10-05-2009, 18:31 | #1 |
Mehmet ALTAN "Said-i Nursi Kürdi alkışı ve Atatürk "
Başbakan Erdoğan, önceki günkü kongre konuşmasında “devletin” ve “resmi görüşün” görmezden geldiği; üstelik pek çoğuna da zulmettiği on üç ismi sayarak...
...“demokratikleşme açılımını” daha elle tutulur, daha inandırıcı, daha yığınsal bir hale getirdi. O hakkı yenenler arasında ise en büyük alkış, Başbakan’ın “Türkiye’nin maneviyatı noksan kalır” dediği “Bitlisli Said-i Nursi” ismi zikredilince patladı. Başbakan Tayyip Erdoğan, Adnan Menderes’den sonra “Said-i Nursi” adını resmen telaffuz eden ikinci başbakanmış. *** Bizim geçmişimizde, sağ’a sol’a, Kemalizm dışında her yana kapalı olan “laik rejimin” en büyük fobilerinden biri de Bediüzzaman lakabı ile anılan Said-i Nursi Kürdi idi... Hâlbuki Said-i Nursi için ansiklopedi, “Nurculuk olarak bilinen İslamcı akımın kurucusu, düşünce ve siyaset adamı” diye yazıyor. *** Medrese öğrenimini tamamladıktan sonra İslam Bilimleri konusunda icazet almış... Medresetü’z-Zehra adını verdiği büyük bir okul projesini uygulayabilmek için yardım almak amacıyla 1907’de İstanbul’a gitmiş... Ama kuşku üzerine tutuklanmış. Serbest bırakıldıktan sonra İttihat Terakki liderleriyle görüşmek üzere Selanik’e gitmiş... Buradaki konuşmalarda 2. Abdülhamit yönetimini eleştirerek meşrutiyeti övmüş... İstanbul’a döndükten sonra da bir süre İttihatçılarla ilişkisini sürdürmüş. 1909 yılında İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alıp, Cemiyet’in yayın organı Volkan’da ateşli yazılar yayınlamış... 31 Mart Olayı’nın tahrikçilerinden olduğu gerekçesiyle Divan-ı Harb-ı Örfi’de yargılanıp beraat etmiş. *** 1910’da Van’a, ertesi yıl da Şam’a gitmiş. V. Mehmed Reşat’ın Rumeli gezisine katılmak üzere İstanbul’a çağrılmış... Teşkilat’-ı Mahsusa’da görev almış. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde savaşa katılmış... Ve Ruslara esir düşerek Sibirya’ya sürülmüş. Ama kaçmayı başararak 1918 yılında Avrupa üzerinden İstanbul’a dönmüş... Anadolu’da bir Kürt devleti girişimlerine karşı çıkmış. İngilizlerin İstanbul’u işgal etmeleri üzerine yazdığı bir risaleyle işgali kınamış. 1920’de Şeyhülislamlığın Kurtuluş Savaşı aleyhine verdiği fetvaya da karşı çıkmış. 1922’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara’ya davet edilmiş, Meclis’te ulusal hareketi destekleyen bir konuşma yapmış. *** Daha sonra Van’a gitmiş ve 1923 ile 1925 yılları arasında öğrencileriyle Erek Dağı’nda inzivaya çekilmiş. 1925’te Şeyh Sait Ayaklanması dolayısıyla İstanbul’a getirilmiş ve İstiklal Mahkemesi’nce yargılanarak sürgüne gönderilmiş. Risaleleri nedeniyle birkaç kez daha mahkûm olmuş. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’yi desteklemiş... Karşılığında seçimleri kazanan Demokrat Parti’den destek görmüş. Ölümünden sonra Halilü’r-Rahman Camisi mezarlığına... 27 Mayıs 1960 hareketinden sonra ise cesedi askeri birliklerce Isparta’ya götürülerek bilinmeyen bir yere gömülmüş. *** Ansiklopedi Nurculuk’u da “Said-i Nursi’nin kurduğu İslamcı dinsel siyasi akım” diye tanımlıyor. Ve ekliyor: “Nurculuğun temel ilkeleri Said-i Nursi’nin Risale-i Nur adlı yapıtında belirlenmiştir. Buna göre çağdaş Müslüman’ın en önemli görevi modern bilim ve felsefeye karşı imanı korumak ve kurtarmaktır”. *** Evet, Said-i Nursi’nin ansiklopedilerdeki yaşamına göz atınca yeniden sordum: “AK Parti Kongresi’nde en büyük alkışı neden Said-i Nursi aldı?” Çektiği zulmün haddi hesabı olmadığından mı, resmen dışlanmasından mı, hala tabu kabul edilmesinden mi yoksa Nur Cemaatinin yaygın gücünden mi? Bu soru bir diğerini de beraberinde getirdi; Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara’ya çağırdığı Said-i Nursi’yi neden 1960 yılında askeri darbe “mezarsız” bıraktı? Kuvvetli alkışın bir başka nedeni de bu olabilir miydi?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|