından tezi yok, bu daire başkanı hakkında Danıştay Başkanı soruşturmayı başlatmazsa, ay başında kimse maaş beklemesin! Daire Başkanı saygısızlıkta serbest ise, biz de saygısızlık edene maaş ödememekte serbestiz!” Düş bu ya; bu arada hatırasına anma töreni düzenlenen Mustafa Özbilgin’in avukat oğlu kalkıyor ayağa; “Yazıklar olsun.. Ankara’da, mütedeyyin kisveli Alparslan Arslan mahkum olsun diye, Danıştay davaya müdahil oldu. Ama, Ergenekon terör örgütünün bu cinayeti işlettiği ortaya çıktığı halde, o davaya Danıştay müdahil olmadı! Niye beyler? Dahası var, cinayetin arka planında, Bedrettin Dalan’ın üniversitesi ile ilgili büyük bir vergi davasında verilen kararın etkin olduğu ileri sürüldü. Danıştay Başkanı Mustafa Birden’in, konudan bilgisi olabileceği basında ifade edildi. Başkan bey bugüne kadar bu konuda tek bir açıklama yapmadı. Üstüne üstlük, bugün kendisi konuşması gerekirken, konuşma hakkını 5. Daire Başkanı’na bıraktı. Tüm bu olaylarla, acımız daha da artıyor. Daha da katmerleşiyor. Yok mu, sorularımıza duyarlı olacak bir Danıştay yöneticisi?” diyor! Düşümün sonunda ise, Danıştay Daire Başkanı “Bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere Anıtkabir’e, Mustafa Kemal’e gidelim” der demez, yargıç, basın mensubu, ziyaretçi herkes ayağa kalkıyor: “Ziyaretine gitmek istediğiniz M. Kemal bakın ne diyordu sayın başkan: ‘Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, lekedir.” Bu haykırışla birlikte, “düş”üm sona erdi.. Habervaktim
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|