10-17-2009, 18:03 | #1 |
İsrail'in '' ERDOĞAN'ı '' devirme planı !
Taha Kıvanç Yeni Şafak Gazetesi Kafanızı karıştıracağım için özür beyanı Bir dostum var, nicedir "Demokrasiyi kesintiye uğratabilecek güçlerin önü ya birileri tarafından kesiliyor, ya da Tayyip Bey bunu bizzat yapıyor" iddiasında. Vergi cezası geliyor, dostum, "Gördün mü, bundan böyle demokrasiye kurşun sıkmak daha da zorlaşsın diye birileri devrede?" diyor... Askerden bir olumlu açıklama veya Meclis açılışına katılma gibi yeni tavırlar geldiğinde, "Tayyip Bey arayı düzeltmiş" yorumunu yapıyor... Aynı dostum nicedir "İsrail ile ilişkilerin alacağı biçimi dış politika gerçeklerine bağlama, onun da bu denklemde yeri var" deyip duruyordu. Önceki gün Umur Talu, dün de Ruşen Çakır, dostumun kulağıma fısıldadığını akla getiren değinilerde bulundular. Önce Ruşen Çakır'ın yazısının ilgili bölümü: "Habertürk'te Umur Talu'nun da yazmış olduğu gibi, İsrail ve ABD'deki bazı güç odakları Türkiye'de de işbirlikçileri bularak, AKP hükümetini devirebilmek için epey çaba sarf etmişler, ancak emellerine nail olamamışlardı. Bundan sonra olabilmeleri daha da imkansızdır." Şimdi Umur Talu'nun yazısına göz atabiliriz: "Hesaplaşma. / Gazze'den ziyade, derinden bir iç hesaplaşma. / Şimdi bu, 'varsayım' tabii. Lâkin, 'varsayım'ı varsayalım: / Hükümet, (daha ziyade Erdoğan diye okunur), kendisini 'devirmek' istemiş yahut o kanaate vardığı birtakım kişi, kurum, ortam ve ilişkilerle hesaplaşıyor." Tahlil bitmedi, Talu devam ediyor: "Bunların en açığı elbette 'Ergenekon' davası. Ayışığı, Sarıkız gibi askeri darbe tasarımları. Ve darbe ortamı hevesleri. / İkincisi 'birtakım büyük sermaye'; özel olarak 'birtakım büyük medya'. / Üçüncüsü, yukarıdaki (bana göre) bir yandan da Alman bağlantıları olan her ikisiyle de ilişkide ve her ikisine teşvikçi gördüğü, 'bir kısım Amerikalı, bir kısım İsrail devleti uzantısı Amerikalı, bir miktar da sağcı, şahin hükümetler elinde dolaşan İsrail devleti'... / O 'bir kısım Amerikalı' zaten doğal bir sürecin içinde Bush yönetimiyle birlikte eridi; 'benzer çizgide' başka İsrail ahbapları Obama yönetimi içinde bulunsa bile. / Geriye, 'İsrail'in kendisi' kaldı. Onları da mahkeme yargılayamayacağına yahut Maliye üstlerine gidemeyeceğine göre!.." Bingo... Dostumun bana anlatmak için kimbilir kaç seans yapma ihtiyacı duyduğu tez bu işte. O da bir yandan 'Almanya', bir yandan 'İsrail' diyor, bir punduna getirip "Kendini 'merkez' olarak takdim eden medya" diye bir tanımlama kullanıyor, en sonunda da 'demokrasiye karşı güçler' dediği bir cephede hepsini buluşturuyor... Allah, Allah... Biliyorum, dostumun Umur Talu ve Ruşen Çakır destekli tezi hakkında benim ne düşündüğümü merak ediyorsunuz. Tek cümleyle merakınızı gideyim: Bu tez beni aşar. Evet, ben de nicedir demokrasisini sağlamlaştırma yönünde ciddi adımlar atılmakta olan Türkiye hakkında yurtdışından gelen çatlak sesler ile uluslararası medyaya da yansıyan patlak yorumlardan haberdarım. O seslerden biri Newsweek dergisini kullanıyor, WINEP adlı bir düşünce üretim merkezinde çalışıyor. Sürekli Türkiye'de bir 'darbe' ihtimalini gündemde tutuyor yazılarıyla, bazan kimsenin aklından geçmeyen ilintiler kurarak 'darbeye gerekçe' uydurduğu da oluyor. "Neden Newsweek?" sorusu ilk bakışta abes kaçabilir, ama WINEP (açılımı: 'Washington Institute for Near East Policy'; kısaca 'Washington Institute') ile İsrail arasında yakın ilişki biliniyor. Acaba hükümetin elinde kimselerin bilmediği başka ne tür bilgiler var? Dostum, "Mossad" dedi, "İşadamlarının korunması" dedi, daha da devam edecekti ki ağzını kapattım. Buraya yazamayacağım türden iddiaları dinlemek de istemem ben. Neme lâzım? Kafamda bu tez, dostumun kulağıma fısıldadıkları ve kendi bildiğim gerçekler ile her zamanki günlük gazete kıraatime başladım. "Kendini 'merkez' olarak takdim eden medya" tanımına uyan gazetelerde yer alan yazılara göz attığımda karın boşluğuma tekme yemiş gibi oldum. Belli başlı gazetelerde Türkiye'nin kendi topraklarında yapılan bir askeri tatbikata İsrail'in katılmasına itirazına da, TRT'de gösterilen bir filme İsrail'in itirazına da hep tek gözlükle bakmışlar: İsrail gözlüğüyle... Tezin galiba en zayıf halkası da bu: Ülkesinden çok başka ülkelerin yararını düşünenler ile demokrasinin önünü kesmek için gerekirse 'Şeytan' ile işbirliği yapmaya bile hazır olan herkes ve her çevreyle 'hesaplaşma' söz konusuysa, 'birileri'nin de Tayyip Bey'in de işi çok zor... "Namussuzlar, ahlâksızlar" diye bağıran Bektaşi'nin pencerelerden uzanan başları görünce söylediği gibi... O kadar çoklar ki... Maruzatım bu kadar.
Konu rıfat gökalp tarafından (10-17-2009 Saat 22:47 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
10-17-2009, 18:08 | #2 |
İsrail eskiden Bush yönetiminden bulduğu destek ile kudurmuş köpekten beterdi.Şimdi AB nin de biraz insafa gelmesi ile birlikte iyice yalnızlaştı!Tabi bütün bunların gerçekleşmesinde Türkiye'nin dış politikadaki hamleleri,rolü yadsınamayacak kadar büyüktür!Allah ın izni ile gittikçe yalnızlığa çekilecek olan İsrail,tekbir filistinlinin kılına dokunamayacaktır...Artık konsensüs bunu gerektirecek İsrail istesede istemesede!!!
|
|
10-17-2009, 18:16 | #3 |
|
|
10-17-2009, 22:05 | #4 |
İsrail haaretz gazetesi;
AKparti'nin Neo Osmanlıcı politika izlediğini ve Avrupa müzakerelerini başlatan Akparti'nin Ortadoğu'ya yön vermesinden duyduğu kaygıyı belirterek,Atatürk kartına sarıldı ve bu durumu görse '' mezarında ters döneceğini söyledi '' ! '' Haaretz gazetesi '' bugün sert bir başyazı yayınlayarak; *Türkiye'nin tavrı kendi çıkarlarını ve güvenliğini bizimkinden daha fazla tehdit ediyor *Türkiye şer eksenine daha fazla yaklaşıyor. Atatürk şimdi mezarında ters dönüyordur" yorumunu yaptı. BU TAVIR OBAMA ETKİSİ Mİ Haaretz'e göre bu durum "İsrail'le ilişkilere çok önem vermeyen Obama'nın iktidara gelmesinin bir sonucu" Telegraph'a konuşan İbrain Üniversitesi uzmanı Lapidot Firilla ise "Türkiye yeni Osmanlı politikası gereği İsrail'le ilişkiler pahasına da olsa Müslüman devletler ve petrol zengini Orta Asya'ya yaklaşıyor" dedi. ATATÜRK MEZARINDA TERS DÖNÜYORDUR Yoel Marcus imzalı başyazıda şu ifadeler kullanıldı: "Türkiye'nin tatbikatı iptal etmesi bizden çok onların stratejik çıkarlarına zarar verdi. Erdoğan ülkesinin güvenlik çıkarlarına bizimkinden daha çok zarar veriyor. Bu durum Türkiye'yi AB'den çok şer eksenine yaklaştırıyor. Atatürk bu durumu görse mezarında ters dönerdi. Bu durum muhtemelen İsrail'le ilişkilere yeteri kadar önem vermeyen Obama'nın iktidara gelmesinin bir sonucu" yorumunu yaptı. ENSONHABER Konu rıfat gökalp tarafından (10-17-2009 Saat 23:05 ) değiştirilmiştir.. |
|
10-17-2009, 23:10 | #5 |
Zaten Temmuz(başka ay da olabilir bu civarda) 2007'de İsrail Savunma Bakanlığı'ndan bir rapor sızmıştı.Ak Parti'yi artık istemiyoruz.İndirmeliyiz diye.Ama bizim muhalefet hala papağan gibi bazı kalıplaşmış kelimeleri kullanıyor ve bunu anlamıyor.
|
|
10-18-2009, 02:46 | #6 |
dikkat etmek gerekir...
İsrail barbarlığı zalimliğinde ötesindedir... bu adamlar sadece israilin menfaatini düşünür... kendi menfaatlerine olmadığı sürece herşeyi yaparlar... |
|
10-18-2009, 12:59 | #7 |
İsrailoğulları kıyamet alametleri yaşıyor..Giitkçe yalnızlaşıyor,körükleşiyorlar..Bu Yahudiler çok korkaktır,buınu Allah Resûlü bildiriyor..En ufak birşey yapacağınızı söyleyin,ne kadar kuvvetleri varsa önlem almaya çalışırlar..
|
|
10-18-2009, 14:42 | #8 |
Türkiye'nin komşuları ile sıfır düşmanlık ilişkileri ekseninde sürdürmüş olduğu açılım yolunda büyük başarılar sağlamıştır.Fakat özelikle bir ülke hem bundan rahasızlanmış,hemde iki yüzlülüğünü ortaya serdi.Bu ülke hepinizinde yakından tanıdığı Katil İsrailden başkası olamazdı!İsrail herşeyi eskisi gibi görüp kıt kanaat geçindiği aklı ile başta ülkemize ve diğer ülkelere nota vermeye kalkıştı!Fakat artık devir değişmişti,AK Parti hükümetlerinin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan ve geleceğin parlayan yıldızı Ahmet Davutoğlu,İsrail'e sert çıkarak kısık çıkan seslerini birkez daha bastırmış oldu.Hani derler ya dost kara günde belli olur diye,işte bu süreçte israil hahamlığı yapan içimizdeki hainleride görmüş olduk!Başta Doğan Medyasının bazı şakşakçıları değim yerinde ise İsrail'i Türkiye'ye karşı savunma görevini üstlenerek kirli yüzlerini ifşa ettiler!
|
|
10-18-2009, 15:32 | #9 |
hiç bir halt yemezler...çünkü onlar halen havlıyor...unutmayalım havlayan köpek ısırmaz
|
|
10-19-2009, 22:22 | #10 |
İsrail,The Jerusalem Post gezetesi; Laikçi dostlarımızı destekleyelim ! Ünlü İsrail gezetesinin yazı işlerinden Türkiye'nin iç işlerini tek tek sorgulayan yorum. İsrail Türkiye'de desteklenmesi gereken guruplarıda belirledi. İsrail'de yayınlanan The Jarusalem Post gezetesinin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Caroline Glıck'un Türkiye'nin AB üyeleğinden, adli ve sosyal yapısını tek tek sorgulayan pervasız yazı... ..................................... TRT bardağı taşırdı Şubat 2006’da Hamas’ın Filistin seçimini kazanmasının ardından Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan bu cihad yanlısı grubun liderlerini ağırlayan ilk uluslararası şahsiyet haline geldiğinde, Kudüs bu diplomatik saldırganlık için bahaneler uydurmaya çalıştı. İsrail liderleri, İsrail’in yıkımını isteyen bu katillerin Erdoğan tarafından kırmızı halıda ağırlanmasının AKP’nin İsrail düşmanlığından kaynaklanmadığını savundu. Ankara’nın demokrasiyi desteklediğini ve AKP’nin mazlum bir Müslüman grup olarak Hamas’a sempati duyduğunu iddia ettiler. Türkiye İsrail’in Hizbullah’la 2006’daki savaşında İran’dan Lübnan’a silah taşıyan konvoyların topraklarından geçmesini görmezden geldiğinde, Dökme Kurşun Operasyonu’nda Hamas’ın tarafını tuttuğunda, İsrail’in BM’den ihraç edilmesi çağrısı yaptığında veya Erdoğan Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i azarladığında da, Kudüs Ankara için benzer bahaneler uydurmuştu. Türkiye’nin İran’ın nükleer silah programına verdiği açık destek, Tahran ve Şam’la hızla artan ticareti veya Kaide finansörlerini kucaklaması da İsrail ve Amerika’dan mızmızlanmalar dışında bir tepki gelmesini sağlamadı. İsrail aslında bu haftanın başında da, kendisine yönelik Türk saldırganlığı için bahaneler bulma politikasını sürdürmeye çalıştı. Türkiye’nin İsrail’i Anadolu Kartalı tatbikatından dışlamasının ardından, üst düzey yetkililer Türkiye’nin hâlâ İsrail’in stratejik müttefiki olduğunu savundu. Fakat Türkiye onları haksız çıkarmak için fazla beklemedi. Pazartesi günü 11 Türk bakan, İran’ın Arap uşağı Suriye’yle işbirliği anlaşması imzaladı. Suriye’nin Türkiye’yle askeri ittifaka girmekte olduğunu ve ortak tatbikat yapılacağını ilan ettiği sırada, Türk Dışişleri bu küstah hareketi açıklama fırsatını bile bulamamıştı. Türkiye’nin kendisiyle ortak tatbikatı iptal etmesinin üzerinden sadece iki gün geçmişken düşmanıyla tatbikat yapma adımı karşısında dili tutulan İsrail, bu kez yatıştırıcı bir açıklama getirmeyi başaramadı. Salı günüyse Türkiye’nin Yahudi devletine sözlü saldırıları tırmandı. Erdoğan önce İsrail’in Gazze’de çocukları kasten öldürdüğüne dair iftira dolu suçlamalarını yineledi. Sonrasında Türkleri Yahudiler gibi para kazanmayı öğrenmeye çağırdı. Erdoğan’ın İsrail karşıtı ve anti-Semitik gürlemelerini salı akşamı hükümet kontrolündeki TRT1 kanalında yeni başlayan bir dizi izledi; dizi İsrail askerlerini bebek ve küçük kız katili, Filistinli kadınları kontrol noktalarında ölü bebekler doğurmaya zorlayan ve Filistinlileri kurşuna dizmek için sıraya sokan insanlar olarak resmediyor. Bu yayın İsrail’i birşey yapmaya zorladı. Dışişleri Türkiye elçiliğine resmi bir protesto sunacağını açıkladı. Basını da kontrol etme peşinde Türkiye’nin Batı ve İsrail’den kopuşuyla Irak ve İran konusunda ABD’ye muhalefet etmesi öngörülebilirdi. AKP’nin militan İslam’ı artan bir destekten besleniyor; laik liderlerin yaygın yolsuzluğu İslamcıların popülaritesini artırdı. Bu iç gerçeklik göz önüne alındığında, Erdoğan’ın ve diğer İslamcıların iktidara gelmesi zaten an meselesiydi. Fakat AKP’nin iktidara gelişi tahmin edilebilirken, bir zamanlar özgür olan basın dahil neredeyse her yönetim organının kontrolünü ele geçirmesi ve ülkenin duruşunu yedi yılda tamamen değiştirmesi engellenebilirdi. AKP bu başarıları için Bush ve Obama yönetimlerinin yanı sıra AB’ye de teşekkür borçlu. Bush yönetimi ülkenin medyası, ordusu ve diplomatik çevrelerindeki laikler tarafından Erdoğan’ın aslında göründüğü gibi olmadığına dair yapılan uyarıları gözardı etti. Erdoğan’ın Türkiye’nin laik ve Batı yanlısı karakterinin altını oymaya yönelik önceki girişimlerine dikkat edip ona bir miktar şüpheyle yaklaşmak yerine, ABD seçim zaferinin ardından AKP’yle Erdoğan’ı, İslamcı ılımlılığın kusursuz örnekleri ve ABD’yle Batı’nın siyasal İslam’la sorunu bulunmadığının kanıtı olarak destekledi. Erdoğan’ın yumuşak biçimde sunduğu fakat acımasızca güçlendirdiği İslamcılığı, Amerikalı yetkililerce kucaklandı. Bu yetkililer, demokrasinin sadece liberal eşitlikçiliği tesis eden kanunlar ve pratikler sistemi olarak anlam taşıdığını teslim etmek yerine, demokrasiyi sadece seçimlere indirgeme niyetindeydi. Mahkemeler İslamcılarla doldu Bush yönetiminin AKP’yi hevesle kucaklaması, Erdoğan’ın basın özgürlüğüne son vermek, orduyu laik liderlerinden arındırmak, laik işadamlarını korkutmak ve mahkemeleri İslamcılarla doldurmak yönündeki adımlarına karşı Batılı muhalefetle karşılaşmaması anlamına geldi. Yani ABD sulandırılmış bir demokrasi tanımı çerçevesinde verdiği destekle, Erdoğan’ın liberal normların korunmasını sağlayan ve Türkiye’yi Batılı ittifakın içinde tutan bütün kurumları altüst etmesine yardımcı oldu. Obama yönetimiyse müttefikleri kaybetme pahasına ABD’nin düşmanlarına ödün verme siyaseti izleyerek, Washington’ın demokrasi eylemcilerine verdiği destekten vazgeçti. Bu politika doğrultusunda Barack Obama Ankara’yı ziyaret edip, bu NATO ülkesini Tahran’daki mollaların kollarına atan Türk dış politikasının İslamileşmesini destekledi. Bush ve Obama yönetimlerinin davranışları, artık ülkelerinin İslamcı aşırılıkçılığın derinliklerine gömüleceğine inanan Batılılaşmış Türklerin moralini bozdu. Brüksel’se Türkiye’yi oyalıyor, insan hakları alanında yeterli reform yaparsa bu Müslüman ülkenin Avrupa’ya katılmasına izin verileceğini vaat ediyor. Fakat bu sözde aydınlıkçı reformlar Türkiye’de daha liberal davranışları teşvik edeceğine İslamcılığın yükselişinin önünü açtı. Laikliğinin garantörü olarak ordunun rolünü azaltmakla AB, laikleri AKP dalgasına karşı son savunma hatlarından mahrum bıraktı. Brüksel Türkiye’nin üyeliğini sürekli reddederek, laiklerinin itibarına daha da çok zarar verdi. Avrupa’nın bütün küçük düşürücü reformlara rağmen onları hâlâ reddetmesi karşısında Türklerin yaralanan gururlarını onarmanın bir yolunu bulması gerekiyordu. Bunu yapmanın en doğal yolu, basitçe Avrupa’ya sırt çevirip Müslüman dindaşlarına yönelmekti. Laik dostlarımızı destekleyelim Hiçbir ittifaka ait olmayan İsrail Türkiye’deki iç gelişmeleri şekillendirme yeteneğine sahip değildi. Fakat Türkiye’nin Batı’ya ihanet etme kararı İsrail ve özgür dünya için dersler içeriyor. Bu dersler öğrenilmeli ve sadece Türkiye’ye değil, bölge ve dünyadaki bir dizi rejime ve ulusal gruplara da uygulanmalı. Politika yapıcılar öncelikle, insan yapısının tek daimi özelliğinin değişim olduğunu teslim etmeli. Bir ülkenin bugün Batılı kampta yer alması, gelecekte de orada kalacağı anlamına gelmiyor. Türkiye’nin kaybedilmesi ülkelerin değişebileceğini gösteriyor. Bu değişimi etkilemenin en iyi yolu, mükemmel olmasalar da dostlarımıza sadık kalmaktan geçiyor. Hükümetlerin diğer devletler ve toplumlardaki iç değişimler üzerinde yapıcı etki yaratmasının tek yolu, kendileriyle aynı normları ve çıkarları paylaşanları desteklemektir. İslamcıları siyasi güçten uzak tutan ordu kontrolündeki bir Türk demokrasisi, Türkiye’yi İran eksenine taşıyan, seçilmiş bir AKP rejiminden daha arzu edilir. Afganistan’da da Batı’ya dayanan, yolsuz bir rejim, Taliban-Kaide terör devletinden daha arzu edilir. İran’daysa liberal bir muhalefetin meydan okunan okuduğu, zayıflamış bir ‘mollakrosi’, tecrit edilmiş liberal düşmanlarını başarıyla bastıran güçlü ve istikrarlı bir ‘mollakrosi’ye tercih edilir. Türkiye kaybedildi ve bu yıkıcı gerçeğe alışsak iyi ederiz. Fakat ders çıkarırsak, Türkiye’nin oluşturabileceği tehlikeleri engelleyen politikalar oluşturabiliriz. AKTİFHABER |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|