Gören gözlere nedir ki Âlâ ?-Saliha Sultan | Milat
Lise yıllarındaydım. Doksanların başıydı. Turgut Özal’ın TRT televizyonunun ekranlarında elinde o meşhur dolmakalemiyle her hafta bizlere bir bir icraatlarını anlattığı günlerdi. Mağazalar Amerikan bayrağı baskılı ihraç malı tişörtler, kotlar, timbırlenk ayakkabılarla ağzına kadar doluydu. Başımıza şapkalarımızı takıp, kotlarımızı çekip, holuvud filimlerinde gördüğümüz gençler gibi köşe başlarında bir elimiz arka cebimizde amaçsız dikiliyorduk. Erkekler yoldan geçen kotlu kızların arkasından ua, uaa, liii kupır diye sesleniyordu. McDanılslarda bir kağıda sarılmış hamburger yemek, ellerimizle ketçaplara, mayonezlere batırıp patates kızartması yemek Sultanahmette köfte yemekten daha havalı birşeydi ithalat ürünü biz gençler için. Derken nasıl oldu bilmiyorum. Yani bir gün önce de aklı bir çok şeye eren, yaşıtlarımın aksine İstanbul’un altını üstüne getiren, koltuk altında fransız devrimini, analitik psikolojiyi anlatan kitaplar taşıyan bir genç kız olarak ertesi gün örtünüverdim. Dolabımda kotlarım, kitaplığımda batıyı anlatan kitaplarım, sırt çantama takılı hippi rozetlerimle başka bir dünyayla yüzyüze geliverdim bir anda. İçimde tarifi imkansız bir gizlenme arzusu, bir vakitler sadece korktuğum Allah’a gönlümden dolup taşan bir sevgiyle, İstanbul’un bir varoşunda; çalışmaktan, yoksulluktan, hayallerinden ve dünyadan usanmış insanlarla dolu mahallemizde arafta bir yerde ne yapacağımı bilmez bir halde kalıverdim. Ta ki, mahallemizde yaşadığını bildiğim, fakat düğünlerde, derneklerde hiç görmediğim, penceremizin önünden arada sırada sessiz adımlarla geçip gittiğini gördüğüm Gülcan ablanın evine o vakitler tesadüf diye düşündüğüm, şimdi tevafuk olduğunu iyi bildiğim bir hadiseyle ayak basana kadar.Ne güzel bir ablaydı Gülcan Abla. Allah aşkıyla dolu nemli sesinden öğrendiğim bütün dini bilgileri saatlerce dinlemelere doyamazdım. Siyah örtüsüyle donattığı başı ve sıradan roba elbisesiyle kuşattığı gövdesiyle, oturuşu ve kalkışındaki ağırlıkla, gözlerinin altında gece namazlarından kalan ve yüzüne vakur bir ifade veren gözaltı morluklarıyla; pop yıldızlarından, tvlerde boy gösteren güzellik kraliçelerinden, moda giysileriyle sokaklarda podyumlarda yürür gibi yürüyen bütün kadınların hepsinden daha güzel ve örnek alınacak bir kadındı benim için. Sevgisini kaybetmemek, müslüman ahlakıyla örülü hayatından çıkıp gitmemek için gece gündüz deli gibi okur, gün geçtikçe gözaltımda oluşan morluklarla aynaların karşısında gururlanırdım.Yani gözaltı morluklarımız gururumuzdu o vakitler. Fotoğraflarımızda fondotönlerle, kapatıcılarla değil nurumuzla parlardı yüzümüz. Âlâ gibi kapitalist dergilerimiz değil, mahallelerimizde peşinden koşup, örnek aldığımız ablalarımız vardı bizim. Kombineleri bilmez, dolaplarımızda bir bayramlık, bir günlük, bir misafirlik giysilerimizle övünürdük. İki düğünde üst üste aynı elbiseyi giymekten yerinmez, ayakkabılarımızın rengi başörtümüzle uymadığında komplekslere girmezdik. Semt pazarından aldığımız çantalarımızın markasını umursamaz, içinde taşıdığımız mealler, ilmihallerle yarışırdık birbirimizle. Sessiz sedasız gittiğimiz Ali Bulaç, İsmet Özel söyleşilerinde bakışlarımızın üstümüze çevrilmesini beklemez, zihnimizi kurcalayan sorularımızla pür dikkat dinlerdik ağabeylerimizi.Aynaların karşısında saatlerce eğleşip, maddi güzelliklerle yaşamak değildi tarzımız. En güzel olanın rahmetine ulaşmaktı bütün çabamız. Şimdi bakıyorum yürüdüğüm yollarda, şallarını gelişini güzel başına dolamış, geniş kemerleriyle dış giysilerini beline sarmış, marka çantalarını ellerinde altın tepside taşır gibi tutan, sivri topuklu çizmeleriyle bastığı yerleri inleterek yürüyen genç kızlarımıza… Ve bakıyorum az sonra bir derginin kapağına poz verecek gibi özenle yapılmış makyajlarına, kat kat kapatıcılarla yüzünün nuru gizlenmiş suratlarına…Gözlerine bakıyorum sonra. Mahallemizdeki Gülcan ablayı, kovuldukları üniversite kapılarına kendilerini zincirleyen o mahsun kızların gözyaşlarını, gece uykularını ilmihallere, meallere feda etmiş bir neslin gözaltı morluklarını arıyorum… Bulduğumun boynuna sarılacağım, yollarda gezerken kaybettiklerimize bir bir ağlayacağım…
|