10-03-2009, 01:32 | #1 |
Hz. Zülkarneyn ve Çin Seddi
Seyit Sönmez: “Hazret-i Zülkarneyn (as) veli midir, nebî midir? Bedîüzzaman (ra) bütün müfessir kavillerini naklettikten sonra Çin Seddi’nin, Kur’ân’ın bahsettiği İlâhî takviye ile yapılmış sed olduğunu söylemenin “câiz” olduğunu kaydeder. Çin Seddi Türk saldırılarına karşı inşâ edildi. Bu durumda seddin Hz. Zülkarneyn’in (as) seddi olmaması gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca Ye’cüc ve Me’cüc meselesi hakkında da bilgilendirirseniz sevinirim.” Hazret-i Zülkarneyn (as), Kur’ân’da ismiyle zikredilen sâlihlerdendir. Kimliği konusunda açık bir nass olmadığı için nebî mi olduğu, velî mi olduğu, sâlih bir padişah mı olduğu hep tartışma konusu olmuştur. Bazı müfessirler, Kur’ân’da ALLAH’ın “Yâ Ze’l-karneyn” 1 şeklinde hitap ettiğinin bildirilmesini nazara alarak nebî olduğunu; bazıları da veli olduğunu iddiâ ederler. Bu konudaki ihtilâfa Üstad Bedîüzzaman (ra) son noktayı koyar: Zülkarneyn, ALLAH’ın kendisini husûsî güç ve kuvvetle te’yid ettiği 2 Yemen Padişahlarından bir şahıstır ki, Hazret-i İbrahim (as) zamanında yaşamış ve Hazret-i Hızır’dan ders almıştır.3 Fahrüddin Razi gibi, Zülkarneyn’in, “Yunanlı İskender” olduğunu iddia eden kimi âlimler de olmuştur. Fakat Milâttan yaklaşık üç yüz sene önce yaşamış ve Aristo’dan ders almış olan Yunanlı İskender’in tarihî süreç açısından Zülkarneyn olamayacağında müfessirlerin çoğunluğu birleşmişlerdir.4 Bedîüzzaman da (ra) Zülkarneyn’in, Yunanlı İskender olmadığını kaydetmiştir.5 Hazret-i Zülkarneyn’in, Ye’cüc ve Me’cüc denilen bozguncu, fitne ve fesatçı, mütecâviz, vahşî, saldırgan, yağmacı, yıkıcı ve zâlim iki kabilenin şerrinden ve saldırılarından medenî ve mazlûm kavimleri korumak için bir sed binâ ettiğini, yine Kur’ân beyan ediyor.6 Kur’ân, bu seddin nerede inşâ edildiğini ise açıkça bildirmiyor. Dolayısıyla esasen bu konuyu bize kapatıyor. Kimi müfessirler bunun Çin Seddi olduğunu, kimileri Yemen’de bulunan Me’rib Seddi olduğunu, kimileri Ermenistan ile Azerbaycan’ın iki dağı arasında (Kafkasya’da) bulunan Derbent’teki demir kapı olduğunu, kimileri Buhârâ’nın ortasında yer alan Kokya Dağı bitişiğinde bulunduğunu, kimileri de bu seddin zamanla höyük şeklinde örtülerek bir dağ şeklini alıp kaybolduğunu nakleder. Rivâyetler muhteliftir. Tarihte bu isme lâyık birçok sedlerin yapıldığı da bir gerçektir. Burada açık olan, bu seddin demir ve bakır eritilip dökülerek müstesnâ bir inşâ tarzı ile yapılmış olduğudur.7 Bedîüzzaman (ra) bütün bu müfessir kavillerini naklettikten sonra Çin Seddinin, Kur’ân’ın bahsettiği İlâhî takviye ile yapılmış sed olduğunu söylemenin “câiz” olduğunu kaydediyor.8 Bu sed için Hz. Zülkarneyn’in; “Bu, Rabb’imden bir rahmet eseridir. Rabb’imin vaad ettiği vakit geldiğinde onu yerle bir eder; Rabb’imin vaadi haktır” sözü de Kur’ân’ın beyanâtı arasındadır. 9 Dipnotlar: 1- Kehf Sûresi, 18/86.; 2- Muhâkemât, S. 59.; 3- Lem’alar, S. 112.; 4- Tecrit Terc. IX/98.; 5- Lem’alar, S. 112.; 6- Kehf S, 18/95.; 7- Kehf S, 18/96.; 8- Muhâkemât, S. 60.; 9- Kehf S, 18/98.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|