07-28-2009, 01:18 | #1 |
Ne olacak bu memleketin hali! Abdurrahman Dilipak - Vakit
Ne YAŞ kararları, ne Ertosun skandalı, ne AYM, ne Ergenekon savcıları meselesi... Rejim elden gidiyor, yetişin dostlar. Rejim, iç ve dış tehditler ve saldırılar altında.. İrtica ve terörden, işsizlikten daha vahim bir tehlike ile karşı karşıyayız.. Sabih Kanadoğlu bile tehlikenin farkında değil.. O Antalya’da sıcaktan başına geçmiş insanlarla Ergenekon’un avukatlığını yaparak dostlar alışverişte görsün kabilinde hikmetli laflar ediyor.. Öyle ya, Erdoğan, parti genel başkanı olarak aday sıralamalarını kendi yapmıyor mu, kabineyi kendi atamıyor mu? Cumhurbaşkanı da onun atadığı (?!) meclis tarafından seçiliyor. Öteki anayasal kurumların üyelerini de kendileri tayin ediyor. O zaman bunun adı demokrasi olamazmış. Demokrasi ve milli irade ilişkisini, sandıkla ilişkilendirip alaya almaya çalışıyor, Vural Savaş da.. Kendileri militan demokrasi kuramı ile, dibek döğenin hık deyicisi olarak görevini yapıyor.. Aslında nasıl olması gerek bu işin.. Mustafa Kemal’in, İsmet Paşa’nın yaptığı gibi değil mi? ADD Antalya Şubesi’nin düzenlediği toplantıda konuşulduğuna göre bunlar, hem de bir CHP’li belediyenin ev sahipliğinde. Olması gereken belli: Açık oy, gizli tasnif.. Adaylar tek kişi tarafından belirlenecek. Parti kongresinde alınan kararlar icabında gerekçesiz olarak meclise sevkedilip, müzakeresiz olarak oy birliği ile kabul edilecek.. Muhalefet yok.. Tek sandık var. Başında jandarma bekliyor. Oy sandığının üzerinde CHP bayrağı örtülü, sandık müşahidlerinin tümü CHP’li.. Oylar partide sayılıyor ve açıklandıktan hemen sonra yakılıyor.. Seçmen olmak için partiden mazbata alman gerek. Belediye başkanı, vali, askeri şahıs icabında aynı kişi olabilir. Eğer biri muhalefet edecek olursa, soluğu İstiklal Mahkemeleri’nde alabilir.. Savcı da, savunma avukatı da olmayabilir. Temyiz de yok.. Kanuna göre yargılama diye de bir şey yok. Çünkü verilen karar kanundur. Gazi öyle buyurmuş. Osman Paksüt, İstiklal Mahkemeleri’nin 3 Ali’sinden birinin torunu.. Aaah, ah! Nerede o eski günler.. “Cumhuriyet” rejimi altında kendimize “ulu önder”, “tek adam” icad etmiştik.. “Türkün dini Kemalizmdir” diye dolaşanlar vardı aramızda.. “Dinde reform”un gerekliliğini savunanlar yönetimde çoğunluktaydı. Daha “Türkün yeni Amentü”sünü yazanlar şöyle dursun, Atatürk’e Mevlid yazanlar bile vardı.. Kanadoğlu’na sormak gerek: Peki Demirel ve Sezer varken böyle değil mi idi? Erdoğan vakti gelince sandığa gidip vekalet alacak. Sizinkiler yetkiyi hangi süre ve şartlarla kimden alıyor? Avukatlığını yaptıklarınız kim, ne yapıyor onlar? Mason, mafia kırması, işbirlikçi, ne idüğü belirsiz bir örgütlenme, cinayet işleyen, kaçakçılık yapan, uyuşturucu ticareti ile uğraşan, gizli bir örgüt değil mi bu, en azından iddianameye yansıyan şekli ile ve herkesin yaşayarak gördüğü ve bildiği ETÖ. Bu darbeleri kim yaptı/yaptırdı? Bunlar “Bizim (iyi) çocuklar” değil mi? Güldürmeyin insanı.. Hem sahi sizin doğum tarihiniz neydi. Hani emeklilik tarihini hesap etmek için soruyorum. Sizin devreleriniz sizden iki yıl önce emekli oldu da.. Nereden nereye! Ha sahi, imamların laik devletin maaşlı memuru olduğu, dini otoritenin siyasiler tarafından atandığı, din dersinin zorunlu olduğu, dini vakıfların devletin denetiminde olduğu dünyada başka laik bir ülke var mı? Dün, “bey, paşa, hacı, hoca” demek bile yasaktı, haberi okudunuz mu bilmem, TSK’da “Astsubay konsept 2010” diye bir proje hazırlamışlar; “Astsubay” yerine “Erbey” denecekmiş, öteki ünvanlar da şöyle: Üstbey, Olbey, Akbey, Sanbey, Serbey.. Aman Allah’ım. TDK mı uydurdu yoksa bunları.. Atatürk’ün mirasından elde edilen gelirler nerelerde harcanıyor bakar mısınız? Ya hu, bu ünvanların kullanılması devrim yasaları ile yasak. Bu yasaların değiştirilmesi bile teklif edilemez.. Hadi Diyanet hacı-hocayı değiştirdi, size ne oluyor. Milli Eğitim’de hocadan geçilmiyor. CHP’nin Antalya Belediye Başkanı da www.esoesamanhocam.com diye bir site yaptırmış kendine. Ne oluyoruz ya hu! CHP’nin Kemalist Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı bile Kemalist devrimleri alaya alıyorsa.. TSK gibi devrimlerin koruyucusu zinde kuvvetler paşa ve bey kelimesini kullanmaya kalkıyorsa, “bahtı kara maderi”ni kim koruyacak.. AKbey de var.. Niye CUMbey yok?! SERbey Farsça değil mi? ATAbey olsa!? Madem siz bazı yasaları çiğniyorsunuz, bırakın o zaman birileri de Hilafet müdafaası yapsın. Hem zaten Hilafet mana ve mefhum olarak cumhuriyetin içinde ve TBMM’nin şahsı manevisinde mündemiç değil mi? Diyanet’in varlık ve meşruiyetinin temelinde de bu düzenleme yok mu? O zaman niye Hilafet isteyenleri rejim düşmanı ilan ediyorsunuz ki? Evin hizmetçisi kırınca “kör müsün” diyenler, evin hanımı kırınca “hayırdır inşallah” mı diyor yoksa.. Hani bu ülkede birileri zenci ve 2. sınıf vatandaş ya! Rejime dışarıdan da yeni bir tehdit geliyor.. Bir kere şu Avrupa Anayasası denilen belge kesin olarak Kemalist ilkeler ve değerlerin dışında şekillenecek. AB artık Fransız laikliğini bile taşıyamıyor.. Dar geliyor.. Sarkozy de laiklik konusunda reform yanlısı. Fransız basını olayı “Fransa’da ‘Pozitif Laiklik’ için tarihi adım” başlığı ile duyurdu.. Fransa’da bir “Din Başkanlığı” kuruldu ve başına da bir İslam uzmanı atandı.. Başkanlık hükümete danışmanlık yapacak, dini topluluklarla temas kuracak, dini topluluklar arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve diplomatlar gibi bir takım kamu otoritelerinin değişik dinler konusunda eğitilmesi ve bilgilendirilmesi için katkı sağlayacak.. Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner, “pozitif laiklik” konusunda “Stratejik düşüncelerimizde demografiyi, ekolojiyi, pandemiyi dikkate alıyoruz, dini neden almayalım” diyor ve değişimi savunurken de “Küreselleşme etkisi ile bazı politikaların gözden geçirilmesi zorunluluğu”na dikkat çekiyor. Fransızlar bir şekilde tarihleri ile yüzleşirken gelecek adına doğru yönde, ileri doğru bir adım atma gerekliliğine vurgu yapıyorlar. Bir diplomat ise “Şii-Sünni farkı ya da Ortodoks Maruni ihtilafı konusunda bilginiz yoksa orada nasıl arabuluculuk yapabilirsiniz ki? Ortodoks Hıristiyanlığın Rus insanı ve siyasetine etkisini görmeden o bölgede nasıl siyaset yapabilirsiniz?” diyor.. Sarkozy 2008’de Vatikan’ı ziyaretinde “Kamusal hayattan dini dışlamanın çılgınlık olduğu”nu söylemişti.. Sarkozy “Dinin sosyal hayata etkisini ve katkısını görmezden gelmenin akılcı bir devlet yaklaşımı olmadığını” düşünüyor.. Sarkozy Pozitif Laiklik için “Diyalog, hoşgörü ve saygıya davettir” diyor.. Bugünkü Fransız laikliği, 3. Cumhuriyet dönemine ait, 1905 tarihli bir yasayla şekillenmişti. Bugün ise yeni bir düzenleme ile reform ihtiyacına işaret ediliyor.. Türkiye hiçbir zaman laik olmadı aslında. Kendi ideolojisini dinleştirerek teokratik, hatta dini kendi standartlarına indirgemek sureti ile Bizantinist bir özellik göstermektedir.. Bu gün Türkiye’nin referans aldığı Fransız Laisizminde de radikal değişiklikler gündeme gelmişken, bu sürecin Ankara’yı nasıl etkileyeceğini hep birlikte göreceğiz.. Selam ve dua ile.. Ne YAŞ kararları, ne Ertosun skandalı, ne AYM, ne Ergenekon savcıları meselesi... Rejim elden gidiyor, yetişin dostlar. Rejim, iç ve dış tehditler ve saldırılar altında.. İrtica ve terörden, işsizlikten daha vahim bir tehlike ile karşı karşıyayız.. Sabih Kanadoğlu bile tehlikenin farkında değil.. O Antalya’da sıcaktan başına geçmiş insanlarla Ergenekon’un avukatlığını yaparak dostlar alışverişte görsün kabilinde hikmetli laflar ediyor.. Öyle ya, Erdoğan, parti genel başkanı olarak aday sıralamalarını kendi yapmıyor mu, kabineyi kendi atamıyor mu? Cumhurbaşkanı da onun atadığı (?!) meclis tarafından seçiliyor. Öteki anayasal kurumların üyelerini de kendileri tayin ediyor. O zaman bunun adı demokrasi olamazmış. Demokrasi ve milli irade ilişkisini, sandıkla ilişkilendirip alaya almaya çalışıyor, Vural Savaş da.. Kendileri militan demokrasi kuramı ile, dibek döğenin hık deyicisi olarak görevini yapıyor.. Aslında nasıl olması gerek bu işin.. Mustafa Kemal’in, İsmet Paşa’nın yaptığı gibi değil mi? ADD Antalya Şubesi’nin düzenlediği toplantıda konuşulduğuna göre bunlar, hem de bir CHP’li belediyenin ev sahipliğinde. Olması gereken belli: Açık oy, gizli tasnif.. Adaylar tek kişi tarafından belirlenecek. Parti kongresinde alınan kararlar icabında gerekçesiz olarak meclise sevkedilip, müzakeresiz olarak oy birliği ile kabul edilecek.. Muhalefet yok.. Tek sandık var. Başında jandarma bekliyor. Oy sandığının üzerinde CHP bayrağı örtülü, sandık müşahidlerinin tümü CHP’li.. Oylar partide sayılıyor ve açıklandıktan hemen sonra yakılıyor.. Seçmen olmak için partiden mazbata alman gerek. Belediye başkanı, vali, askeri şahıs icabında aynı kişi olabilir. Eğer biri muhalefet edecek olursa, soluğu İstiklal Mahkemeleri’nde alabilir.. Savcı da, savunma avukatı da olmayabilir. Temyiz de yok.. Kanuna göre yargılama diye de bir şey yok. Çünkü verilen karar kanundur. Gazi öyle buyurmuş. Osman Paksüt, İstiklal Mahkemeleri’nin 3 Ali’sinden birinin torunu.. Aaah, ah! Nerede o eski günler.. “Cumhuriyet” rejimi altında kendimize “ulu önder”, “tek adam” icad etmiştik.. “Türkün dini Kemalizmdir” diye dolaşanlar vardı aramızda.. “Dinde reform”un gerekliliğini savunanlar yönetimde çoğunluktaydı. Daha “Türkün yeni Amentü”sünü yazanlar şöyle dursun, Atatürk’e Mevlid yazanlar bile vardı.. Kanadoğlu’na sormak gerek: Peki Demirel ve Sezer varken böyle değil mi idi? Erdoğan vakti gelince sandığa gidip vekalet alacak. Sizinkiler yetkiyi hangi süre ve şartlarla kimden alıyor? Avukatlığını yaptıklarınız kim, ne yapıyor onlar? Mason, mafia kırması, işbirlikçi, ne idüğü belirsiz bir örgütlenme, cinayet işleyen, kaçakçılık yapan, uyuşturucu ticareti ile uğraşan, gizli bir örgüt değil mi bu, en azından iddianameye yansıyan şekli ile ve herkesin yaşayarak gördüğü ve bildiği ETÖ. Bu darbeleri kim yaptı/yaptırdı? Bunlar “Bizim (iyi) çocuklar” değil mi? Güldürmeyin insanı.. Hem sahi sizin doğum tarihiniz neydi. Hani emeklilik tarihini hesap etmek için soruyorum. Sizin devreleriniz sizden iki yıl önce emekli oldu da.. Nereden nereye! Ha sahi, imamların laik devletin maaşlı memuru olduğu, dini otoritenin siyasiler tarafından atandığı, din dersinin zorunlu olduğu, dini vakıfların devletin denetiminde olduğu dünyada başka laik bir ülke var mı? Dün, “bey, paşa, hacı, hoca” demek bile yasaktı, haberi okudunuz mu bilmem, TSK’da “Astsubay konsept 2010” diye bir proje hazırlamışlar; “Astsubay” yerine “Erbey” denecekmiş, öteki ünvanlar da şöyle: Üstbey, Olbey, Akbey, Sanbey, Serbey.. Aman Allah’ım. TDK mı uydurdu yoksa bunları.. Atatürk’ün mirasından elde edilen gelirler nerelerde harcanıyor bakar mısınız? Ya hu, bu ünvanların kullanılması devrim yasaları ile yasak. Bu yasaların değiştirilmesi bile teklif edilemez.. Hadi Diyanet hacı-hocayı değiştirdi, size ne oluyor. Milli Eğitim’de hocadan geçilmiyor. CHP’nin Antalya Belediye Başkanı da www.esoesamanhocam.com diye bir site yaptırmış kendine. Ne oluyoruz ya hu! CHP’nin Kemalist Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı bile Kemalist devrimleri alaya alıyorsa.. TSK gibi devrimlerin koruyucusu zinde kuvvetler paşa ve bey kelimesini kullanmaya kalkıyorsa, “bahtı kara maderi”ni kim koruyacak.. AKbey de var.. Niye CUMbey yok?! SERbey Farsça değil mi? ATAbey olsa!? Madem siz bazı yasaları çiğniyorsunuz, bırakın o zaman birileri de Hilafet müdafaası yapsın. Hem zaten Hilafet mana ve mefhum olarak cumhuriyetin içinde ve TBMM’nin şahsı manevisinde mündemiç değil mi? Diyanet’in varlık ve meşruiyetinin temelinde de bu düzenleme yok mu? O zaman niye Hilafet isteyenleri rejim düşmanı ilan ediyorsunuz ki? Evin hizmetçisi kırınca “kör müsün” diyenler, evin hanımı kırınca “hayırdır inşallah” mı diyor yoksa.. Hani bu ülkede birileri zenci ve 2. sınıf vatandaş ya! Rejime dışarıdan da yeni bir tehdit geliyor.. Bir kere şu Avrupa Anayasası denilen belge kesin olarak Kemalist ilkeler ve değerlerin dışında şekillenecek. AB artık Fransız laikliğini bile taşıyamıyor.. Dar geliyor.. Sarkozy de laiklik konusunda reform yanlısı. Fransız basını olayı “Fransa’da ‘Pozitif Laiklik’ için tarihi adım” başlığı ile duyurdu.. Fransa’da bir “Din Başkanlığı” kuruldu ve başına da bir İslam uzmanı atandı.. Başkanlık hükümete danışmanlık yapacak, dini topluluklarla temas kuracak, dini topluluklar arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve diplomatlar gibi bir takım kamu otoritelerinin değişik dinler konusunda eğitilmesi ve bilgilendirilmesi için katkı sağlayacak.. Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner, “pozitif laiklik” konusunda “Stratejik düşüncelerimizde demografiyi, ekolojiyi, pandemiyi dikkate alıyoruz, dini neden almayalım” diyor ve değişimi savunurken de “Küreselleşme etkisi ile bazı politikaların gözden geçirilmesi zorunluluğu”na dikkat çekiyor. Fransızlar bir şekilde tarihleri ile yüzleşirken gelecek adına doğru yönde, ileri doğru bir adım atma gerekliliğine vurgu yapıyorlar. Bir diplomat ise “Şii-Sünni farkı ya da Ortodoks Maruni ihtilafı konusunda bilginiz yoksa orada nasıl arabuluculuk yapabilirsiniz ki? Ortodoks Hıristiyanlığın Rus insanı ve siyasetine etkisini görmeden o bölgede nasıl siyaset yapabilirsiniz?” diyor.. Sarkozy 2008’de Vatikan’ı ziyaretinde “Kamusal hayattan dini dışlamanın çılgınlık olduğu”nu söylemişti.. Sarkozy “Dinin sosyal hayata etkisini ve katkısını görmezden gelmenin akılcı bir devlet yaklaşımı olmadığını” düşünüyor.. Sarkozy Pozitif Laiklik için “Diyalog, hoşgörü ve saygıya davettir” diyor.. Bugünkü Fransız laikliği, 3. Cumhuriyet dönemine ait, 1905 tarihli bir yasayla şekillenmişti. Bugün ise yeni bir düzenleme ile reform ihtiyacına işaret ediliyor.. Türkiye hiçbir zaman laik olmadı aslında. Kendi ideolojisini dinleştirerek teokratik, hatta dini kendi standartlarına indirgemek sureti ile Bizantinist bir özellik göstermektedir.. Bu gün Türkiye’nin referans aldığı Fransız Laisizminde de radikal değişiklikler gündeme gelmişken, bu sürecin Ankara’yı nasıl etkileyeceğini hep birlikte göreceğiz.. Selam ve dua ile.. Ne YAŞ kararları, ne Ertosun skandalı, ne AYM, ne Ergenekon savcıları meselesi... Rejim elden gidiyor, yetişin dostlar. Rejim, iç ve dış tehditler ve saldırılar altında.. İrtica ve terörden, işsizlikten daha vahim bir tehlike ile karşı karşıyayız.. Sabih Kanadoğlu bile tehlikenin farkında değil.. O Antalya’da sıcaktan başına geçmiş insanlarla Ergenekon’un avukatlığını yaparak dostlar alışverişte görsün kabilinde hikmetli laflar ediyor.. Öyle ya, Erdoğan, parti genel başkanı olarak aday sıralamalarını kendi yapmıyor mu, kabineyi kendi atamıyor mu? Cumhurbaşkanı da onun atadığı (?!) meclis tarafından seçiliyor. Öteki anayasal kurumların üyelerini de kendileri tayin ediyor. O zaman bunun adı demokrasi olamazmış. Demokrasi ve milli irade ilişkisini, sandıkla ilişkilendirip alaya almaya çalışıyor, Vural Savaş da.. Kendileri militan demokrasi kuramı ile, dibek döğenin hık deyicisi olarak görevini yapıyor.. Aslında nasıl olması gerek bu işin.. Mustafa Kemal’in, İsmet Paşa’nın yaptığı gibi değil mi? ADD Antalya Şubesi’nin düzenlediği toplantıda konuşulduğuna göre bunlar, hem de bir CHP’li belediyenin ev sahipliğinde. Olması gereken belli: Açık oy, gizli tasnif.. Adaylar tek kişi tarafından belirlenecek. Parti kongresinde alınan kararlar icabında gerekçesiz olarak meclise sevkedilip, müzakeresiz olarak oy birliği ile kabul edilecek.. Muhalefet yok.. Tek sandık var. Başında jandarma bekliyor. Oy sandığının üzerinde CHP bayrağı örtülü, sandık müşahidlerinin tümü CHP’li.. Oylar partide sayılıyor ve açıklandıktan hemen sonra yakılıyor.. Seçmen olmak için partiden mazbata alman gerek. Belediye başkanı, vali, askeri şahıs icabında aynı kişi olabilir. Eğer biri muhalefet edecek olursa, soluğu İstiklal Mahkemeleri’nde alabilir.. Savcı da, savunma avukatı da olmayabilir. Temyiz de yok.. Kanuna göre yargılama diye de bir şey yok. Çünkü verilen karar kanundur. Gazi öyle buyurmuş. Osman Paksüt, İstiklal Mahkemeleri’nin 3 Ali’sinden birinin torunu.. Aaah, ah! Nerede o eski günler.. “Cumhuriyet” rejimi altında kendimize “ulu önder”, “tek adam” icad etmiştik.. “Türkün dini Kemalizmdir” diye dolaşanlar vardı aramızda.. “Dinde reform”un gerekliliğini savunanlar yönetimde çoğunluktaydı. Daha “Türkün yeni Amentü”sünü yazanlar şöyle dursun, Atatürk’e Mevlid yazanlar bile vardı.. Kanadoğlu’na sormak gerek: Peki Demirel ve Sezer varken böyle değil mi idi? Erdoğan vakti gelince sandığa gidip vekalet alacak. Sizinkiler yetkiyi hangi süre ve şartlarla kimden alıyor? Avukatlığını yaptıklarınız kim, ne yapıyor onlar? Mason, mafia kırması, işbirlikçi, ne idüğü belirsiz bir örgütlenme, cinayet işleyen, kaçakçılık yapan, uyuşturucu ticareti ile uğraşan, gizli bir örgüt değil mi bu, en azından iddianameye yansıyan şekli ile ve herkesin yaşayarak gördüğü ve bildiği ETÖ. Bu darbeleri kim yaptı/yaptırdı? Bunlar “Bizim (iyi) çocuklar” değil mi? Güldürmeyin insanı.. Hem sahi sizin doğum tarihiniz neydi. Hani emeklilik tarihini hesap etmek için soruyorum. Sizin devreleriniz sizden iki yıl önce emekli oldu da.. Nereden nereye! Ha sahi, imamların laik devletin maaşlı memuru olduğu, dini otoritenin siyasiler tarafından atandığı, din dersinin zorunlu olduğu, dini vakıfların devletin denetiminde olduğu dünyada başka laik bir ülke var mı? Dün, “bey, paşa, hacı, hoca” demek bile yasaktı, haberi okudunuz mu bilmem, TSK’da “Astsubay konsept 2010” diye bir proje hazırlamışlar; “Astsubay” yerine “Erbey” denecekmiş, öteki ünvanlar da şöyle: Üstbey, Olbey, Akbey, Sanbey, Serbey.. Aman Allah’ım. TDK mı uydurdu yoksa bunları.. Atatürk’ün mirasından elde edilen gelirler nerelerde harcanıyor bakar mısınız? Ya hu, bu ünvanların kullanılması devrim yasaları ile yasak. Bu yasaların değiştirilmesi bile teklif edilemez.. Hadi Diyanet hacı-hocayı değiştirdi, size ne oluyor. Milli Eğitim’de hocadan geçilmiyor. CHP’nin Antalya Belediye Başkanı da www.esoesamanhocam.com diye bir site yaptırmış kendine. Ne oluyoruz ya hu! CHP’nin Kemalist Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı bile Kemalist devrimleri alaya alıyorsa.. TSK gibi devrimlerin koruyucusu zinde kuvvetler paşa ve bey kelimesini kullanmaya kalkıyorsa, “bahtı kara maderi”ni kim koruyacak.. AKbey de var.. Niye CUMbey yok?! SERbey Farsça değil mi? ATAbey olsa!? Madem siz bazı yasaları çiğniyorsunuz, bırakın o zaman birileri de Hilafet müdafaası yapsın. Hem zaten Hilafet mana ve mefhum olarak cumhuriyetin içinde ve TBMM’nin şahsı manevisinde mündemiç değil mi? Diyanet’in varlık ve meşruiyetinin temelinde de bu düzenleme yok mu? O zaman niye Hilafet isteyenleri rejim düşmanı ilan ediyorsunuz ki? Evin hizmetçisi kırınca “kör müsün” diyenler, evin hanımı kırınca “hayırdır inşallah” mı diyor yoksa.. Hani bu ülkede birileri zenci ve 2. sınıf vatandaş ya! Rejime dışarıdan da yeni bir tehdit geliyor.. Bir kere şu Avrupa Anayasası denilen belge kesin olarak Kemalist ilkeler ve değerlerin dışında şekillenecek. AB artık Fransız laikliğini bile taşıyamıyor.. Dar geliyor.. Sarkozy de laiklik konusunda reform yanlısı. Fransız basını olayı “Fransa’da ‘Pozitif Laiklik’ için tarihi adım” başlığı ile duyurdu.. Fransa’da bir “Din Başkanlığı” kuruldu ve başına da bir İslam uzmanı atandı.. Başkanlık hükümete danışmanlık yapacak, dini topluluklarla temas kuracak, dini topluluklar arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve diplomatlar gibi bir takım kamu otoritelerinin değişik dinler konusunda eğitilmesi ve bilgilendirilmesi için katkı sağlayacak.. Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner, “pozitif laiklik” konusunda “Stratejik düşüncelerimizde demografiyi, ekolojiyi, pandemiyi dikkate alıyoruz, dini neden almayalım” diyor ve değişimi savunurken de “Küreselleşme etkisi ile bazı politikaların gözden geçirilmesi zorunluluğu”na dikkat çekiyor. Fransızlar bir şekilde tarihleri ile yüzleşirken gelecek adına doğru yönde, ileri doğru bir adım atma gerekliliğine vurgu yapıyorlar. Bir diplomat ise “Şii-Sünni farkı ya da Ortodoks Maruni ihtilafı konusunda bilginiz yoksa orada nasıl arabuluculuk yapabilirsiniz ki? Ortodoks Hıristiyanlığın Rus insanı ve siyasetine etkisini görmeden o bölgede nasıl siyaset yapabilirsiniz?” diyor.. Sarkozy 2008’de Vatikan’ı ziyaretinde “Kamusal hayattan dini dışlamanın çılgınlık olduğu”nu söylemişti.. Sarkozy “Dinin sosyal hayata etkisini ve katkısını görmezden gelmenin akılcı bir devlet yaklaşımı olmadığını” düşünüyor.. Sarkozy Pozitif Laiklik için “Diyalog, hoşgörü ve saygıya davettir” diyor.. Bugünkü Fransız laikliği, 3. Cumhuriyet dönemine ait, 1905 tarihli bir yasayla şekillenmişti. Bugün ise yeni bir düzenleme ile reform ihtiyacına işaret ediliyor.. Türkiye hiçbir zaman laik olmadı aslında. Kendi ideolojisini dinleştirerek teokratik, hatta dini kendi standartlarına indirgemek sureti ile Bizantinist bir özellik göstermektedir.. Bu gün Türkiye’nin referans aldığı Fransız Laisizminde de radikal değişiklikler gündeme gelmişken, bu sürecin Ankara’yı nasıl etkileyeceğini hep birlikte göreceğiz.. Selam ve dua ile..
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|