Üstadla Nazım Hikmet’in bir arada bulunduğu meclisler olmuştur ve bu meclislerde de atışmadan öte Üstadın fikriyatıyla Nazım'ı alt ettiğini görürüz hep. İlk olarak Bahriye mektebinde bir karşılaşma var. Üstadın Kafa Kağıdı isimli eserinde ilgili mevzu şöyle anlatılmaktadır:
Mektepte ismim, şair aşağı, şair yukarı... Bir de «Nihal» isimli tek nüshalık bir dergi çıkarıyorum.
Bizden iki sınıf ileride olan Nazım Hikmet de aynı şekilde tek nüsha, el yazması bir derginin başında... Bize rakip...
O zamanki kafasiyle:
«Ben de müridinim işte Mevlâna!»
Gibilerden şiirler yazıyor. «Beni Stalin yarattı!» diyeceği günlere henüz 30 -35 yıl uzaktadır.
*
- Bir akşam Mistik Şair, Rasim Us'a teklifte bulunuyor:
- Gel seninle hapishaneye kadar gidip Nâzım Hikmet'i ziyaret edelim!
- Vakit geç... Bırakmazlar...
- Gazeteci olduğumuzu söyler, kim olduğumuzu belirtir, girer ve görürüz.
Gittiler, hürmetle karşılandılar ve tel örgünün arkasında Nâzımla karşılaştılar:
- Nâzım, dedi Mistik Şair; benim rejimim olsaydı seni asardım ve bu, adaletin ta kendisi olurdu. Fakat hiçliğin rejiminden gördüğün mesnetsiz zulmü asla kabul edemeyeceğim için seni görmeye geldim!
Nâzım Hikmet, parmakları bir maymun kavrayışiyle tel örgünün deliklerinde, çivit rengi gözleri yaş dolu, şu cevabı verdi:
- Benim rejimim de olsa, ben de seni asardım. Ama inanmış olmanın haysiyetini ve sanatta "eski"nin en yükseği olmandaki değeri inkâr etmezdim.
Babıali'den
- Dünkü Üstad'ı anma programında, Mehmet Niyazi'den dinlediğim, Üstad ve nazım arasında geçen bir olayı, hafızamda kaldığı kadarı ile sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir edebiyat toplantısı sırasında Nazım sahnede şiir okur ve akabinde oturan topluluk içinde bulunan Üstad'ı sahneye davet eder ve Üstad'a şöyle bir teklifte bulunur:
-Birtane ben kendi şiirimden okuyayım, bir tane de sen kendi şiirinden oku.
Üstad kendi şiirini okumayı pek doğru bulmadığını söyler ve Nazım'ı kendi silahı ile vurmanın tadını hissedercesine teklife teklif ile karşılık verir:
-Ben senin şiirinden bir tane okuyayım sen de benimkilerden bi tane oku
Nazım bu teklifi kabul eder ve başlar Üstad'ın 'Ölünün Odası' şiirini kendine has üslubu ile okumaya. Şiir biter salonda bir alkış patlar. Sıra Üstad'a gelmiştir. Üstad nazımın sonu 'in-çık, çık-in" şeklinde biten şiirini düz bir şekilde okur ve bitirir. Salonda derin sessizlik....
Üstad nükteyi patlatır, noktayı koyar;
-Bak nazım! Benim gibi adam senin şiirini okuyor da yine de bişey olmuyor.
- Nihayet Nazım'a bir gün dedim ki: -Peyami ve bir iki üniversite profesörü de vardı-
-"Gel seninle bir gece adamakıllı nefs muhasebesine girişelim... "
-Ne diye efendim? Ne lüzum var buna? diye karşılık verdi.
-Yahu, dedim; İnsan inandığı şeyde bile gizli bir (antitez) muhafaza eder, bir şüphe. Gel konuş, ne korkuyorsun?
Geldi. Sabaha kadar konuşuldu. Gün ışıldadı, mavi bir pudra dökülmüş gibi camlarda ilk ışıklar. Birden kalktı ayağa:
-Ben daha fazla aranızda duramam, şahsiyetimi kaybediyorum! dedi.
Peyami de, "Yuuha" diye bağırdı arkasından... Çıktı gitti. Yani bir adam ki, hakikati teslimden korkuyor ve kaçıyor. Hiç olmazsa hakikat benimkidir de ve dayat! Çok enteresan bir psikoloji. Bütün bunlar ilk muvaffakiyetlerini sahte tılsıma borçlular.
(Türkiye ve Komünizm'den)
- Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Ramazan ayında arabayla gidiyorlarmış.
Tabi Necip Fazıl oruç ama Nazım Hikmet değil.
Nazım Hikmet Necip Fazıl ile dalga geçmek için yolun kenarındaki zayıf bir ineği işaret ederek Necip Fazıl'a demiş ki:
-'Şunun haline bak, oruç tutmaktan ne hale gelmiş'?
Tabii Üstad altta kalır mı, hemen cevab...ı yapıştırmış:
-'Nazım sen bilmiyor musun, hayvanlar oruç tutmaz...'