09-19-2009, 11:19 | #1 |
Yıl 1996 Muhsin Başkanın mecliste tarihi konuşması
MUHSİN YAZICIOĞLU'nun ERBAKAN HÜKÜMETİ'NE GÜVENOYU VERECEKLERİNİ AÇIKLADIĞI 6 Temmuz 1996 Cumartesi günkü TARİHİ KONUŞMASI.....
BAŞKAN – Muhsin Yazıcıoğlu Beyefendiye söz vereceğim; Sayın Yazıcıoğlu, buyurun efendim. Sayın Yazıcıoğlu, efendim, bilginizi yenileme açısından süreyi ifade ediyorum; 15 dakikadır süreniz. Buyurun. MUHSİN YAZICIOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, ülkemiz, artık, kronikleşmiş sinyalleri veren hükümet kriziyle karşı karşıyadır. Söz konusu kriz, ülkemizin sadece bugününü etkilemekle kalmamakta, büyük ümitler beslediğimiz 2000'li yıllara hazırlıklarımızı da olumsuz şekilde etkilemektedir. Türkiye, içte ve dışta çok büyük problemlerle karşı karşıyadır. Dışarıda Türkiye aleyhine oluşturulmuş olan ittifaklar, ülkemizi bir ateş çemberi içerisine almaktadır. İçeride vatandaşlarımızın karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunlar, gelir dağılımındaki bozukluklar ve süratle çürüyen değerler, siyasetteki yozlaşmalar, ülkemizin insanını her geçen gün daha çok sıkıntıya sokmaktadır. Milletimizin ufkunu karartan, ekonomisini istikrardan uzaklaştıran, tarihî ve coğrafî avantajlarını zayıflatan bu siyasî istikrarsızlıkların son bulması için, sorumluluk hisseden herkese büyük görevler düşmektedir. Büyük Birlik Partisi, bu sorumluluk ve görev şuurunun bilinci içerisinde olan bir partidir. Biz, Büyük Birlik Partisi olarak, Programını tartıştığımız bu Hükümetin, ne resmî ne de gayri resmî ortağı değiliz. Meclis aritmetiğinin Partimizi kilit duruma getirmesi, kendilerini kabulcü ya da retçi diye tanımlayan taraflar ve onların medyadaki destekçilerinin farklı yorumlarına yol açmış; fakat, Partimiz, hiçbir pazarlığın içerisinde olmamıştır. Bugünkü noktaya getiren biz değiliz. Refah Partisi de, Doğru Yol Partisi de bu ülkenin gerçekleridir. Bizim, Büyük Birlik Partisi olarak, bu iki partiyle, ortak noktalarımız olduğu kadar, ayrı noktalarımız da vardır. Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasına göre kurulmuş olan Cumhuriyet Halk Partisinden Refah Partisine kadar bütün siyasî partiler, demokrasimizin vazgeçilmez unsurları olarak değerlendirdiğimiz, ülkenin hakikatleridir. Biz, ne retçilerin ne de kabulcülerin oluşturmuş olduğu atmosferin içerisinde bulunmak istemedik. Ne yazık ki, ülkeyi bu hale getirdiler. Kim getirdiyse, asıl sorumluluk onların üzerindedir. Birkaç gündür, âdeta, bir vicdan girdabı içerisine bizi sevk etmiş olan bugünkü ortam; maalesef, sorumluluk duygusu içerisinde olan, ülke manfaatlarını düşünen, parti çıkarlarının, kişisel çıkarlarının üzerinde memleketini düşünen bir insanın karşı karşıya olduğu bugünkü girdaptan çok daha kolay çıkmak isterdim. Ben, bugüne kadar, insanlarımızın, bu kilit noktaya gelmiş olan partinin nasıl tavır göstererek sonucu ne şekilde etkileyeceğini düşünerek bize bakmış olmasına ve bu kararı geciktirirken, acaba insanlarımızı üzüyor muyum, diye büyük endişelerime rağmen, ne yazık ki, bizim hassasiyetimiz, pazarlıkçılık olarak değerlendirilmiştir. Buradan, medyamıza da üzüntülerimi ifade etmek istiyorum. Türkiye'nin süratle sivil toplum olmaya ihtiyacı var, sivil toplum öncülerinin kendi inisiyatifleri doğrultusunda siyaseti yönlendirme hakları var; ama, bu hakkı hiçbir zaman kullanmadılar. Kapılar arkasında iki kişinin, üç kişinin meydana getirmiş olduğu oldu bittilere, önce partiler, sonra millet, razı olmak mecburiyetinde kaldı. Ortak değerlerimiz olmasına rağmen, birçok ortak yönümüz olmasına rağmen, Refah Partisinin iktidar olma noktasındaki aşırı hevesliliğinin, belki de iktidar olma noktasındaki açık olmayan, şeffaf olmayan şu anki koalisyon görüşmelerinin meydana getirdiği ortam, hepimizi sıkıntıya sokmuştur; ama, bugünkü noktaya ben getirmedim. Her şey şeffaf olmalıydı, millet huzurunda olmalıydı. Mecbur muyduk, biz bugün, yolsuzlukları örtmek üzere kurulan bir koalisyonu tartışmak, belki de onu desteklemeye mecbur kalmak... (BBP ve ANAP sıralarından alkışlar) Ama, bu havayı -bu noktaya gelmiş olmasına rağmen- bu noktaya biz getirmedik. Ben, Anavatan Partisiyle beraber seçimlere girmiş birisi olarak, istiyorum ki, Anavatan Partisinin daha etkin olmuş olduğu bir koalisyon kurulsun. Başından itibaren, bu noktada, üzerimize düşeni yaptığımıza inanıyorum. Anavatan Partisi ile Refah Partisi arasında bir koalisyon kurulmuş olsaydı, ne Refah Partililer bugün rahatsız olacak ne Anavatan Partililer rahatsız olacak ne de biz, bugünkü vicdan muhasebesiyle bu kadar karşı karşıya kalmayacaktık. Efendim, bu en güzelidir diye demiyorum; demokrasinin akışı istikametinde, demokratik geleneklere uygun olarak, sandıktan çıkana razı olma anlayışı yerine getirilseydi,hiçbirimiz rahatsız olmayacaktık. Evet, belki, Cumhuriyet Halk Partililerin arzusuna uygun söylemiyorum; ama, unutmayınız ki, siz de, demokrasinin akışına, sandıktan çıkana razı olsaydınız, bugünkü çelişkiyle karşı karşıya kalmazdık. Eğer demokrasi diyorsak, o zaman, sandıktan çıkana razı olacaktık. Burada, Sayın Çiller'in, dünya ahret hiçbir görüşüne iştirak etmiyorum. Her şeyden evvel, adalet anlayışına inanmıyorum. Seçimler boyunca, sadece, rakibi olan Anavatan Partisini vurmak için, sadece, Anavatan Partisine karşı avantaj sağlamak için, zamanında, bağımsız mahkemelerde beraat etmiş olan Ökkeş Şendiller arkadaşımıza, hiçbir insaf ölçüsü ortaya koymadan, maalesef, bir hanımefendinin zarafetine asla uydurmadığımız bir şekilde, yakıştıramadığımız bir şekilde saldırıda bulunmuştur; beraat etmiş olan arkadaşımızı, katliamcı olarak takdim etmiştir. Halbuki, bütün partilerde ülkücüler vardı; bütün partilerin içerisinde şu anda ülküdaşlarım var. Evet, sizin "katliamcı" diye -ancak totaliter rejimlerde görülen bir anlayışla- beraat ettiği halde suçladığınız arkadaşımızın arkadaşları kendi partinizde de vardı; ama, ne yazık ki, araştırma yapmadan, diyorki "ben, araştırma yapamamışım gerekli şekilde..." Nasıl, bir devleti idare eden Başbakan, araştırma yapma lüzumunu duymadan, önüne getirilmiş olan bir bilgiyi, hiç adalet ölçüsü duymadan, gelir, kürsülerde, siyasî avantaj kazanabilmek için kullanabilir? Evet, o davranışınızla, belki, şu Meclisin babayiğit seslerinden birisini Meclis dışı bırakmış olabilirsiniz; hiç önemli değil; arkadaşımız, aynı gururla, aynı haysiyetle, mücadelesine dışarıda da devam edebilir; ama, ne yazık ki, adaletsizliği hiçbir şey affedemez. Değerli arkadaşlarım, işte bugün, maalesef ki üzülerek ifade etmek zorundayım, bugün, benim burada bir davranışımı... Sadece, programı dedik, protokölü dedik, öbür tarafta kabinesi dedik; ama, ne yazık ki, şu Meclise geldiğimiz zaman, Programın tartışılmadığını görüyoruz. Bu Mecliste, ileriye dönük, hangisinin ne yapacağı hususunun tartışılmadığını görüyoruz. Evet, halen bir laik-antilaik cepheleşme gibi ve sair gibi bir konuya doğru sürüklenen ve hele hele, demokrasi dışı birtakım güçlerin, filanlar geldiği zaman ülkeyi sıkıntıya sokacağı... Refah Partisi geldiği zaman Refah Partisi ülkeyi sıkıntıya sokacaksa, ona karşı mücadeleye hazırım; zaten, mücadele ediyorum. Refah Partisi ile ayrı olan yanlarımız dolayısıyla ayrı bir siyasî partiyiz ve bu noktadaki mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim; ama, Anayasaya göre kurulmuş bir partinin iktidar olması halinde birtakım güçlerin Türkiye'yi sıkıntıya sokacağı teziyle, maalesef, bugün, bizi, demokrasi mi, yoksa, demokrasi dışında totaliter baskılar mı gibi bir tercihle karşı karşıya bıraktınız. Bugün, bizi, acaba, millet iradesi mi, yoksa, bir kısım medyanın iradesi mi diye bir tercihe zorladınız. İşte bu noktada, ben, milletin iradesinden yana tavrımı koymak istiyorum. (RP sıralarından alkışlar) Öbür tarafta bir şeyi söylüyorum: Sizin iktidar olmanızı engellemek suretiyle "efendim, Müslümanların iktidarını önlediniz" sözünü size söyletmeyeceğim; ama, bugün ortaya çıkmış olan Koalisyonu, vicdan rahatlığıyla... (CHP sıralarından "Biz Müslüman değil miyiz" sesleri) Evet, bu kürsüye gelmiş, bu memlekette başbakanlık yapmış herkes Müslümandır. Medyanın ortaya koymuş olduğu ifadeyi söylüyorum, istismarlara yol açmak istemediğimi ifade ediyorum. İşte, bugün ortaya çıkmış olan Koalisyonu, şeffaflığı yeterince sağlamadığı ve bu noktada, yeterince tartışma zemini oluşturmadığı için -Sayın Erbakan'ın, siyaset tarihimize geçmiş olan deyimiyle söylemek istiyorum- kerhen de olsa engellemeyeceğim. (RP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yalnız, burada, şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUHSİN YAZICIOĞLU (Devamla) – Hemen toparlıyorum efendim. Koalisyon partileri, kendilerine, kerhen vermiş olduğunuz bu avantajı, limitsiz bir avantaj veya destek olarak görmemelidir. Biz, asla, sizin Çekiç Güç ile ilgili tavrınızla alakalı değiliz. Biz, İsrail ile yapmış olunan anlaşmanın takipçisi olacağız. (RP sıralarından "Biz de olacağız sesleri") Evet... Biz, büyük hassasiyetleri olduğuna inandığım Refah Partisi tabanı ve birçok milletvekilinin hassasiyetine rağmen, Koalisyon Programında muğlak ifade edilmiş olması dolayısıyla, yolsuzluklar konusunda açıklık, kararlılık istemekteyiz. Eğer, Sayın Erbakan, iddia edildiği gibi -alınmak, gücenmek yok- yolsuzlukların üzerine sünger çekmek maksadı taşıyan bir koalisyon oluştuysa, burada, bizim de bir katkımız sözkonusuysa, dünyada ve ahirette, elbette, bunun bir hesabı vardır; bu hesap, sizin omuzlarınızdadır. Bu sebeple, açıklıkla bir şey ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Başında, koalisyon ortaklığıyla alakalı gelmiş olan birtakım teklifler dolayısıyla... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen toparlar mısınız... MUHSİN YAZICIOĞLU (Devamla) – Çok özür dileyerek, iki taraftan da rica ederek, birkaç dakika istirham etmek istiyorum. BAŞKAN – Lütfen... Buyurun. MUHSİN YAZICIOĞLU (Devamla) – Koalisyon ortaklığı teklifi Sayın Erbakan'dan gelmiştir. Daha sonra, iki partili bir koalisyon yapılmış; ama, içerisine, biz, yandan dahil edilmek istenilmişizdir. Bunu, siyaset anlayışımıza uygun olmadığı için reddettik. Daha sonra, medyamızda çıkan koalisyon pazarlıklarını -ki bunlar, gayet meşru olan şeylerdir- nasıl iki parti birbiriyle oturup, masasına koyuyor, tartışıyorsa, gerekirse biz de tartışırdık. Biz, iki bakanlık, üç bakanlık, beş bakanlıkla ilgili bir tartışma içerisinde asla olmadık. "Programını, protokolünü başından tartıştığımız takdirde ancak içerisinde oluruz, yoksa olmayız" dedik ve olmadık. Şu andan itibaren de, bu anlamda, Hükümetle hiçbir menfaat ilişkisi içerisinde, partisel anlamda da menfaat ilişkisi içerisinde olmadık. Öbür tarafta da, eline çantayı almış, herkesi satılık zanneden, her iki taraflı... (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Hayır, bunu alkışlamaya hakkınız yok. Şu, iki taraflı gelip giden, son zamanlardaki milletvekili transferleri -ki bu milletvekillerinin de kendilerinden af dileyerek ifade ediyorum- hepimizin midesini bulandırmıştır. Bunların içerisinde yokuz. Bu memlekette, onuruyla ayakta kalacak siyasetçiler de olmalıdır. Biz, burada, sadece... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yazıcıoğlu, toparlar mısınız efendim. MUHSİN YAZICIOĞLU (Devamla) – ...şu anda meydana gelmiş olan koalisyonun, olmaması halinde, karşısında meydana gelecek alternatifin muğlaklığı dolayısıyla esnafın, işçinin, insanlarımızın bir an evvel hükümet olma, hükümete kavuşma ihtiyaçlarına karşı alternatifi sağlıklı getiremedikleri için şu güne kadar, sadece memleket düşüncesiyle, millet menfaatı düşüncesiyle bu hareketi yapıyorum; ne ret cephesine ne kabul cephesine yakınlık ifade ederek bunu koymuyorum. Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (BBP, RP ve DYP sıralarından alkışlar) Kaynak: ____________________________________ T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ CİLT : 8 DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 1 72 nci Birleşim 6 . 7 . 1996 Cumartesi
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
09-19-2009, 14:13 | #2 |
Katlettiler garibi..rahmetle yad ediyoruz...
|
|
Konuyu Toplam 4 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir) | |
|
|