10-21-2009, 20:41 | #1 |
D.Mehmet Doğan "Atatürkçülük baskısı"
“Mahalle baskısı”nın filan bu baskının yanında esamisi okunmaz, sözü edilmez. Türkiye’de, ilimde, sanatta, siyasette hatta ticarette bile bu baskı hissedilir. Bu baskının sistemli çalışan merkezleri, cihazları vardır.
Ünlü yazarımız Kemal Tahir, Millî Mücadele dönemi ile ilgili çok güzel romanlar yazdı. Bunlardan biri Yorgun Savaşçı’dır. Batı Anadolu’da Millî Mücadele’nin başlangıç dönemi, yani Ankara’da Meclis’in açılışı ve ardından düzenli ordunun devreye girişi öncesi bu eserde roman gerçekliği içinde anlatılmıştır. Bu güzel roman, yakınlarda kaybettiğimiz Halit Refiğ tarafından TRT için dizi halinde çekildi. Büyük masraflarla çekilen dizinin 12 Eylül sonrasının yöneticileri tarafından yayınlanması uygun bulunmadı. O sıralar yakıldığı, imha edildiği söylendi. Sebebi neydi biliyor musunuz? Filmde Atatürk’e yeterince yer verilmemesi! Geçenlerde yazmıştım. 1970’lerde Tarih Kurumu’nda İstanbul Üniversitesi’nin değerli tarih hocalarından Prof. Dr. Şehabeddin Tekindağ, Yavuz Sultan Selim’in 16. Yüzyıl başındaki İran ve Mısır siyaseti konulu bir konferans veriyor. İlim adamı, Yavuz Selim’in İran ve Mısır siyasetinin dünya ekonomisinde Osmanlının rolünü gözeten tarafının ağır bastığını, bu yüzden büyük tarihi önem taşıdığını belirtmişti. Bu konferansdan sonraki ilk soru, “Neden Atatürk’ün başarılı dünya siyasetinden bahsetmedin?” olmuştu! Türkiye’de yakın tarihle ilgili yazı yazan, ilmî çalışma yapan, konuşan herkes üzerinde bu baskı tesis edilir. Bir fırsat düşürülüp sözün, yazının Atatürk’e, getirilmesi ve mutlaka övgü ile bahsedilmesi beklenir. Münasebet olsun olmasın! Zaten münasebet olmaması düşünülemez bile! Yaz aylarında Türk Hava Yolları’nın dergilerinden biri için Ankara ile ilgili bir yazı yazma teklifi geldi. Yazı tamamen Ankara’nın tarihî kimliği ve eski şehir yapıları üzerine olacaktı. Hacı Bayram Veli’nin bir mısraından esinlenerek “Ansızın varılan şehir Ankara” başlıklı bir yazı yazdım. Yazı esas olarak, Ankara’nın Cumhuriyet’ten sonra yoktan varedilen bir şehir olmadığı, tarih boyunca önemli bir merkez olarak bilindiği, Osmanlı döneminde bir süre Anadolu beylerbeyiliği merkezi olduğu, sonradan da bugünün yedi-sekiz vilayetini içine alan bir vilayetin merkezi olarak önem taşıdığını, musıkisi, folkloru velhasıl kültürü ile de mühim bir şehir olarak 20. Yüzyıla ulaştığını anlatıyordu. Elbette eski Ankara’da merkezi yeri Hacı Bayram Veli işgal etmektedir. Ona atıf yapılmadan bir Ankara yazısı yazılamaz. Yazıda Hacı Bayram Veli öncesi Selçuklu dönemi yapısı Alaeddin Caminden, Selçuklu sonrası ve Osmanlı öncesi Ahi cumhuriyeti döneminin çok önemli yapısı Aslanhane Camiinden ve onun banisi Ahi Şerafeddin’den söz ediliyordu. Hemen birileri Ankara ile ilgili yazıda Atatürk’ten bahis yok diye tutturmazlar mı! Güya yazıda, mezarları başkentte olan önemli isimlerden söz edilirken Anıtkabir’e rağmen Atatürk unutulmuş muş! Bu haberi “kabir”le “kabristan”ı tefrik edemeyen cahil bir muhabirin yazdığı anlaşılıyor, peki bu haberi sütunlarına alan kuruluşun da bunu fark edecek redaktörleri yok mu? Eleştiriye bakın: Yazının büyük bir bölümü Hacı Bayram Veli’ye ayrılmış, yazıda Hacı Bayram’ın yanı sıra Selatin Sultan ve Alaeddin camileri ile Ankara kedisine de yer ayrılmış! Kim bu “selatin sultan” yahu? Bu katmerli cehalet neyin nesi? Yazıda “Ankara’nın Selatin Camii”nden bahsediliyor. Camii Alaeddin Camii’dir. Okuma özürlü olmayan, okur ve anlar. Anlamadığı kelimeler varsa, sözlüğe bakar, öğrenir. Bu muhabir eğer Ankara’da ise, ziyaretime gelirse ona işine yarayacak bir sözlük hediye edebilirim! Bu cahil muhabir, derakap CHP’Ii vekillerden görüş almış. O yavrular da, kendilerine beyan edilene uygun hamasi sözler etmişler. Buna benzer bir anakronik tavra daha önce Ankara’da eski Millî Kütüphane binasında Vehbi Koç Vakfı’nın düzenlediği “Ankara konuşmaları”nda da muhatab olmuştum. Eski Ankara’dan, eski Ankara’nın kültüründen söz ettiğimiz konuşmada, tarihi Ankara’nın mimarî eserleri üzerinde durmuştum. Vakfın ilgilisi ilk soruyu sordu: “Neden Cumhuriyet dönemi yapılarından ve Atatürk’ten bahsetmediniz?” Birçok kitaptaki Atatürk fasılları, birçok konuşmadaki Atatürk övgüleri, atatürkçülük baskısından emin olmak, esamiyi üzerine sıçratmamak içindir! Bu baskı, “Atatürk’ü koruma kanunu”ndan daha baskın bir baskıdır!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|