07-30-2009, 04:00 | #1 |
Bekir Coşkun'u da Umreye götürün! Salih TUNA - Yeni şafak
Roger Garaudy yahut Seyyid Hüseyin Nasr'ı okuması şart değildi; kendisi gibi “ulusalcı” Cengiz Özakıncı'nın “İslam'da Bilimin Yükselişi…” hakkında yazdıklarına göz gezdirse yeterdi.
En azından, 1940'ların “söylemine” saplanıp kalmaz; hâlâ “o soru”yu sormazdı. Ama… Bekir Coşkun bu; hem okumaz, hem sorar! Daha da vahimi, cevabını merak ettiği soruları değil, cevabını bildiğini sandığı soruları sormayı maharet zanneder! Yoksa… “Neden koca İslam âleminin 'insanlığa hizmet sayılan bir tek buluşu- icadı – keşfi' yok?..” şeklindeki “o soru”nun cevabını gerçekten merak etseydi, şimdiye değin çoktan öğrenirdi. Yazık ki yazık, bildiğini vehmettiği için de, hiçbir zaman öğrenemeyecek!.. Bekir Bey'imiz evvela haberi aktarıyor dünkü yazısında: “Dünya Sağlık Örgütü' domuz gribi nedeniyle yaşlılara ve çocuklara haccın sakıncalı olduğuna dair bir açıklama yapmış. İngilizler Eylüle kadar aşıyı bulamazsa hac işi yatacakmış. Sonra salvoya başlıyor: “İngilizler aşıyı bulamazsa?... / Hacca gidemeyecekler…” Ve… “AKP iktidarı ile onun eteğine yapışmış YÖK üyeleri, katsayıları değiştirerek imam-hatiplerin önünü açtılar…” diyor. Alakayı da şöyle kuruyor: “İmam yetiştirip ondan doktor, mühendis, vali, yargıç, bilgisayar mühendisi yapmaya kalkarsanız böyle olur… / Beklersiniz; ibadet etmek için İngilizin aşısını…” Demek ki… Katsayı değişmeseymiş yahut İmam Hatipler hiç olmasaymış, İngiliz aşısını falan beklemeyecektik! (Belki aspirini de bulurduk ha?! ) Hey Allah'ım ya! Sanki dersin Sabih Kanadoğlu domuz gribi aşısını bulmuş da, İmam Hatipli Abdurrahman Dilipak engel olmuş! Canım ben de biliyorum Sabih Kanadoğlu'nun tıbbî aşılarla ilgilenmediğini. Adıyla sanıyla tanınan başka bir Türk mucidi bilmediğim için mecburen onu örnek verdim. Zaten ayrandan başka icadımız yok! Aziz Nesin'e soracak olursak, onu da, yoğurdu çalkalarken tesadüfen bulmuşuz. Üstelik ayranı bulan Türkün kim olduğu da bilinmiyor. Dolayısıyla… “Erke Dönergeci”ni saymasak, adıyla sanıyla bilinen tek icadımız, Sabih Kanadoğlu'nun hukuka “aşı” yapmak için bulduğu 367 rakamıdır. Ne ki, “İmam Hatiplerde katsayıyı değiştiren zihniyet” yüzünden bu “aşı” da tutmamıştır… Gelgelelim Bekir Bey'imize ne desek boş! Matbaanın “kafir icadı” olduğu için İstanbul'a sokulmadığını zanneden bir kafaya ne diyebiliriz ki?! Taa seksenli yıllarda tartışılıp vuzuha kavuşturulan bir “mevzu” bu! Ortodoks Kemalist “retorik”le matbaa hakkındaki malum tavrın açıklanamayacağı üzerine, Murat Belge'den İlber Ortaylı'ya kadar bir yığın aydının yazıp çizdiklerini okumasından geçtik, acaba hiç duymuş mudur? Matbaaya karşı tepkinin “kâfir icadı”yla alakasız olduğu, kafasıyla maziye çakılan bir “anakronik fenomene” nasıl anlatılabilir? Bence sadece bunu değil, Bekir Bey'imize bu saatten sonra (maalesef) demokrasi dahil hiçbir şey anlatılamaz! Lakin Allah'tan ümit kesilmez. Acaba, diyorum, Ahmet Hakan kardeşim ile Ertuğrul Bey'ciğim hazır Umreye niyet etmişken, Bekir Bey'imizi de götüremezler mi? Kalpleri bilen, hidayet veren Allah! Bakarsınız içlerinde en “makbul” Umreyi o yapar da, gönlü, ”zihni” açılır. Nasip işi bu, belli mi olur! Yalnız… Ahmet Hakan kardeşimin, “Umrede yapılacak yaramazlıklar: Mekke Hilton'da Kâbe manzaralı iki oda... Geceleri Cidde'ye kaçış... Arap kahvesine dadanma...” gibi ifadelerine bakacak olursak, durum biraz netameli. Yani… “Şeytan taşlama” işi çetin geçecek gibime geliyor. İnşallah bizimkiler (Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök ve şayet götürürlerse Bekir Coşkun) kazanır. Ya da, bana ne ya! İyi olan kazansın.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|