AK Gençliğin Buluşma Noktası
Araştırmalar Araştırılmış yada araştırılmasını istediğiniz konular buraya.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 04-05-2010, 11:23   #1
Kullanıcı Adı
romakudüs
Thumbs up Her Bişeyin Kısa Tarihi:D:D
ALKIŞIN KISA TARİHİ

Elleri birbirine vurarak şak şak şeklinde çıkartılan seslerle duyguları ifade etmek anlamına gelen alkış, ülkemizde de özellikle son yıllarda oldukça tercih edilen bir tezahürat yöntemidir. Öyle ki, cenaze merasimlerinde bile yapılır olmuştur.

Dünyada ilk kez kim kimi alkışladı bilemiyoruz, fakat alkışın ülkemize Tanzimatla beraber girdiğini biliyoruz. Ondan önce tezahurat sözle yapılırdı elleri birbirine çarpıştıran yoktu.

Osmanlı Devletinde padişahların ve devlet erkanının katıldığı bazı törenlerde, padişahlar halk tarafından alkışlanır ve " Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var!" sloganları atılarak padişaha dünyanın ve makamların geçici olduğu hatırlatılırdı.

Ülkemizde ilk defa bu törenlerle başlayan alkışlama olayı o gün bugündür süregelmekte ve eller şakada şakada şaklatılmaya devam etmektedir.

 

romakudüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 04-05-2010, 11:32   #2
Kullanıcı Adı
Seyyah
Standart
Teşekkürler, bir şey daha öğrendik
Seyyah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2010, 11:38   #3
Kullanıcı Adı
romakudüs
Standart BANKANIN KISA TARİHİ
Günümüzde genellikle hortumlanmalarıyla aklımızda kalan bankacılık, insanların paralarını kendilerinden başka bir yere emanet etme olayının ilk adımıdır.

Yapılan araştırmalara göre, paranın henüz para etmediği dönemlerde, tüccarların birbirlerine verdikleri senetler ve talep ettikleri kredilerle ilk bankacılık işlemleri gerçekleşmiştir. İlk ticari itibar belgelerinin kullanılmaya başlandığı Mezopotamya'da, özellikle milattan önce beşinci ve altıncı yüzyılarda arazi ipoteği ve kefalet karşılığı kredi işlemleri yapılmıştır. O devir halkının tapınaklara hediye ettiği mallar, bugünkü kredi sisteminin kaynağını oluşturur. Tapınak görevlilerinin halka ödünç mal vermesi üzerine tapınaklar en güvenilir para saklama yerleri olarak kabul edildi ve böylece bankacılık sistemi yavaş yavaş doğmaya başladı.

Paranın bir takas aracı olarak kullanılması üzerine uluslararası ya da şehirler arası para alış verişi yapan bankerler ortaya çıktı. Bu bankerler müşterilerinden topladıkları mevduatı,talebi olanlara kredi olarak borç verme işine giriştiler.

İtalyancada "masa, tezgah" anlamına gelen bankanın ilk örnekleri Eski Yunan ve Eski Roma'da görülmektedir. İtalya sokaklarında banklara oturup, önlerine koydukları masalarda para alışverişi yapan kişilere on ikinci yüzyılda "banchiero" yani banker adı verilirdi.

İslamiyette ve hristiyanlıkta haram kılınmış olan faiz sebebiyle, bu dinlerin hakim olduğu bölgelerde pek varlık gösteremeyen bankacılık Musevilerin işine yaradı ve banka sisteminde bir numara olmanın yolunu açtı. Günümüz bankacılığı ise 1157 yılında Venedik bankasının kurulmasıyla başladı. Daha sonra 1408 yılında Cenova bankasının kurulmasıyla yerini sağlamlaştırdı.

On dokuzuncu yüzyılda ticaret sermayesinin gelişimi ve sanayi devrimi banka sistemini büyük bir hızla geliştirdi, bankaları parasal ilişkilerin odaklaştığı en önemli mali kurumlardan biri haline getirdi. Yine bu yüzyılda uluslararası ilişkileri hızlandırırken bankacılık da interneyşınıl bir nitelik kazanmış, kasaları paradan geçilmemmiştir.
romakudüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2010, 11:53   #4
Kullanıcı Adı
romakudüs
Standart BAYRAĞIN KISA TARİHİ
Şimdi burada bayrağı ilk şunlar bulmuş, bunlar bulmuş demeyi bizde isterdik. Fakat tarihi araştırmalar ilk bayrağın hangi millet tarafından bulunduğunu ortaya koyamıyor. Ama yapılan araştırmalardan az çok elde edilen bilgilere göre, ilk bayrağı kullananların İranlılar, Mısırlılar, Yahudiler ve Çinliler olduğu sanılıyor. Fakat Hicretten 2818 yıl önce ilk bayrağın Müslümanlar tarafından kullanıldığına dair tarihi kayıtlar bulunmaktadır. Ayrıca Büyük İskender'in Dara ile yaptığı savaşlarda, gönderlere büyük bayraklar çektiğide bilinmektedir.

Aslı mızrak anlamına gelen "batrak" sözü zamanla bayrağa dönüşmüş ve öyle telaffuz edilmeye başlanmıştır.

Eski Türkler savaş meydanlarında mızrakların ucuna "kutaş" adını veridikleri bezlerden asarlardı. Bazende kırmızı bez yerine "yak" adını verdikleri yaban öküzü kuyruğu takarlardı.

Araplar kullandıkları bayrakların küçüklerine "liva" büyülerine ise "urayet" adını verdiler. İlhanlılar beyaz bayrak, Selçuklular hem siyah hem beyaz bayrak, İranlılar güneşli ve aslanlı bayraklar kullanmış, Timur ise ejderli bayrağı tercih etmiştir.

Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Bey zamanında ise devleti temsil eden tek renkli ve tek şekilli bir bayrak yoktu. Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyasettin Mesut tarafından Osman Gazi'ye egemenlik alameti olarak gönderilenler arasında birde beyaz bayrak vardı ve Türk akınlarında ordunun başında bu bayrak dalgalanırdı. Beyaz bayrak gönderilmeden önce Osman Gazi savaş bayrağı olarak kırmızı bayrağı seçmiştir.

Türk bayrağında ayla beraber yıldızında kullanılması on sekizinci yüzyılın sonlarında ve Üçüncü Selim döneminde görülür. Bugünkü kırmızı, beş köşeli ay yıldızlı bayrağa doğru ilk adım İkinci Mahmut zamanında atıldı.

Daha sonra bayrağımıza kesin şeklini verip buna resmiyet kazandırmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1936 yılında bir kanun çıkardı ve 1937 yılında bu kanunun uygulanma şeklini tespit eden Türk bayrağı nizamnamesinin yayınlanmasıyla ay yıldızlı bayrağımız bugünkü şeklini aldı.
romakudüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2010, 12:10   #5
Kullanıcı Adı
romakudüs
Standart ÇAYIN KISA TARİHİ
Tam beşbin yıl yaşında olan bir içecektir çay. Artık insanlar üzerinde ne derece tiryakilik oluşturduğunu bu zamanı göz önünde bulundurarak siz hesap edin. Heleki sabah bir bardak çay içmeden güne başlayamayan bir millet olarak bizim düşkünlüğümüzü göz önüne alırsak keşfine neden olan çinlilere teşekkürü bir borç bilmemiz lazımdır

On işten dokuzunda parmağı bulunan Çinliler çayı ilk kez demleyen kişilerdir. Çin İmparatoru Shen Nung, tıp bilimine çok meyilli bir insanmış ve sıcak su içmenin sağlığa yararlı olduğunu halkına anlatıp dururmuş. Bir gün suyu kaynattığında artık nerden uçtuyasa bir tane yaprak uça uça gelip suyun içine düşmüş. Sıcak suda haşlanan yapraklar suya çok farklı bir lezzet salmış ve bunu içen Shen Nung, "Hmm. En cüzel çay douş çay." dememeiş ama çay tiryakiliğininde temellerini atıp, kurdelesini kesmiş.

Bir rivayete göre ise, ki bu tam bir korku film senaryosu gibidir, Budist bir keşiş olan Bodidharma isimli şahıs, Uykularını Buda' ya adayarak tam yedi yıl uyumamış. Bir gece oturduğu yerde içi geçince kendine sinirlenip göz kapaklarını kesmiş ve toprağa gömünce bu kapaklardan çay bitmiş. Çaydan tiksindirmek gibi olmasın ama rivayet böyle. İçerken aklınıza gelirse aldırmayın, için gitsin.

Dünyada en çok tüketilen içecek unvanını elinden hiç bırakmayan çayın çeşitlerinin bizde de haddi hesabı yoktur. Nane, kekik, adaçayı, ıhlamur, rezene mezene gibi bir yığın çay çeşidi vardır ama çay dendiğinde akla ilk gelen hergün içtiğimiz, çay yaprağından demlenmiş ve ince belli cam bardaktan içilen Karadeniz çayıdır.

Çayın renginin, kokusunun, dem kıvamının tam da olması gereken lezzette olduğunu anlatan " tavşankanı" tabiri de Karadeniz' de yetiştirilen çaylardan çıkmış, kanından bahsedilen tavşandan henüz bir haber çıkmamıştır.


DEVAMI GELECEK....
romakudüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2010, 14:57   #6
Kullanıcı Adı
romakudüs
Standart ÇİKOLATANIN KISA TARİHİ
Çocukların bayıla bayıla yedikleri, büyüklerin yiye yiye bayıldıkları, diğer başka hiçbir tatlı çeşidine benzemeyen bu çok orjinal şekerleme tam 4000 yıl yaşındadır. Öyle "Gidiyorum bakkaldan alıyorum." şeklinde başlamış bir olay değildir yani.

Çikolatanın ana hammaddesi kakao çekirdeğidir. Kakao çekirdeği ise taa Azteklere kadar dayanır. Ve ozamanlar alışverişlerde para yerine kullanılacak kadar büyük bir öneme sahiptir.

Öyle kki Aztekler işin suyunu çıkarıp "Ek Chuak" adını verdikleri siyah suratlı, uzun burunlu bir heykel yapıp kakao tanrısı diye ona tapıyorlardı. Çikolatanın ilk hali elbetteki katı ve paketlenmiş biçimde değildi. Daha çok şurup şeklinde tüketiliyordu.

Arkeologların Honduras'ın Ulua vadisinde bulunan küçük bir köyün kalıntıları üzerinde yaptıkları araştırmalarda bulunan eski kap kacakların ilk özgün çikolata meşrubatı olan "xocoalt"'ın yapımında kullanıldığı ortaya çıkmış ve bu köy çikolatanın doğduğu köy olarak anılmıştır.

Çikolatanın Avrupaya gelişi 1502 yılına denk gelir. Kristof Kolomb ve ekibi Aztek ülkesine vardıklarında ilk defa beyaz adam gören Aztekler onlara sıvı çikolata ikram ederler. Kakao tohumlarının ticari potansiyelini ilk gören kişi ise, İspanyol kaşif Hernando Cortes olmuştur.

Meksikayı keşfi sırasında Cortes, Aztek Kızılderililerinin kakao tohumlarıyla sıcak içecek anlamına gelen "Chocolat" adlı bir içecek hazırlayıp içtiklerini gördü. Meksika'nın Cortes tarafından istila edilmesinden bir yıl sonra kakao çekirdekleri gemilerle İspanya'ya gönderildi. 1800'lü yıllarda da İspanyol sosyetesi arasında ün yaparak Avrupa'da yayılmaya başladı. Bu dönemde çikolatayı sadece yüksek sınıf tüketebiliyordu. Çikolata bir dönem bilim adamları tarafından pek çok hastalığın tedavisinde kullanıldı. Sanayi devriminin ardından çikolatada seri üretime geçildi ve çikolata pahalı bir besin olmaktan çıkıp herkesin mali gücünün yetebileceği bir lezzet haline geldi.

1876 yılında İsviçre'de Daniel Peter ilk sütlü çikolatsyı keşfetti. Ve buluş, dünyanın en büyük firmalarından Nestle tarafından satın alındı.

Türk insanı ise, çikolata ile Osmanlı zamanında saray çevresinde, içecek olarak tanıştı. Tablet şeklinde yurt dışından getirilen çikolata, saray ve çevresinin en gözde içeceklerinden oldu. Türkiye'de çikolatanın yaygınlaşması Atatürk'ün isteğiyle gerçekleşti.

Ülkemize gelen yabancılar, alıştıkları yiyecek ve içecekleri, Türkiye'de bulmak istiyorlardı. Bunun üzerine Atatürk, Avusturya ve İsviçre'den çikolatalar getirtti. Türkiye'nin yabancı çikolata ile tanışmasının ardından küçük çikolata atölyeleri kurulmaya başlandı. Daha sonra bu atölyeler yerlerini fabrikalara bıraktı.
romakudüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2010, 15:08   #7
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
Türkiye'de çikolatanın yaygınlaşması Atatürk'ün isteğiyle gerçekleşti.

Bu yönden de minnettarız kendilerine.

Çok manidar çalışma olmuş teşekkürler kardeş.
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2010, 15:14   #8
Kullanıcı Adı
romakudüs
Standart FUTBOLUN KISA TARİHİ
İnsanoğlunun yerde yuvarlak birşey görünce ceketi çıkarıp, mahalle maçı yapma arzusu çok eskilere dayanır. Ve tabi ki on işten dokuzu gibi bu işde gider Mısırlılara dayanır.

Piramitlerin duvarlarında bulunan, ayaklarıyla top oynayan insan resimleri futbolun başlangıç tarihi ile ilgili ilk belgelerdir ve bu belgelerden anlaşıldığı üzere tarihte topun peşinde koşan ilk insanlar Mısırlılardır. Hatta kendileri oynama aşkıyla toplarını öyle bir sağlam yapmışlardır ki, bu yedibuçuk santim çapındaki deri ve keten toplar 2500 yıl önceden günümüze kadar ulaşmış ve müzelerdeki yerini almıştır. Homeros'un eseri olan Odise'de top oyunlarından bahserilir. Çinliler hiç boş dururmu, onlarda milattan önce 2500 yıllarında, yere diktikleri iki sopa arasından tekmeledikleri topu geçirmeye çalışmak suretiyle futbol oynamışlardır ve bir iki şut çekmişlerdir.

Futbolun Orta Asya'da da kızlı erkeli karışık takımlar halinde sahaya çıkıp, topa elle dokunmadan sadece ayak ve kafayla oynandığı tarihi kaynaklarda geçmektedir. İçlerinde Kaşgarlı Mahmut da olmak üzere birçok tarihçi kitaplarında, Türklerin "TEPÜK" isimli bir oyun oynadıklarından bahseder. Uzun yıllar öncesinden top tepükleyen Türkler günümüzde formlarından pek bir şey kaybetmemiştirler.

Futbol neredeyse bütün medeniyetlerde benzer biçimlerde oynandıktan sonra bugünkü oynanış şeklini on yedinci yüzyılda İngiltere'de almıştır. Futbolun ülkemize gelişi, Osmanlı İmparatorluğunun belli başlı ticaret limalarındaki şehirlere yerleşen İngilizlerin marifetiyle olmuştur. İlk maçların oynandığı yerler İstanbul, İzmir, Selanik'tir. Osmanlı topraklarındaki ilk futbol karşılaşması da 1875 yılında Selanik'te gerçekleşmiştir. İstanbul'daki ilk maçlar ise 1895 yılında Kadıköy ve Moda'da yapılmıştır. Daha sonra takımların sayısı hızla artmış ve iş spor toto ve loto ya kadar dökülmüştür.
romakudüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2010, 15:14   #9
Kullanıcı Adı
romakudüs
Standart
Alıntı:
Ukbâ Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Türkiye'de çikolatanın yaygınlaşması Atatürk'ün isteğiyle gerçekleşti.

Bu yönden de minnettarız kendilerine.

Çok manidar çalışma olmuş teşekkürler kardeş.
Rica ederim nedemek
romakudüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2010, 15:51   #10
Kullanıcı Adı
Neşe
Standart
bu faydalı paylaşımlarınızdan dolayı teşekkür ederim...
Neşe isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi