03-20-2010, 14:35 | #11 |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sözümona aydınları huzuruna kabul ettiğinde ilk kez “Kürt sorunu”ndan söz etmiş. Ülkeyi yönetmek durumunda olan birinin böylesi bir yanılgı içinde olması Türkiye için büyük talihsizliktir. Çünkü, “Kürt sorunu” demek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırları içinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşların devletle, Türkler’le aralarında “sorun” olması demektir. Başbakan, böyle dediğinde gerçekten de acaba toplam nüfusun ancak 1/7’sini oluşturan Kürt kökenli vatandaşların toplam sermayenin %40’ına sahip olduğunu bilmiyor muydu? Bu “sermayedarlar”ın devletle, Türkler’le bir sorunu olduğunu kim öne sürebilir?
Devamı... Dahası, kamuda görevli ve bir bölümü üst düzeyde bulunan Kürt kökenli vatandaşlarımızın aynı görevlerde bulunan Türk kökenli vatandaşlardan ayrı sorunları mı var ki başbakan böyle konuştu? Sermayedarlar ve kamu görevlileri dışında kalan ve Türkiye’nin hemen her kent ve kasabasında yaşayan ve iş ve güçleriyle uğraşan Kürt kökenlilerin başka etnik kökenlilerden ayrı bir konumda olduğunu da kimse öne süremez. Üstelik, anayasal ve yasal alanda ne Kürt ve ne de başka etnik guruplar için hiçbir ayırım yapılmış değildir. O halde, sorun, “Kürt sorunu” değil, fakat emperyalizmin maşası “PKK terörü sorunu”dur. Başbakanın bu yaklaşımı son derece tehlikeli, ayırımcı ve kışkırtıcı bir davranıştır. Başbakan ayrıca “demokratik çözüm”den söz etmiş ve Kürt sorununun insan hakları ve özgürlükler konusundaki ilerlemeyi engellemeyeceğini söylemiş. Kiminle ve niçin “demokratik çözüm”? Terör örgütüyle mi? Her gün askerlerimizi, güvenlik görevlilerimizi, vatandaşlarımızı öldürüp duran teröristler ile mi? Böylesi teröristler ancak ve ancak devlet tarafından yok edilir ve kökleri kazınır. Hem sonra, AB ve ABD baskısıyla “uyum” adı altında yapılan ve güya insan haklarını gerçekleştirmeyi amaçlayan düzenlemeler değil midir ki bu teröristleri bu denli azdırıp şımarttı? PKK terör örgütü, emperyalizmin maşasıdır. Onunla oturup anlaşmaya kalkışmak, emperyalizmle anlaşmak, emperyalizmin Türkiye’yi parçalayıp bölmeye ve giderek yıkmaya yönelik girişimleri görmezden gelmek, hatta bunların gerçekleşmesini kolaylaştırmak demektir. Yineleyelim ki, PKK ilk ortaya çıktığı günlerde açıkladığı amaçlarını, “uyum yasaları” ve “AB’ye giden yolda reformlar” sayesinde bugün gerçekleştirmiş bulunmaktadır. Öte yandan, başbakanın huzuruna kabul edip görüştüğü ve yandaşı bir yazarın “kanaat önderi” dediği “aydın”lar, kimin nesidir, sesidir? Bunlar, yayınladıkları bildiride karşılıklı terör’e son verilmesini isteyen, barış önerisinde bulunan kişiler değil midir? Başka bir deyişle, devletin güçlerini de “terörist” olarak nitelendirenlerdir. Kaldı ki, hemen tümü de Avrupa Birliği yandaşıdırlar. Anlaşılan o ki, “aydın” kavramı için yeni bir tanım oluşturulmuş: Aydın olabilmek için PKK’yı yüreklendirmek, devletin güvenlik güçlerini teröristler ile aynı kefeye koymak, şehitlerimiz ile PKK teröristleri arasında bir ayırım yapmamak gerekiyormuş. Bir de bu konuda bir bildiri yayınlamak gerekiyor ki “aydın” oldukları tescil olunsun! Başbakan koca Türkiye’de başka “aydın” bulamadı mı ki, bunlarla toplantı yaptı? Başbakan yine “Kürt kardeşlerim” demiş ve eklemiş ki bu sözü ilk söylediğinde eleştirilmiş ama yine söyleyecekmiş. Bu ne demektir? Artık başbakan ya da izinden gidenler, bundan böyle “Gürcü kardeşlerim”, “Çerkes kardeşlerim”, “Rum kardeşlerim”, “Ermeni kardeşlerim”, “Yahudi kardeşlerim” de diyecekler demektir. Yoksa, Kürtler dışındakilerin hatırı kalır! Oysa, biz, hangi etnik kökenden olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarını “Türk” olarak biliyorduk, tanıyorduk. Bu ayırımcılık neden? Kıbrıs elden gitti gidecek. Yoksa sıra şimdi Güneydoğuya mı geldi? Yeniden Anadolu Ve Rumeli Müdafaai Hukuk |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
anayasa, demokrasi, osman can |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|