05-28-2009, 05:29 | #1 |
Çağdaş eğitim nedir mi... Atilla Özdür - Vakit
Çağdaş eğitim nedir mi... Çağdaş eğitim için, dinin gölgesinden kurtulmuş’luk tarifi yapılıyor... Tarifin ana ağırlığı, eğitimin nitelikli yükü, çağdaşlığa bindiriliyor... Buna benzer bir başka sorgulama da yapılabilir... Mesela, Çağdaş kadın, ya da çağdaş olma hali... gibi. Buna göre çağdaş kadın, dinin gölgesinden ve etkisinden sıyrılmış ve arınarak temizlenmiş kadın anlamına gelirken, çağdaş insana sıra geldiğinde de denilebilir ki, Ruhundaki din şemsiyesini sıpıtıp atarak ilahi kökenli disiplin kurallarından bağımsızlaşmış, bağımsızlaştırılmış insandır... Çağdaş reklam anlayışına gelelim. Pratikte bu anlayış nasıl görüntü verecek... Meraka hiç mehal yok, dinden arınık bir görüntü ve üslup formatında... • Türkiye için kimileri Türklerindir diyerek memleketimizi Türklere yamıyor... Kimine bakarsanız, vatandaşlıkta eşit hak sahiplerinin coğrafyası olduğunu söylüyor... Bir başka görüşe göreyse, Türkiye’nin çekilip çevrilmesi, Türkiye’nin halkına tanınmış bir hak ve imtiyaz... Hepsi bir yana, geleneğin realitesinde, Türkiye bir mülktür ve sahiplerinin adına tescillendirilmiştir... Sahiplenme, ekseri tiko para biçiminde peşin satış üzerine yapılmış tescil gibi algılanır. Aslında bu, yamuk, çarpık ve fiktif bir algılamadır, uyanık olmak gerekir... Kalk borusu çalmış ve uyuyanları uyandırmış olalım... • İktisadi kalkınma hamlemizde, özellikle Demirel döneminde, karma ekonomi modeli uygulandı... Devlet ile özel sektör beraberce sermaye koydukları ortak şirketlerinde kollarını sıvayıp birlikte tezgah başına geçeceklerdi... Karma ortaklıklarda devlet, taahhüt ettiği sermaye payını defaten kasaya koyar... Özel kesime mensup ortakları ise, ‘taahhüdümüz taahhüdümüzdür, borcumuz borcumuzdur, sözümüz namusumuzdur’ diyerek kazanalım koyalım havasından giderek ortaklıklarını devletin yatırdığı sermaye ile çekip çevirirler... Yıl sonu gelip de kazancın bölüşümü söz konusu edildiğinde, bütün ortaklar sermaye koymuş olsun olmasın, kârdan payına düşeni alır... Bunun anlamı, politikacılar, iktidarsız özel kesimi kamu takımıyla gerdeğe ittirip torun tombalak sahibi edince bu yoldan elde edilen birikimlerinin şahsında Türkiye’yi de onlara hibe etmiş oluverirler... Türkiyemizin sermayesi böylece çağdaşlaşmış olur... Esasen bu gerçeği Başbakan da, hele hele son günlerde avazı çıktığınca haykırmıyor mu... ‘Paranın dini, imanı, mezhebi, milliyeti olmaz’ ... Şimdi bunun ne demek olduğunu görelim... • Bursa’nın Belediye Reisi, memleketimizin Bursa ayağındaki sahiplerinin portföyünde yer alan çağdaş sermayelerini kullanırken ‘helalindendir’ diyerek koyverdikleri teressübat kaçaklarına karşı seferberlik ilan ediyor... Şehrin havasını, suyunu kirletip halkın sağlığını hiçe sayanlara karşı diyorlar ki Belediye Reisi, ‘Arıtma tesisini çalıştırmayan, zehirli maddeleri derelere akıtanlara acımıyacağız’... Oysa acıma hissi ve duygusu, Türkiyeli politikacının siyasi fıtratının omurgasını oluşturmaktadır... Demirel, aşırı derecede acıma hissine sahip müşfik ve yufka yürekli bir politikacı olmasaydı, Türkiye’nin sahipleri daha başka kimlik taşıyan insancıklardan oluşurdu. Yani, Türkiyemiz, Türkiye’de yaşayan halkın olurdu, amma fakir olur ve bağımsızlığı üzerinde, kendi yağıyla kavrulup giderdi... Oysa şimdi Türkiye holdinglerin... İçtiğimiz su bile, yabancının şişesinden... • Televizyonlarda bir program takip ediyorsunuz. Bir film seyrediyorsunuz, ya da her hangi bir kanalda mesela Kanal 7’de, dünya ahvaliyle ilgili ajans haberlerini dinliyorsunuz... Makinenizin sesini kendinize göre ayarlamışsınız... Aniden bir gürültü kopuyor... Davullar üç beş oktav yukarı perdeden birden bire dövülmeye başlıyor... Bir alana bir de bedava yaygarasının ardından ‘goolll mooll’ yaygaralarıyla yüklü iğrenç gürültüler, anayasayı açıktan ihlale başlıyor... Devleti ve onun anayasasını, halkın kafa ve beden sağlığını, memleketin afakını saran gürültü kirliliğini kimselerin taktığı falan yok... Ne Devlet Başkanları, ne Sağlık Bakanları, ne de askeriyesi, sesini çıkarabiliyor... Çünkü Türkiye imalat sanayi ile reklam sektöründeki sermaye sahibinin mülküdür... Çağdaşlık işte budur... Eğitim dinin gölgesinden sıyrılıp kurtulunca, para deccalları da ortalığa dökülüverir... Evet, Paranın dini imanı yoktur ve olmaz... Olmayınca da, paranın Allah’ı da, haşa, bulunmaz... Demek istediğimiz, devletin kıçı sıkmıyor çevreyi ve Anayasayı kirletenlerle savaşmaya... Bursa Belediye Reisi Recep Altepe’nin de, açık söylemiş olalım, çevreyi kirletenlere karşı bir etkinlik gösterebileceğine ihtimal veremiyor ve Nilüfer deresinden balık tuttuğumuz eski günlerimizi geri getirebileceğine, aklımı bastıramıyorum...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|