AK Gençliğin Buluşma Noktası
Yeni Şafak , Akit ve Milat "Yeni Şafak" ve "Vakit" Gazetesi köşe yazıları / Vakit'ten Hafızalardan Silinmeyen Habercilik Başarıları..



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 08-12-2009, 11:06   #1
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart D.Mehmet Doğan "Nakşilik mi, atatürkçü dernekler mi? "

Türkiye’nin bütünlüğü konusu hep gündemde. Bunun sebebi Türkiye’nin gerçek bütünleştirici değerlerden, sentetik bütünleştirici ideolojiye geçmesi. Türkiye’nin tabiî bütünlük unsurları başta din olmak üzere, müşterekliği sağlayan değerler manzumesi, dil ve kültür unsurları Cumhuriyet’ten sonra on yıl içinde çeşitli şekillerde tasfiyeye tâbi tutuldu. İş o kadar ileriye vardırıldı ki, din bile “türkleştirilme”ye veya “türkçeleştirilme”ye çalışıldı.
İslâmı Türkiye’yle veya türkçeyle tahdit etmek, dinin özünü yok etmek kadar tehlikelidir. Elbette her toplumun dini yaşaması, kültür olarak idraki farklıdır. Bu, dinin esaslarını değiştirmez. Ama müşterekliği sağlayan unsurlar üzerinde oynamak, mesela ibadet dili bunlardan biridir, bütün İslâm idrakini zedeler. “Zaten biz de onu istiyorduk” derseniz, karşı hamlelere hazır olmalısınız. İbadeti kavim diliyle icra ettiğiniz anda, başka kavimlerin de ibadetini kendi diliyle yapması yönünde talepleri beklemelisiniz!
Türkçe ibadetten, türkçe ezandan bu raddeye gelinmeden dönülmesi gerçekten büyük önem taşımaktadır.
Türkiye’nin bütünlüğünün konuşulduğu bugünlerde şu keskin soruyu sormak zorundayız: Türkiye’nin bütünlüğüne nakşilik mi, atatürkçü dernekler mi daha fazla hizmet etti?
Bunun cevabı uzun boylu araştırılmadan verilecek kadar açıktır: Türkiye’nin bütünlüğünün sağlanmasında ve sürdürülmesinde nakşiliğin teslim edilmemiş hakkı vardır!
Okuyup öğrenelim!
Muhammed Bahaeddin Nakşibend (1318-1389), 14. yüzyılın en önemli simalarından biri. Elbette onun mânevî önemini veya büyüklüğünü kastetmiyoruz. Türkistan’da Buhara yakınında bir köyde doğduktan sonra dünyanın önemli bir bölümüne dal budak salan bir akıma vücut veren, tesiri aradan geçen bunca yüz yıla rağmen süren bir büyük. Sultanların kılıçla, güçle, zorla yaptıklarını; hatta daha fazlasını düşünceyle, sözle, gönüllere nüfuz ederek, maneviyatla yapan bir sultan...
Onun zamanında ve ondan sonra dünyaya hükmeden kılıçlı sultanların hepsinin tesiri sınırlı kaldı. O Orta Asya’nın son büyük kasırgası Timur zamanında hayattaydı. Çin’den Anadolu’nun batısına, İzmir’e kadar geniş bir sahada hükmü geçen Timur’un devleti ancak yüz yıl yaşayabildi. Orta Asya bir daha o kıratta bir cihangir görmedi. Halbuki, Bahaeddin Nakşibend’in tesir sahası, yüzyıllar boyunca sürekli genişledi, siyasî ve fizikî sınırları aşarak, İslâm dünyasının Mağrib ve aşağı Sahra Afrikası dışındaki bütününe yayıldı.
Bahaeddin Nakşıbend, Gucdüvanlı Abdülkadir’den bir asır sonra doğdu ve onun ruhaniyetine intisab etti. Hafî zikre yöneldi. Sema ve halveti reddetti. Kerameti önemsemedi. Kıyafeti şart koşmadı. Tekkede oturmadı. (Bu yönleriyle melâmetiyeye benzetilebilir.) Kendisinden önce Türkistan’da etkili olan Yaseviye’nin zamanındaki mürşidleriyle de ilişki kurdu. Böylece, Fars ve Türk akımlarını birleştirdi. Zahirde halk ile, bâtında Hak ile olmak gerektiğini savundu. Silsilesi alevî fakat, yolu sünnî idi. Sonradan tarikatın silsilesinin Hz. Ali ile birlikte Hz. Ebubekir’e de ulaştığı kabul edildi. Bu tasavvufî yolda şeriata bağlılık esastı, şeyhe bağlanmak da gerekliydi ve bazı ahvalde siyasî faaliyete de cevaz verilmişti...
“Veliler serdarı” yani, ermişlerin kumandanı olarak nitelenen Bahaeddin Nakşibend’in vefatından sonra Yakup Çerhi ve bilhassa Ubeydullah Ahrar tarikatını yaydı. Babası Uluğ Bey’i öldürerek hükümdar olan Abdüllatif 6 ay hüküm sürebildi, beyleri babasının intikamını almak için onu öldürdüler! Ardından Şahruh’un torunu Abdullah. Bir kaç ay, sonra Miran Şah’ın soyundan Ebu Said hükümdar oldu. 17 sene. Bu dönemde nakşi şeyhi Hoca Ubeydullah Ahrar’ın kırk yıllık etkili dönemi başlar. Bir asır sonra yaşayan Molla Cami bu yolun ulularındandır. Mahmud Urmevî’nin Safevî baskısı ile Diyarbekir’e yerleşmesi ile nakşîlik Anadolu’da kökleşmeye başlar. Yeğeni Açıkbaş Mahmud Efendi Bursa’ya yerleşir... İstanbul’da ilk nakşî tekkesini 1490’da Ubeydullah Ahrar’ın halifesi Abdullah-ı İlahî kurar. Yerini Emir Buharî’ye bırakır. Anadolu nakşiliğin ikinci merkezi hâline gelir. Nakşiler Türkiye’de 19. yüzyıla kadar siyasetle fazla içli dışlı olmazlar. Osmanlı sahasında Balkanlarda, bilhassa Bosna’da da etkili olurlar.














vakit

 

Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi