AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 02-03-2012, 19:43   #1
Kullanıcı Adı
milletinadami
Standart Rafizilerin Vahdetçi Ataları--Abdulhamid Denge...
Vahdetçilerin Rafizi ataları


Besmele ve duadan sonra...
Müslümanlar bilin ve uyanık olun,bu taife-i kızılbaş ki reisleri Erdeboğlu İsmaildir, (Şah İsmail) Peygamberimiz Aleyhi ٍٍSalatu vesselamın şeriat ve sünnetini ve Din-i islam ve ilmi dini ve Kuranı Kerimi tahrif edilmiş olarak kabul ettikleri ve dahi Allahu teala’nın haram kıldığı günahları helaldir dedikleri ve hafife aldıkları ve kuranı kerimi, mushafları ve İslam kitablarını tahkir ettikleri ve toplatıp yaktıkları ve ulemaya ve evliyaya ihanet edip,mescidleri yaktıkları ve Şah ismaili ilah yerine koyup secde ettikleri ve dahi hazreti Ebubekir(r.a) ve hazreti Ömer (r.a.)e söğüp hilafetlerini inkar ettikleri ve dahi peygamberimizin hanımı Aişe anamıza (r.anha) hakaret ettikleri ve peygamberimizin şeriatını kaldırmak kasdında oldukları ve bunlar gibi şeriata muhalif halleri ve fiilleri bu fakir katında ve bütün ulema yanında malum olduğu sebepten biz dahi şeriatın hükmü ve kitaplarımızın nakli ile fetva verdik ki.....
Zikrolunan taife (Şia) kafir ve mülhiddirler ve dahi her kimse ki onlara meyledip onların batıl dinlerine razı ve yardımcı olsalar,onlar dahi kafir ve mülhiddirler,bunları kırıp cemaatlerini dağıtmak bütün Müslümanlara vacip ve farzdır. Müslümanlardan ölenler şehit ve cenneti a-ladadır ve onlardan ölenler hor ve hakir olarak cehennemin dibindedir. Bunların hali kafirlerin hallerinden kötü ve şiddetlidir. Zira bunların kestikleri ve soydukları murdar ve nikâhları batıldır. Malları ve kadınları ganimettir.Bunların tövbelerine dahi itibar olunmayıp katledile.
Kaynak, EL-MÜFTİ HAMZA EL-FAKİR EŞŞEHİR Bİ-SARI GÜRBÜZ... TOPKAPI SARAYI MÜZESİ ARŞİVİ...
Okuduğumuz Osmanlı alimlerine ait olan bu fetva,günümüzde karşılaştığımız malum taifenin atalarından ve ilk fikir babalarından olan Şah İsmail ve sapkın mezhebi hakkında yazılmıştır.
Fetvada ki şiddet ve sert uslup sizi ilk başta taaccübe sevkedebilir ama bahsedilen taifenin sapkınlığı ve giriştiği katliamları tahkik edersek belki fetvanın içeriğine olan mutabakat pekişecektir.
Şu an içerisinde yaşadığımız coğrafya ve İslam coğrafyasının genelinde Ehli Sünnet vel cemaat mezhebi mensublarının ezici üstünlüğü muhakkak ki tepeden inme bir nimet değildir.
Bu uğurda yüzbinlerce insan can vermiş, zürriyetimize muta soyunun karışmasını önlemek ve Rasulullaha olan düşmanlığın kökünü kazımak amacı ile ellerinden geleni yapan isimsiz kahramanların büyük bir çabası söz konusu olmuştur.
Bu hususta ki en büyük çaba ve sonunda kazanılan zafer Yavuz Sultan Selim Han hazretlerine ve emrindeki mücahidlere aittir.
Çaldıran zaferi 23 Ağustos 1514 (2 Recep 920) yılında Allahu Teala’dan büyük bir nimet halinde biz Müslümanlara hediye edilmiştir.
Bu savaş sonunda İran’ın gözü dönmüş katillerden oluşan ordusu dağıtılmış,Şah İsmail’in yenilmezlik unvanı yıkılmış,İran kendi sapkın mezhebini dışarıya ihraç etmekten men olunmuş ve Anadolu’da yaşanan Şia katliamlarına gereken cevap verilmiştir.
Bu muzafferiyeti müteakip Siî ordugahi, bütün hazineleri, Sah'in ve ümerasinin zevceleri ile birlikte Osmanlilarin eline geçer. Çok çetin geçtigi anlasilan Çaldiran Savasi'nda, her iki taraftan da pek çok insan ölmüstü. Savasi müteakip Çaldiran sahrasinda iki gün divân kurduran Sultan Selim, Muhyî Çelebi'nin bildirdigine göre, sehid düsenlerin nâmina bir kabir yaptirip üstüne ölüm tarihlerini bildiren amûd (direk) diktirmistir.
Çaldiran Zaferi, İran ve Şia tehdidine bir son vermekle kalmamış ayni zamanda Güney Anadolu ile Ortadogu'nun anahtarlarini da Yavuz'a takdim etmisti
Bu savaşa sebep olan meşhur İran seferinde Sultan Selim’in Şah İsmail bedbahtına yazmış olduğu mektuptan bir kaç kesit tarihe geçmiş ve biz Osmanlı torunlarına ibret teşkil etmektedir:
“Davete icabet edip uzun yolları kat ile memleketine girdik; fakat sen meydanda görünmüyorsun. Padişahların ellerindeki memleket onların nikahlısı gibidir; erkek ve yiğit olanlar kendisinden başkasının ona elini dokundurtmazlar; halbuki bunca gündür askerimle memlektine girip yürüyorum, hala senden bir haber yok. Seni korkutmamak için askerimden 40.000 kişiyi ayırıp Sivas ile Kayseri arasında bıraktım; hasma mürüvvet ancak bu kadar olur. Bundan sonra da saklanıp gözükmezsen erkeklik sana haramdır, miğfer yerine yaşmak ve zırh yerine çarşaf ihtiyar eyleyip serdarlık ve şahlık sevdasından vazgeçesin.”
Diğer bir mektubu:
“Bilesin ve âgah olasin ki, ilahî hükümlerden yüz çevirenlerin, dini ve seriati yikmaya çalisanlarin bu hareketlerine, bütün Müslümanlarin ve bu arada adalet sever hükümdarlarin, kudretleri nisbetinde mani olmalari farzdir. Bunu söylemekten maksadimiz sudur: Tekke kösesinden hâkimiyete yükselen sen, bu yolda yürüdün, Müslümanlarin memleketlerine saldirdin, sefkat ve utanmayi bir tarafa atarak zulüm kapilarini açtin, günahsiz Müslümanlari incittin, fitne ve fesadi kendin için temel prensip olarak kabul ettin, "umur-i padisahî ve ahkâm-i sehinsâhiyi muktezay-i heva-yi nefs ve ragbet-i tabiiyeye uydurup kuyud-i seriati hakk"ettin. Ibâhe-i muharreme ve irakat-i dima-i mükerreme, ve mescidleri yikma, türbe ve mezarlari yakma, ulemâ ile Peygamber neslinden gelmis olan seyyidlere ihânet "ve ilka-i mesâhif-i kerime der kazurat ve sebb-i Seyheyn-i Kerimeyn" gibi isler, senin kötü hallerinden bir kaçidir. Dillerde dolasmakta olan bunlar ve bunlara benzer hareketlerinden dolayi ulemâ kesin delillere dayanarak senin küfür ve irtidadina, senin ve sana tabi olanlarin öldürülmelerinin vâcib olduguna; mal ve riziklarinizin yagma, kadin ve çocuklarinizin esir edilmesinin mübah olduguna ittifakla karar vermislerdir. Bu durum karsisinda ben, Allah'in emirlerini yerine getirmek, zulüm görenlere yardim etmek ve "merasim-i nâmus-i pâdisâhî için " ipekli elbiselerimi çikardim, zirh giydim, kiliç kusandim, ata bindim ve Safer ayinin basinda Anadolu yakasina geçtim. Maksadim, Allah'in inayetiyle senin padisahligini yok etmek ve böylece âcizler üzerinden zulmünü ve fesâdini kaldirmaktir. Ancak, kiliçtan önce sana, Sünnet-i Seniyye icâbi Islâmiyeti teklif ederim. Eger yaptiklarina pisman olup can ve gönülden istigfar eder ve aldigin kaleleri geri verirsen, tarafimizdan dostluktan baska bir sey görmezsin. Fakat kötü hallerine devam ettigin takdirde "zulmet-i zulümden" simsiyah yaptigin yerleri nura kavusturmak ve senin elinden almak üzere insallah yakinda gelecegim. Takdir ne ise öyle olacaktir. Selâm, hidâyete tabi olanlaradir. (Safer 920)”


Şia’nın Anadolu’da izlediği faaliyetler ile alakalı önemli belgelerden biri de şu ifadelerdir:
“Rafızilik ve Kızılbaşlığın Osmanlı İmparatorluğunda içtimai tesanüd ve emniyeti sarsan bir itikad ve iman mübalatsızlığı, ehl-i sünnet halk kütlelerinin ibadet ve sükununu ihlal eden ta’n u dahl, şakîlik ve katillik gibi tezahürleri yanında; doğrudan doğruya İran’dan gönderilen veya memur edilen “halife” namındaki Kızılbaş misyonerlerin halk kütlelerini dalalete sevk etmeleri, kütle halinde İran’a hicretleri temin etmeleri; “nezir” ve “sadaka” namıyla toplanan paraların gayet gizli ve muntazam bir teşkilat vasıtasıyla İran’a götürülmesi gibi devri için bir nevi beşinci kol ve vatan hıyaneti vakalarının merkeze intikal edip takipleri için ısdar edilen hükümlerin kesafeti bizi, Osmanlı-Safevi muhasamatının asırlar boyunca devam eden mühim bir amili, Osmanlı İmparatorluğunun dâhili emniyet ve sükunu temin yolunda sarf ettiği mesainin kesreti üzerinde durmağa sevk ediyor”.(1)

Osmanlı devleti defalarca İran ve Şia tehdidi ile savaşmış ve birçok antlaşma imzalanmıştır.
Bu antlaşmalardan biri olan İstanbul Antlaşması(1590)’nın ilk maddesi Osmanlıların Sahabe efendilerimize olan bağlılıklarının ve bu Ehli Sünnet hassasiyetlerinin bir örneği olarak dikkat çekicidir:
Hz. Peygamber’in ashabı ve halifeleri hakkında sebb-ü şetmin men’i; Şah Tahmasb zamanında olduğu gibi teberrailiğin lağvedilip hiç kimseye ve hususiyle İran Sünnilerine nefret telkin olunmaması”dır.(2)
Ayrıca bu sözde Ehli Beyt(!) okulunun(!) atalarının tarihe geçen sapkın halleri gene dikkat çekicidir:
Haydar’ın bir oğlu dahi zahir oldu, İsmail adlı; müridleri ana tabi oldular. O kadar ki cemi memlekette olan müridleri birbirleriyle buluşunca “Selamün Aleyküm” diyecek yerde “Şah!” derlerdi. Rum vilayetinde olan (Anadolu’daki) müridlerine sünnet ehli: “Bunca zahmet çekip Erdebil’e varacağınıza Mekke’ye varsanız. Hz. Rasulü ziyaret etseniz daha iyi olmaz mı?” derlerdi. Sufiler de “Biz diriye varırız, ölüye varmayız” cevabını verirlerdi”.(3)
İranlılar ele geçirdikleri memleketlerde yaşayan Sünni halka akla gelmeyen zulümlerde bulunur,cami ve türbeleri yıkarlardı.
Müellif, Bağdatın işgali sırasında Sünni halkın kılıçtan geçirildiğini ve esir edildiğini, İmam-ı Azam türbesi ve diğer Sünni büyüklerine ait türbelerin yıktırıldığını belirtiyor. Hâlbuki Kanuni, Bağdatı teslim aldığında, Şiiler tarafından ziyaret edilen kutsal yerlerin ve camilerin tamiri ve inşasına müsaade etmiştir ki bu, Sünni hoşgörüsüne sahip Osmanlıların Şiiliğe karşı sistematik bir düşmanlık tavrının olmadığının delilidir.(4)

İran devleti Osmanlılar ile başa çıkamaması ve peşpeşe aldığı yenilgiler sebebiyle günümüzde bile devam ettirdiği o meşhur “Küffar ile müttefik olma” görevini gene başarı ile ifa etmişti.
Birçok müellifin belirttiği bu husus; Şah İsmailden itibaren Safevilerin Osmanlılara karşı Hıristiyan dünyası ile ittifak kurma teşebbüsleri olmuştur. Başlangıçta mesafe uzaklığından dolayı bu ittifak sağlanamadı ise de, I. Abbastan itibaren Hıristiyan dünyası ile özellikle de İngilizlerle temasa geçildiği bilinmektedir.(5)

İstikamet Dergisi 2011 Abdulhamid Denge

Kaynaklar:
1) Kütükoğlu-Osmanlı-İran münasebetleri S:7-8
2) Kütükoğlu Osmanlı İran münasebetleri S:195-196
3) Saray Türk-İran münasebetlerinde Şiiliğin rolu S:16
4) Dini ve Siyasi bakımdan Osmanlı İran munasebetleri M.Saffet Sarıkaya)
5) A.Hasaneyn İran Zilli’l İslam S:79-80

 

milletinadami isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
abdulhamid, denge, dergisi, hizbullah, iran, istikamet, şia


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi