12-16-2009, 21:31 | #1 |
Aziz ÜSTEL "Öcalan, OHAL ve ardından sıkı yönetim istiyor"
Bu • tezgahlar hep böyle başlamadı mı Türkiye’de? Önce sokak kavgaları... Ardından molotof kokteylleri... Sonra kara yolunu kesip lastik yakmalar ülkeyi bölmeye, insanları kırmaya yönelik ‘çatışmalar...’ Suratı maskeli adamlar... Bunların ardından olağanüstü hal uygulaması kimi illerde. Ve sonunda sıkı yönetim. Biz bu filmi çok gördük, arkadaş. Bu tezgahlara düşen hükümetler de biliriz. Sokağı sıkı yönetime teslim edip, ülkeyi daha rahat yöneteceklerini sananları da. Ama sonra ne oldu? O sıkı yönetim geldi, Çankaya’ya oturdu. Sokakta “olan biten... Hayır hayır bitmeyen ve sürdürülen” olaylar PKK’yı aşıyor gibi. Olaylar nasıl başladı? Şöyle bir sakin sakin düşünün. Açılım kök salmaya başlayınca yavaş yavaş, DTP’nin içinde yuvalanmış PKK köstebekleri, hem partinin kapısına kilit vurdurmak hem de kargaşa ortamı yaratmak için kolları sıvadı. Ulusal Stratejik Araştırmalar Kurumu Başkanı Sedat Laçiner’in bir durum değerlendirmesi var: “Kentler kana bulandıkça, kırsalda eyleme gerek kalmayacak... Bu adamların dertleri ne Kürtler ne de Kürtçülük. PKK iç savaş hedefine kilitlenmiş durumda!” Sadece bir değil iki taraf da sürekli tahrik ediliyor. Söylenmemiş sözler, söylenmişcesine yankılanıyor sokaklarda. Kimileri fısıldıyor karanlıkların içinden: “Bütün Kürtleri kesecek bunlar!” Öte yandan başka bir fısıltı, başka kulaklara ulaşıyor: “Kürtler Güneydoğu’yu koparıp Bağımsız Kürdistan kuracak!” Burada asıl hedef Türkiye’dir. Bu millettir. Başbakan diyor ki, “Biz bu meydanı terör yandaşlarına, vampirlere teslim etmeyeceğiz. İnadına demokrasi diyoruz, açılım diyoruz...” Açılımı diğer siyasi partililerle birlikte götürmek mümkün değil. O zaman, milletle birlikte götürmek zorunluluğu var. Ama millete anlatarak, bıkıp usanmadan açıklayarak. Hep yazdım, açılım rayına oturduğu an ne PKK ne de Öcalan’dan eser kalır. İşte Öcalan’ın da korkusu bu zaten! Basit bir hesap yapalım: DTP’ye oy verenlerin sayısı 1.8 milyon. Bunların içinde ancak 800 bini, bilinçli bir biçimde oy vermiştir DTP’ye; geri kalan 1.1 milyonsa ağasının isteği üzerine sandığa gitmiştir. Yani emir komuta zinciri içinde! Güneydoğu dışında, PKK’dan ve PKK’yı desteklediği sürece DTP ya da yerine kurulacak partiden uzak duran en az 7 milyon Kürt kökenli seçmen var. Bunlar, DTP’ye oy verebilirdi. Ama DTP’nin PKK söylemleri nedeniyle yanına bile uğramadı. Öcalan’ın en büyük korkusu, kendi yerine yeni bir önder yaratılması! “Şerafettin Elçi ve arkadaşlarını öne çıkaracaklar” diye bas bas bağırmıyor mu? Onun için bu kargaşayı, İmralı’daki odasından körüklemeyi sürdürüyor da sürdürüyor. OHAL’ miş, Sıkı Yönetim’miş, tam Öcalan’ın arayıp da bulamadığı şeyler! Onun için bu tezgaha gelmemek şart! Dede Efendi’nin unutkanlığı Ünlü bestekar Dede Efendi, unutkanlığıyla tanınırmış, çevresinde. Çok eski bi arkadaşıyla karşılaşmış bi gün yolda. Adamı tanıyor, ama ne adı ne de geçmişiyle ilgili bi şey geliyormuş aklına. Adam gelmiş gelmiş... Dede Efendi’nin boynuna sarılmış. Dede Efendi’de, ne yapsın, o da sarılmış adama. Sonra birden aklına adamı en son bi cenazede gördüğü gelmiş: “Yahu nasıl üzüldüm ailende verem hastalığı olduğunu duyunca..” “Evet...” “Siz iki kardeştiniz değil mi?” “Evet..” “Hanginiz öldü?” (Selahattin Arpacı’ya teşekürler) KARAYILAN, SEN KEMAL BURKAY’A KULAK VER! Buyrun işte, bulanık suya salınan bir olta daha. Kimi çevreler Tokat saldırısının ardında, başka tezgahlar olup olmadığını araştıra dursun, “Sayın” Öcalan, DTP kapatıldı diye zilleri takıp oynasın. Çünkü DTP kapatıldı, sokak karıştı diye hükümet açılımdan vazgeçecek sanıyor; PKK’nın ikinci adamı Tokat katliamını, dolaylı bir biçimde üstleniyor. “ Açılım gitmiş, Tokat duvarına çarpmıştır!” dendiğini söylüyor, bunun “demogoji” olduğunu vurguluyor, ardından da, bu işi merkez planlamadı, her birim tek başına eylem yapma yetkisine sahiptir gibisinden bir şeyler söylüyor. Yani tam bir laf salatası. Karayılan sen Kemal Burkay’a kulak ver asıl! İsveç’te yaşayan Kürt siyasetçi Kemal Burkay, DTP’nin kapatılmasını “antidemokratik” olarak nitelendirirken, bazı ciddi uyarılarda da bulundu. “DTP, demokratisi açılımına destek vermedi. Geçmişten dersler çıkarmak gerekiyor. Sadece başkalarını suçlamak yetmez. Kendi yaptıklarını da sorgulamaları gerek. Örneğin Emine Ayna, sorumsuzca konuştu sürekli olarak. Artık onlara ve herkese düşen sağduyulu davranmaktır. Silah kullanan PKK’dır. DTP silahların susması için çaba gösteriyordu ama hem devlet hem de PKK tarafından kuşatılmıştı. Öcalan’ın, partinin kapatılmasına üzüldüğünü sanmıyorum. O, böyle şeylere alışıktır. Zaten ‘dünya yıkılmaz, yollarına devam ederler’, diye bir açıklama yaptı. PKK’nın artık silah bırakması gerekiyor. Bu iş bu kadar basit!” Doğru söze ne denir! SEN BENİM KİM OLDUĞUMU BİLİYOR MUSUN? Avustralya’da bi havayollarına ait uçuş iptal edilir. Onun yerine konan uçuş için yolcular sıraya girerken, pek sinirli bi adam bankoya gelir: “Bu uçakla uçmak zorundayım!” Görevli, sıraya girmesini rica eder adamdan. Adam bağırır bu kez: “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” Görevli gülümseyerek, dahili anons mikrofonunu önüne çeker: “Lütfen Dikkat! Burada, 14 numaralı çıkış kapısındaki bankoda, kendisinin kim olduğunu bilmeyen bir yolcu var. Kimliği konusunda yardımcı olabilecek birinin, lütfen 14 numaralı kapıya gelmesini rica ederiz!” (Yılmaz Bey’e teşekkürler)
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|