05-24-2009, 12:50 | #1 |
Mehmet Şevki Eygi'den İbretlik Röportaj!
Mehmet Şevket Eygi yorumladı
Diyanet hadis projesini iç ve dış güçlerin baskısıyla yapıyor Sanem ALTAN Diyanet İşleri hadisleri elden geçirmek, kadını aşağılayan hadisleri ayıklamak için uzun süredir çalışıyor. Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi de ısrarla sert eleştiriler yapıyor projeyle ilgili. En son geçen hafta Eygi’ye Diyanet cevap verdi “Ahirette hesaplaşırız.” Bunun üzerine hemen Eygi’yi aradım, hem yeni açılan Şakirin Camii’yi gezdik birlikte, hem de Diyanet’in son çıkışnı değerlendirdi: “Büyük Orta Doğu Projesi yüzünden oluyor bunlar. Elimde delimlerim var.” İki hafta önce Türkiye’nin en modern camisi denilen, ilk kez bir kadının dekore ettiği Şakirin Camii Karacaahmet’te açıldı. İslam estetiğinin temsilcisi olarak biliniyorsunuz ve çok merak ediyorum camiyi beğendiniz mi? Şakirin Camii’nde her şey kaliteli ama bana göre cami tam olmamış. Bu başarılı bir uygulama, iyi niyetli bir çaba ama tam olarak olmuş diyemeyiz. Ama başlangıçtır, bütünüyle silip atamayız. Şakirin Camii’ni yaptıran sermaye Arap dünyası. Hayır, yaptığı için de saygıya ve övgüye layık bir aile. Kutluyorum. Allah hayırlarını kabul etsin. Ama Arap dünyasında biraz altına, yaldıza düşkünlük vardır, camide de bolca kullanmışlar. Kullanılan taşı beğenmedim. Altına harcanan taşa harcanabilirdi. Anadolu çeşit çeşit iyi taşlarla dolu. Tavan biraz daha süslü olsaydı. Avludaki havuz neden siyah anlamadım. Mehmet Şevket EygiFoto galeri için tıklayın Dolaşırken aslında neleri beğenmediğinizi anladım, o yüzden önce beğendiğiniz şeyi sormak istiyorum. Beğendiğiniz bir şey var değil mi? Giriş fena değil. Hat sanatı on üzerinden on. Fevkalade olmuş. Hüseyin Kutlu hoca yapmış. Hat uzmanı. Onun hatları tüm camiyi kurtarıyor zaten. Caminin mimarı Hüsrev Tayla -gerçi proje bitmeden ayrıldı- “O camide huzur yok dedi.” Buna katılır mısınız? Eski klasik camilerimizde bile bugün huzur kalmadı. Çünkü, huzuru bozan en temel şey ışıktır. Bir ibadet yerinde ışıkların loş olması gerekir. Eski camilerde akşamları kandiller içinde zeytinyağı yanardı, kandillerin alevleri titreştiği için camide harika bir renk ve ışık senfonisi olurdu. İbadet ederken içlerine kapanabiliyordu insanlar. Şimdi bu mümkün değil. Mesela Şakirin Camii’nin etrafı tamamen cam. Cahil zihniyet haddinden fazla ışık getiriyor camiye. Diyanet, vakıflar hepsi kendi haline bırakmışlar camileri. Bu camide çok ışık var. İbadet psikolojisi dikkate alınmamış. Dış dünyadan kopmalıyız. İç dünyamıza dönmemiz için loş olması lazım. Mihrap ve minber, halılar, ilgi çekici yeniliklerle yapılmış. Diğer camilerde rastlamadığımız, hatta belki fazla modernize edilmiş bir yenilik, benim için bile. Siz ne düşünüyorsunuz? Buranın mihrabı kendine has dediğiniz gibi. Başlı başına bir deneme teşkil ediyor. Mihrap duvara gömme değil, bağımsız. Aynı espriyi kullanarak zafer takı gibi bir mihrap yapılabilirdi. Mermerden yepyeni bir deneme yapılabilirdi. İlhamını klasik çiniden alan bir harika meydana getirilebilirdi. Bence İznik çinileriyle bu harika olurdu. İçinde hüsnü hat, yani İslam kaligrafisi de olan bir mihrap daha fazla gönül açardı. Daha estetik ve sanatsal olurdu. Minberin şartı yoktur, mimari kıymeti önemlidir ama minberde asıl önemli olan oraya çıkacak, hutbe okuyacak hocanın kültürüdür. Arapça, Farsça, Osmanlıca, İngilizceyi mükemmel bilmeli o hoca. İngilizce kitap yazabilecek kültürde olmalı. Çağ kültürünü yakalayan. Klasik İslam düşüncesini çok iyi bilen biri olmalı. O minber öyle dolar. Halıyı da sevmediniz siz, niye? Kaliteli olduğu açık ama benim zevkime uymadı açıkcası. Türk kırmızısı, aşı boyası koyu kırmızı bir halı yapacaklardı, patlardı o zaman. Bu halı çok silik. Cami sanatında tavan ve taban renkleri vardır. Dikkat edilebilirdi. Mesela, mizahi açıdan salonuna kitap, kütüphane koymayan kadını boşamalı derim ben. Aynı şey halı için de geçerlidir, çok zengin birinin evine gidersiniz, bazen yerde bir tek el dokuması, kök boyalı bir halı göremezsiniz. Halı cenneti ülkemizde niye o halı? Siz hangi camiye severek gidiyorsunuz İstanbul’da? Ben şunu isterdim... Osmanlı mimarisiyle Hindistan’daki Tac Mahal’i birleştirip bir cami yapsalardı. Şimdiki ilgi dünya çapında olurdu. İstanbul’da da çok güzel camiler var. Üsküdar’da Şemsi Paşa Camii var, küçücük, İnanın güzellikte Süleymaniye’yle boy ölçüşebilir. Ümraniye’de nefis bir taklit var Alvarlı Efe Hazretleri Camii. 16. yüzyıl Osmanlı mimarisine uygun bir cami. Ayvansaray tepesinde İvaz Efendi Camii var. Tek minareli. Eyüp’te Akarçeşme Mahallesi’de Kral Mahmut Paşa Camii var. Fatih’te bir tane küçük camisi var, onun minaresi dillere destan bir minaredir. Caminin dışında küçücük bir minaredir. Bir de imamın ezanı nasıl okuduğu önemli. Son yıllarda hiç mi iyi cami yapılamıyor ve neden? Mimar Marcus Vitruvius bir binada üç özellik olmasını şart koşuyor: Sağlam olacak, fonksiyonel olacak, güzel olacak. Güzel olmasının ölçüsü de altın formül denilen orantıdır. Mimar Sinan’da bu oran çıkıyor. Fakat başarısız eserlerde bu oran çıkmıyor. Çirkin bir bina şiddet hareketidir. Son 50 sene içinde 50 bin yeni cami yapıldı, bunların 50 tanesi iyi oldu. Müslümanlar bunu yapamadı. İslami kesim varoş kültürüne saplandı kaldı. Varoş kültürünü aşağılıyorum ama o kültüre ait insanımı aşağılamıyorum. Artık Marksistlerle oturup çay içebilirim, radikal Müslüman değilim Siz bir şeylere kızmayı seviyorsunuz değil mi? 28 Şubat’tan sonra Türkiye’deki dindar kesimi tehdit olarak ilan ettiler. Bütün ömrüm dışlanmakla geçti benim. Nasıl kızmayayım. Siz de size benzemeyeni hep dışladınız. Marksistler, Sebataycılar, Kemalister... Hoşgörü dinidir Müslümanlık ama tahammül edemediğiniz şeyler var. Bu çelişki sizi de rahatsız etmiyor mu? Kendimi ben hiçbir zaman olgun bir Müslüman olarak görmedim. Hatalarımla varım. Hatta baştan aşağı hatayım. Önemli olan bile bile kötülük yapmamak. Kişinin noksanını bilmek gibi irfanı olamaz. Gençken olduğumdan üslubum çok yumuşamıştır ama fikirlerim değişmemiştir. Ama eskiden empati denen şeyi bilmiyordum, şimdi empati sahibiyim. Dedenizle karşılaştık Zeyrekhane’de bir gün, ki kanlı bıçaklıydık gençken, el sıkıştık sarıldık. Artık bir Marksistle oturup, sohbet edip, çay içebilirim. Radikal bir Müslüman değilim artık. Yumuşadım. Ama hâlâ dindarları potansiyel düşman olarak gören zihniyetle barışamam. Rahmetli Türkan Saylan’la aramızda köprü kurulması mümkün değildir. Türkan Hanım çok hızlı, çok acımasız muhalefet yapan biriydi. Bunu da kabul etmemiz lazım. Hayrünnisa Gül ve Emine Erdoğan giyimleriyle hâlâ dünyaya mesaj veremiyor Siz daha önce birçok defa Türkiye’deki Müslüman kadının zevkli giyinmediğini hem yazdınız hem röportajlarınızda söylediniz... Giyimleri felaket. Zevksiz, rüküş. Yanlış da giyinen çok. Kot üzerine tişört giyiyor, başını kapıyor, olmaz bu. Üstelik örtünerek de çok şık ve güzel olabilirsiniz. Türkiye’de maalesef yok. İslam’da giyim sadece seksiliği kabul etmez. Kendini teşhir etmeyeceksin. Hayrünnisa Gül’ün ve Emine Erdoğan’ın da sanırım giyimlerini beğenmiyordunuz başlarda. Yedi senedir iktidardalar, size göre giyimlerinde ilerleme oldu mu? Yedi senede ilerleme oldu biraz. Modacıları var. Büyük bir rant bu tabii, onlar “En iyisi bu hanımefendi” diyor, onlar da inanıyor. Abdullah Gül’ün ve Tayyip Erdoğan’ın eşi dünyaya mesaj verebilir giyimleriyle ama verecek biçimde giyinmiyorlar hâlâ. Bir İslam hanımının başına Avrupai bir örtü örtmesinin hiçbir esprisi yoktur. Mesajı yoktur ve hiçbir değeri olmayan bir örtünme biçimidir. Sizce neyi yanlış yapıyorlar? Bugünkü tesettür tamamen eklektik tesettürdür. Avrupai bir tayyör giyiyor, başına bir şey sarıyor, tamam. Bir kere bunu değiştireceksin. Osmanlı’da saray giyimi Avrupa’dan çok üstündü. 18’inci asır kıyafetine bürünsünler demiyorum tabii ama, buradan renk, çizgi alarak, yüzde yüz bize mahsus bir giyim oluşturulabilir. Yemen’e gitmiştim, tesettür kıyafetlerini çok estetik buldum o hanımların. Moda ilham almaktır, bunu çağa uydurmaktır. Başını örten kadının, güzel kıyafetli olmak için avantajı vardır o baş örtüsü dolayısıyla. Çünkü saçını saklar, herkesin saçı güzel değildir. Üzerini örttüğü örtü kadını çok daha zarif ve güzel yapar aslında. Türk Müslümanları kadın giyiminde başarılı değil bocalıyorlar Türban bağlama biçimleri de çok çeşitlendi. Çok tartışıldı. Bunun doğrusu var mıdır? Size en zevkli gelen bağlama biçimi hangisi? Kışın yünlü, yazın ipekli el dokuması, tek renkli bir örtü örteceksin ve bağlamayacaksın. İçinde saçını tamamen içine alan bir örtün olacak, üstüne koyduğunu çenenden bağlamayacaksın. Omzundan sırtına doğru atacaksın, sallandıracaksın, diğer ucu da göğsünden aşağıya sarkacak. El tezgahında dokunan kök boyalı kaşmirden ısmarlayacaksın, paraları var bunların ama bu dediklerimi duymak bile istemezler nedense. Sokakta rastladığımız kadınların ya da Hayrünnisa Hanım’ın, Emine Hanım’ın bağlama biçimleri yanlış mı? O bağlamalar bir aşamaydı ama artık aşılması gerekir. Türk Müslümanlarının hepsi, kadın giyiminde başarılı değil. Bocalama evresindeler. Bir kuşak sonra daha mutlu kıyafetler olacaktır. Kırsal kesim kültürü İslamiyet’i temsil edemez Yazılarınızda, başını kapatmış tesettürlü hanımları jiplerle dolaşıyorlar diye çok ağır eleştiriyorsunuz. Nefsine bu kadar yenilemezsin. İsraf, gösteriş merakı bu. Müslümanların erdemine, bilgeliğine yakıştırmam. Zengin bir Müslüman oğluna üniversite bitirme hediyesi Porsche almak isterse oğlu, “Babacığım Porshce lüks olur, fakir arkadaşlarım da var, onlar ezilmiş olur. Daha mütevazı bir araba bana yeter” demelidir. Müslümanlar bu kendi kendini kontrolü yapamıyor. Siz Müslümanlara kızan bir Müslümansınız. Gerçek Müslümanlık memleketimizde çok az kaldı. İstisnaidir o kimseler. Uygulamada buna en yaklaşmış Müslümanlık Osmanlı’nın yükseliş devrindeki Müslümanlıktır. Bilgeliğin eksik olduğu bir İslamiyet eksik İslamiyet’tir. Kırsal kesim kültürü İslamiyet’i temsil edemez. Bir şehir, bir medeniyet, bir metropol dini ve nizamıdır İslamiyet. Şimdi, varoş kültürü hakim olmuştur. Vasıflı ve medeni bir kültür değildir. Türkiye bu kültürü atmadıkça selamete çıkamaz. Bugün kendini aydın çağdaş zanneden adamlar varoşun varoşudur. İktidarı tutmam ama yiğidin hakkını da yemeyelim Sizce Türkiye gelişmiş bir ülke midir? Sanırım cevabınız “Hayır.” Bunun nedeni Müslümanlık olabilir mi? Mutlak olarak Müslümanlık kesinlikle etken değildir. Kabahat İslam’da değil Müslümanlardadır. Müslümanlar zamana ayak uyduramamış bir kere. Müslümanlar İslam’ı ve çağı, moderniteyi yakalayamamış. İslamiyet’i hakkıyla anlayamamışız ki. İslamiyet bir kültürdür, sadece bir din değildir. Burada İslam’ın karikatürünü sergiliyorlar. AKP bu eksikleri giderebilir mi? Bugünkü iktidar dindar, Müslümandır. Müslümanlığın çeşitli uygulamaları vardır. Bugün Türkiye’de dünya seviyesinin üstünde bir Müslüman topluluğu göremiyorsunuz. Müslümanlar şu anda çok zenginleşti. İsteseler neler yapabilirler, ama yapmıyorlar. Bir şey yaptılar, bu iktidar zamanında düşünce suçu en aza inmiştir. DTP’nin bazı söylediği sözler yenilir yutulur gibi değil, ama onu bile sineye çekiyorlar. Ben iktidarı tutmam ama yiğidin hakkını vermek lazım. Polemiğe girmek istemiyorum ama iddialarım çok sağlam Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hadisleri ayıklama isteklerine karşı çıkıyorsunuz. Sert eleştiriler getiriyorsunuz. Onlar da sizin yaptığınız eleştirilere karşılık ilk kez cevap verdi ve “Ahirette hesaplaşırız” dediler. Hadislerin yeniden düzenlenmesine karşıyım ve elimde bir delil var. BBC’de dini konularda yazı yazan bir zat, “Türkiye’de bütün İslam tarihi boyunca görülmemiş bir reform hareketi” diye bir yazı yayınladı. Ben o yazıya dayanarak karşı çıkıyorum. Diyaret İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez’le röportaj yapmış. Şimdi, Diyanet telaşa düştü, kamuoyunda itibarlarını kaybetmek işlerine gelmez. Diyanet’e siyasi bazı iç ve dış güçler baskı yapıyor, “Yeni bir Kuran tefsiri çıkartacaksınız”, “Yeni bir ilmihal yazacaksınız”, “Yeni bir hadis külliyatı yapacaksınız” diye... Ben telaşlı bir insan değilim. O yazıyı tercüme ettirdim. Diyanet’le polemik yapmak istemem, saygısız olmak istemem. Ama iddialarımda ve tezlerimde çok sağlam bilgilere sahibim. Fazlurrahmancı olduğunu bildiğim biri yapıyor bunu. Diyanet kabul etmese bile bu zihniyetteler, ben böyle düşünüyorum. O yüzden tenkit ediyorum. 1994 yılında Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Dairesi Yayınları’ndan Fazlurrahman cilti basılıp dağıtıldı. Önsözünü de Tayyip Erdoğan yazdı. Kitabı okuyanlar ne dediğimi anlar. Bu Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası. İşin içinde kimler yok ki. Kanlı Pazar’ı ben istemedim Mevcut rejimden hiçbir zaman haz etmedim ve desteklemedim. Bir Müslüman olarak onun yerine marksist rejim gelmesini de hiç istemedim. O gün en ateşli cihat yazımı da basmıışlar doğru ama Kanlı Pazar’ı ben istemedim. İki kişi ölmüş, o gün ölmelerini isteyebilir miyim hiç? Mesele üzerime kaldı.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
cami, din, eygi, iman, islam, tesetür, şevket |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|