03-16-2010, 01:17 | #1 |
Mehmet Âkif’i geç tanımak! ( D. MEhmet DOĞAN )
Geçen cuma, 12 Mart İstiklâl Marşı günü idi. İstiklâl Marşı’nın Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilişinin 89. yıldönümü vesilesi ile İstiklâl Marşı ve Mehmed Âkif’le ilgili bütün Türkiye’de çok sayıda faaliyet gerçekleştirildi. Türkiye Yazarlar Birliği de 1979 yılında başlattığı İstiklâl Marşı günlerinin 31.sini İstiklâl Marşı’nın yazıldığı Taceddin Dergâhı’nda bu sefer resmi programın bir parçası olarak gerçekleştirdi. Mehmed Âkif esasen yeryüzünde hiçbir şaire nasib olmayan bir mazhariyete sahip. İstiklâl Marşı dolayısıyla, Türkiye’de herkes Mehmed Âkif’in ismini biliyor ve hiç olmazsa bir şiirini de ya kısmen ya da tamamen ezberliyor. Elbette bu büyük bir şahsiyeti tanımak için yeterli sayılmaz. Fakat adından bu kadar çok söz edilen bir kişiyi tanıma konusunda ilgi uyandırabilir. Nitekim, son yıllarda Mehmed Âkif’i farklı çevrelerden tanımak isteyenler çıkıyor. Bu arada Mehmed Âkif’i farklı şekilde tanıtmak isteyenler de oluyor. Mehmed Âkif’in sıkı İttihatçı olduğu, müstear imzalar kullanıp bu yönünü ortaya koyduğu, Abdülhamid’in hal fetvasını yazdığı vs. şeklinde bir araştırmacı bazı çürük iddialar ortaya attı. Bu araştırmacı, adeta çift kişilikli bir Mehmed Akif portresi çiziyor. Yazının yayınlandığı dergide cevabını bir sayı sonra Sıratımüstakim üzerine ciddi bir çalışma yapmış olan Suat Mertoğlu’ndan aldı (Türk Edebiyatı, Ocak 2010). Taraf gazetesinde Halil Berktay da benzer görüşler öne sürdü (2.1.2010). Mehmed Âkif’i tanıma konusunda daha çok mübtedi seviyesinde bir kimsenin söyleyeceği şeyler söyledi ve kaynağını belirtmeden Mehmed Âkif’e bazı sözler isnad etti. (Bu yazı üzerine Asım Öz imzasıyla Özgün Duruş’ta ciddi bir değerlendirme yazısı yayınladı, 26.2.2010) Daha önce Kınalı Kuzular isimli TRT dizisinde de böyle bir şey yapılmıştı. Galiba bu dizide Mehmed Âkif’e söyletilen laflar, sanki gerçekten ona aitmiş gibi bazı odaklar tarafından yaygınlaştırılıyor, böylece 1930’larda Türkiye’de yapılan bazı din karşıtı uygulamalar Mehmed Âkif’in ağzından meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Güya Mehmed Âkif Mısır’dan döndükten sonra diyesiymiş ki, “İnsanlık da Türkiye’de, müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de, eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal’e versin!” Mehmed Âkif’in büyük bir memleket hasreti ile İstanbul’a döndüğü şüphesizdir. Bu yüzden ülkesi ile ilgili olumlu, güzel görüşler dile getirmesi olağandır. Fakat yukarıda belirtilen tarzda sözler sarf etmesi imkânsızdır. Zaten ortada belge de yoktur. Elbette Mehmed Âkif’i, fikirlerini bilmek, öğrenmek Türkiye’de yaşayan her aydın için gereklidir. Mehmed Âkif’i bilmeden 20. Yüzyıl edebiyatını, düşünce dünyasını tam manasıyla kavramak mümkün değildir. 20. yüzyılın başında onun bazı resmi konularda oynadığı rol de doğru çerçevede değerlendirilmek zorundadır. Eğer Mehmed Âkif, görüş ve düşüncelerinde bir sapmaya razı olsa idi, ülkesinden ayrılmak zorunda kalmazdı, hatta el üstünde tutulurdu. Mehmed Âkif, Cumhuriyetten sonra Türkiye’de yaşama vasatı bırakılmamış, kumda oynamaya zorlanmış bir aydın olarak Mısır’a gitmek mecburiyetinde kaldı. Türkiye’deki varlığının kendi hayatı üzerinden verilecek bir mesaja dönüştürülmesini de böylece önlemiş oldu. Mehmed Âkif’i geç tanımaya başlayanlar, onu tanıma konusunda hazır kalıp bakış açılarının yetersizliğini ancak derinlemesine tanımaya başladıktan sonra idrak edebileceklerdir. Bu ise hayli emek ve zahmet gerektirmektedir. D. Mehmet DOĞAN / VAKİT 16/03/2010
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|