AK Gençliğin Buluşma Noktası
Önden Giden Atlılar Önlerinde okyanus, Kızgın bir çöl arkada, Asıl içlerindedir, Zaptedilmez bir deniz, Önden giden atlılar...



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 11-08-2009, 01:18   #1
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart “Zamân zamân – ı terakki”
Cemil Meriç, Hisar Dergisi, Haziran 1979, Sayı: 150, s. 5,6

Meçhul iklimlere sefer eden hiçbir yolcu Avrupa’ nın Sadullah Paşa’ ya telkin ettiği vecdi tadamamıştır. Viyana Sefer – i Kebiri’ nin bütün metrukat – ı edebiyesi uzun bir kasideden ibaret. Hele “On dokuzuncu Asır” batının başlıca mitoslarını ihtiyar şarkın şuur altına zerk eden bir efsâne – şiir. Avrupa bütün günahlarından arınmış, bütün tezatlarından sıyrılmıştır; bu manzumede; o artık yalnız maddî fetihlerin değil, insanlık rüyalarının da gerçekleştiği bir ütopyadır… Maddecilikten, reybîlikten uzak bir inanmış insanlar ülkesi. Bir kelimeyle Paşa, Tur – u Sinâ’ da ilahî nurdan gözleri kamaşmış bir Musa peygamberin cezbesi içindedir. Terennümlerine:

Erişti evc – i kemâlâta nur – i idrikat
Yetişti rütbe – i imkâna kısm – ı mümteniat


Mısralarıyla başlar. Bütün bu mucizeler ilmin eseridir. İlmin ve imanın. “Asrın hikmeti, Tanrının birliği esasına” dayanmaktadır. Bütün milletler birlik sırrını kavramıştır, artık.

Heyhat! İrfan güneşi batıdan doğuyor; şimdi Rûm’ un da, Arab’ ın da, Mısır’ ın da adları unutuldu. Sonra şair, ülkesinin insanlarına acıyarak sesleniyor.

“Zamân zamân – ı terakki, cihan cihan – ı ulüm
Olur mu cehl ile kabil beka – yı cemiyyat”

Olmaz tabiî. O halde, bütün gücümüzle “çağdaşlaşmak” biricik emelimiz olmalı. Torunları, Paşa’ nın bu hayırhah ihtarını unutmamışlardır. İntelijansiyamız bu gün de aynı hedefe koşmaktadır, hem de gittikçe artan bir hızla. Ne yazık ki, Avrupa yarattığı medeniyetten şüphe etmektedir: artık terakkiye inanmıyor. Aydınlarımızın bir türlü kurtulamadığı bu uğursuz mitosun tarihçesine bir göz atalım:

Hıristiyan Avrupa kaybolan cenneti mazide aradı, asırlarca. İnsanlık, dört merhaleden geçmişti: Altın çağ, gümüş çağ, tunç çağ ve demir çağ. Yalnız Avrupa mı? Aşağı yukarı bütün kavimler aynı inançta birleşmişlerdi. Zamanla Tanrının vahyi unutulmuş, insanlık günden güne karanlıklara gömülmüştü. Kaynaktan uzaklaşmak soysuzlaşmaktı.

On yedinci asırda ümidler istikamet değiştirir. Batı insanı garip bir gurura kapılır. Düşüncedeki bu ihtilal yüzyıl önce başlamıştı. Madde dünyasındaki icat ve keşifler bakışları mazinin ihtişamından hâlin vaidlerine çevirdi; Altın çağ belki de istikbaldeydi. Bir Jean Bodin’ in, bir Francis Bacon’ un aşırı nikbinliği, bir asır sonra umumi bir kanaat olacaktı. Dünya bir yaratış humması içindeydi. İnsanlık boyuna ilerliyordu ve ilerleyecekti. Terakki, eşyanın mahiyeti icabıydı. Duraklama geçici, bir arıza, bir dinleniş, bir gayri tabiilikti. Bununla beraber terakki metafiziğinin gerçek mimarı on sekizinci asırdır; Fontenelle, Turgot, Hume Condorcet, Herder, Diderot, bu işin farklı alanda mimarlarıdır. Öyle ki, terakki felsefesi felsefenin bütünü olmak temayülündedir. Çağın nikbinliğine karşı bir nevi reaksiyon olan Russo’ culuk bile bu ma’ şeri inancı kuvvetlendiren sayısız delillerden biridir artık, Voltaire’ e gelince, Candide’ deki bütün karamsarlık, Üstadı, terâkki felsefesine katılmaktan alıkoyamaz.

Yükselen bir sınıfın nikbinliğidir bu. Müesseselerini kuran ve iktidarı adım adım fetheden burjuvazi, zaferleriyle sarhoştur. Ne Yunan’ ın altın çağ efsanesine inanır, ne Hıristiyanlığın kaybolan cennet masalına. On dokuzuncu asırda terâkki inancı cemiyetin bütün tabakalarına kök salar. Avrupa’ da herkes “ilerici”dir artık. Terâkki inancı dağınık bir iyimserlik halinde kalabalığın şuurunu ve şuur altını fetheder. Almanya’ da romantik metafiziğin, Fransa’ da pozitivizmin, daha sonra İngiliz tekâmülcülüğünün dayandığı bir iyimserliktir bu. Tekâmül fikri tabiat ilimlerine de girer. İktisadî ve siyasi liberalizmlerin temelinde de terâkkici görüş ağır basar. Klâsik iktisatçıların doktrinleri onunla meşbu; Demokratların ilham kaynağı o. Bir kelimeyle, iktisatçıların, iktisatçılar da, demokratlarda terâkkiyi mukadder, tabiî ve kaçınılmaz sayarlar. Mukadder ve hayırlı. “Ütopyacılar” da insanın gittikçe mükemmelleşebileceğine, refahın gittikçe artacağına ve ilmin mutlak kudretine inanırlar. Terakki vehmi, sosyalistlerden sonra anarşistleri de coşturur: cemiyet ister istemez önce kollektivist, daha sonra da komünist bir merhaleye ulaşacaktır. Hele münvevver, yarı münevver ve ümmî kalabalıklar için terâkki tartışılmaz bir nass’ dır.

Maşinizmin ve büyük endüstrinin muarızlarına (Sismondi ve Şakirtleri gibi) cevap veren iktisatçıların dayandıkları hep terâkki metafiziği, “Müstemlekeci fetihlerin meşruiyet fetvası’ dır, bu metafizik.” Emperyalizmin ideolojik silahıdır. Allah’ ın sevgili kavmi kendi nizamını diğer kavimlere kabul ettirir. Amerika’ nın büyük ve küçük iş adamları körü körüne inanır, bu terakkiye. Rasyonalizasyon, normalizasyon, taylorizasyon doktrinlerinde tröstleşmiş endüstri sayesinde her ferdi bir otomobil, bir banyo salonu, bir piyano, bir spor sahası, bir seçim kartı sahibi yapmak suretiyle bahtiyar kılmak ideali hep aynı mucip sebebe dayanır.

Evet, ilerleyen hakim sınıfın ideolojisi bütün cemiyetin ideolojisidir. Bütün cemiyet, hatta bütün cemiyetlerin. Ama bu metafizik en ihtişamlı çağlarında bile hatırı sayılır muarızlar bulur. Batı intelijansiyanın ayırıcı vasfı şüphe ve tenkittir. Önce edebiyat yükseltir sesini, Flaubert’ ler, Baudelaire’ ler, Leconte le Lisle’ ler burjuvazinin bu ahmakça iyimserliğiyle alay ederler. Sonra içtimayatçılar işe karışır. St. Mill’ e göre; “Terâkki merhalesini durgunluk merhalesi takip edecektir. İnsanlığın tek hedefi o merhaleyi geciktirmek. İleriye atılan her adım bize o merhaleye biraz daha yaklaştırmaktadır. “ Öyle ki, “Endüstri ırmağı durgun bir denize dökülecek sonunda. Zira, insanlığın gerçekleştirmeye çalıştığı terakki tam bir iktisadi sizifizmdir.” (Okuyucuya Sizifos’ un sonsuz çilesini hatırlatmaya lüzum var mı? Kucağındaki kayayı zirveye çıkarmak zorunda olan o bahtsız, zirveye varır varmaz kaya aşağıya yuvarlanır. Sonu gelmeyen bir işkencedir bu…) İngiliz iktisatçısı için de medeniyet dünyasının kaderi uçuruma yuvarlanmaktadır, sonunda.

Le Play’ ın kehaneti daha da korkunç: “Avrupa cemiyeti, bilhassa Fransa çöküş halindedir.” Zaten terâkki inhitatı takip eder, inhitat terâkkiyi. Terâkkiyi mukaddes sayan görüş de, inhitatı kaçınılmaz sayan görüş gibi yanlış ve tehlikelidir. Teceddütperestlik (Filoneizm) manevî ilimlerin en vahim hastalığı. Terâkki metafiziğinin sebep olduğu bir hastalık bu. Madde ilimlerinde ne kadar hayırlıysa, manevî ilimlerde o kadar meşum. Zira, moral ve sosyal dünyada keşfedilecek yeni bir prensip yoktur. Maddî terakki manevî inhîtatın başlangıcıdır, Le Play’ e göre.

Dupont White’ da “isimsiz, kaçınılmaz ve kendiliğinden” bir ilerleyişe inanmaz. Toplumların yaşayışında herhangi bir ilerleyiş olmuşsa –ki böyle bir zorunluluk yoktur- bu ya bir elite’ in (seçkinler zümresi) eseridir; yahut da devletin. Kitleye gelince, terâkkiyi tahrik edecek herhangi bir güçten mahrumdur. Bu terâkkiyi arada bir gerçekleştiren ihtilalleri bile yapan o değildir.

Geçen asrın sonlarına doğru burjuva aydınları terâkki inancından şüphe etmeye başlarlar. Ufukta yeni bir içtimaî sınıf belirmiş, kurulu düzenin bütün müesseseleri, dayandığı ideolojilerle birlikte yıkılmaya yüz tutmuştur. Bergsonculuk hudutlu ve geçici bir terakki felsefesi, Pragmatizm, hümanizm, plüralizm, neorealizm gibi felsefi mektepler de terâkki fikrine dayanmazlar.

İlim felsefesinde de devamlı bir tekâmül fikri itibarını kaybetmektedir.

XX. asırda terâkki inancı sağdan ve soldan tenkitlere uğrar: Maurras, Daudet, G. Sorel, Ferrero’ ya göre; terâkki kemiyet dünyasında, keyfiyet dünyasında değil. “Keyfiyet – meselâ iyilik ve güzellik – ölçülemez.” Bu itibarla sarih ve sahih mukayeselere de elverişli değildir. Bordinaeff, Avrupa intelijansiyasının terâkki karşısındaki inkârcı tutumunu şöyle hülâsa ediyor: “19. Asrı büyüleyen ve yakın istikbâli, uful eden maziden daha güzel, daha sevimli, daha mükemmel olarak gösteren terâkki nazariyelerine, inanmıyoruz artık.”

Demek ki, Sadullah Paşa’ nın “Zaman, Zaman – ı Terâkki” isimli şiirini yazdığı yıllarda terâkki, Avrupa’ nın amentüsüydü. Gerçi, komüna boğazlaşmaları unutulmamıştı henüz., hürriyet ve eşitlik uzak bir ümitten ibaretti. Ama burjuvazi ihtiyarlamamıştı daha ve Avrupa dünyanın biricik hâkimesiydi. Elbette ki kendinden emin bir içtimai sınıfın parolası tekâmül olacaktı. Sonra burjuvazi terâkkinin bir serap olduğunu anlamak zorunda kaldı. Ne var ki, cihangirlik çağının bu eski mabudesi başka ülkelere ihraç edilmek şartıyla faydalı olabilirdi, kendine. Ve terâkki bir ihraç ideolojisi oldu. Dünya ikiye bölünmüştü, ileri memleketler, geri memleketler. Böyle bir tasnifin ne kadar yersiz, ne mertebe karanlık ve müphem olduğunu çok iyi bilen Avrupa intelijansiyası inanmadıkları bir mefhumu Avrupa dışı ülkelerde yaşatmaya kalktılar. Sadullah Paşa’ nın torunları geri kaldıklarına ve ebediyen geri kalacaklarına inandırıldılar. Bu gerilik yalnız iktisadî planda değildi. Avrupa’ yı bütün günâhları, bütün abesleri ile taklide mecburduk. Avrupa’ nın her sözü kerametti: fazileti de, ilmi de o temsil ediyordu. Yükselen içtimaî sınıflar için bir kanat olan terâkki inancı, bizim için bir zincir oldu. Zavallı Tanzimat Paşaları… İmrendikleri Avrupa bir zaferler ve ümitler ülkesiydi. Torunlarının hayranı olduğu Avrupa ise; bir tezatlar ülkesidir. Temelleri çatırdayan bir harabeye imrenmektedirler.

 

FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi