02-25-2012, 01:38 | #1 |
Hüseyin Bin Hamdan El Hasîbi
EL HASİBİ (Kaddes Allahu Ruvhahü) I
Candan inanan ve İslam’ın emirlerini harfiyyen uygulayan müminler, tarih boyunca elmas cevheri gibi azınlıkta kalmıştır. Azınlıkta olmalarına rağmen benliklerine fıtrî olarak işleyen mizaç, akıllarında olgunlaşan fikir ile kalplerinden fışkıran imanlarının gücü ve azmiyle zalim asırlara meydan okumuştur. Çünkü onların kalpleri şüpheye yer bırakmayacak derecede nurla aydınlanıp hak yolunda hidayete erdi. Onlar, takva sahiplerinin adabı ve ahlakıyla donanmışlardır. İşte onlardan biri: Ehlibeyt ilim ve irfan pınarının yetiştirdiği en yüce şahsiyet olan Muhammed Bin Nusayr’dan sonra gelen El Hüseyin Bin Hamdan El Hasîbi (k.a.r.) El Hasîbi (k.a.r) kimdir? Alevi din alimi ve önderi olan Ebu Abdullah El Hüseyin Bin Hamdan El Hasîbi (k.a.r.) hicri 260 miladi 874 yılında bir rivayete göre Mısır’da diğer bir rivayete göre Irak’ın Vâsıt ve Küfe şehirleri arasında bulanan Cenbela’da dünyaya gelmiştir. (Biz El Hasîbi’nin doğduğu yerin Mısır olduğu rivayetine daha fazla itibar ediyoruz.) Mensup olduğu Hamdan ailesi ilim irfan ve fazilette ün salmış bir ailedir. Babası İslamî ilim ve fıkıhta zamanının bilginleri arasında sayılıyordu. İlk tahsilini babasının yanında alan El Hasîbi (k.a.r.) on bir yaşındayken Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Yetiştiği ev sürekli alimlerin ve fakihlerin uğrak yeri, ilim meclislerinin eksik olmadığı bir meskendi. Kendisi evlerinde ve başka yerlerde kurulan ilim meclislerini hiç kaçırmaz ilim yolunda her türlü fedakârlığa katlanırdı. Çok genç yaşta olmasına karşın Kur’an-ı Kerim’i ezberledikten sonra sarf, nahv, beyan, bedi, mantık, felsefe ve tarih ilimlerinde otorite sayılabilecek konuma geldi. Hac farizasını on beş yaşındayken eda etti. Dinî fıkıh ve şerî ilimlerini babasının dostu olan, zamanının büyük allamesi muhaddis, fıkıh deryası Esseyyid Ebu Mummed Abdullah Bin Muhammed Elcennan Elcenbelani (k.a.r.)'den aldı. (Alevi din alimi olan El-Cenbelani hicri 235 miladi 849 yılında doğmuş hicri 287 miladi 900 yılında vefat etmiştir.) Esseyyid Elcenbelani (k.a.r.) Ehlibeytin 10,11 ve 12. İmamları zamanında yaşamış ilim ve feyizleriyle yoğrulmuş yüce bir şahsiyettir. Yılın belli dönemlerinde ilim peşinde ve dostlarıyla bir araya gelmek için Mısır’a ziyaretler yapardı. Bu ziyaretlerinin birisinde dostu Şeyh Hamdan ElHasîbi’yi de (k.a.r.) ziyaret eder. Şeyh Hamdan Esseyyid Elcenbelani’den oğlu Hüseyin’i Cenbala’ya beraberinde götürmesini ve dinî fıkıh ve ilimleri kendisine öğretmesini rica eder. Bunun üzerine Esseyyid Elcennan ElHasîbi’yi (k.a.r.) Cenbela’ya beraberinde götürür. ElHasîbi (k.a.r.) kısa bir süre içinde hocasının en gözde talebesi olur. Seyahatleri: El Hasîbi (k.a.r.) üstadı El Cenbali’nin en gözde talebesiydi. İlim ve irşat konusunda akranlarından çok üst düzeydeydi. Hocasının hayatında bile müritleri ve talebeleri vardı. Hocasının vefatından sonra Cenbela’daki medresenin sorumluluğu kendisine geçti. Ömrünün tümünü ilim ve irfan için harcayan El Hasîbi’nin ocağına dünyanın her tarafından kendisine akın eden talebeleri sayesinde ünü bütün İslam âlemine yayılıyordu. Hocasından sonra kısa bir süre Cenbela’da ikamet ettikten sonra şöhretinin kendisinden önce ulaştığı Abbasilerin başkenti Bağdat’a intikal eder. Bağdat’ta Cenbela’daki gibi ilim dergahı kurar. Bağdat’ta kaldığı yirmi beş yıl gibi uzun süre içinde hayatının en yoğun dinî faaliyetlerini icra eder. Dergahında Ehlibeyt ilimleriyle yoğurup yetiştirdiği birçok müridi olmuştur. Hululî, vahdeti vücut felsefesine inanıp dinî usul konusunda aykırı fikirlere sahip olan El Hüseyin ve El Hallac gibi bir çok mutasavvıfla Bağdat’ta ilmî muhavere ve münazaralar yaptı. Bu münazaraların hepsinde muzaffer olan Hasîbi’ye bu sayede kıskançlıklar oluşmaya başladı. Kıskançlıkların boyutu iftiralara kadar vardı. Karmıtîlik inancına mensup olduğu iftirası bir süre zindanlarda hapsedilmesine neden oldu. El Hasîbi’nin Karmıtîlik gibi batıl inançlarla ve buna benzer iftiralarla ilgisinin olmadığı faziletleri ve kerametleri sonucu anlaşılınca serbest bırakıldı. Kendisinden af ve özür dilendi. Zira El Hasîbi’nin masum olduğunu batıl inançlarla yaptığı mücadeleden, eserlerinden ve kendisi hakkında söylenen rivayetlerden anlamak mümkündür. Bağdat’ta katlandığı bunca meşakkatten sonra kısa süreliğine Ehlibeytin öğretilerini öğretmek ve faziletlerini yaymak amacıyla Halep’e geçer. Aynı amaçla oradan Şam’a seyahat eder. Ehlibeyt öğretisini yaymaya çalıştığını öğrenen Emevi kalıntıları kendisine tuzak kurup öldürmek isterler. Bunun üzerine Kufe’ye gider. Hicri 333 yılında Seyfüddevle’nin Halep’e girip Hamdanî devletini kurmasıyla El Hasîbi (k.a.r.) Seyfüddevle’nin yanına Halep’e geri döner. Seyfüddevle El Hasîbi’ye çok büyük değer verdiğinden müridi ve talebesi olur. El Hasîbi (k.a.r.) hicri 346 miladi 957 yılındaki vefatına kadar Halep’te sevilen yüce bir insan olarak yaşar. Tarihî Kaynaklarda El Hasîbi (k.a.r.) Bir araştırmacının ulaştığı kaynağın gerçeği yansıtıp yansıtmadığına bakmadan hüküm vermemesi gerekir. Ulaştığı kaynağı diğer kaynaklarla karşılaştırıp mukayeseli olarak bilgileri vermesi ilmî çalışmaların gereğidir. Ancak taraflı yazılan yazıların çoğunda belirtilen hükümlerin doğruluğunu tespit etmek bir tarafa kalsın, kaynak belirtilmeden, bazı saçmalıkların çalakalem yazıldığına şahit oluyoruz. Bilhassa Alevilerle ilgili yazılan yazılarda öznel, taraflı ve gerçekle bağdaşmayan birçok saçmalığın yer aldığı bilinmekle birlikte bu saçmalıkları çağdaşlarımızın dillendirdiğini de görmekteyiz. Doğruları yazmakla mükellef olan yazarlar, mezhebî taassuplarının etkisinde kalıp doğruları çarpıttıklarını ortaya koydukları eserlerinden anlamaktayız. Bu yazarlar, gayretlerinin tümünü başkalarını kötüleyip kendilerini temize çıkarmaya harcamışlardır. Ne acıdır ki temyizden ve titizlikten yoksun okuyucuları ve inananları çoğunluğu oluşturmuşlardır. Gerçekleri saptırmak, her zaman çelişkileri doğurur. Doğrularda ise çelişkilere yer yoktur. Okuyucunun okuduğunda gerçekçi, inandığında mantıklı, tahlil ettiğinde becerikli olması gerekir. Aksi takdirde kendisinin ve başkalarının rahatı için hiç okumaması daha doğru olur. Hilekâr siyasetin ürünü uyuz tarih; Şeyhimiz ve fakihimiz El Hüseyin Bin Hamdan El Hasîbi’yi (k.a.r.) unutup unutturmak istemiştir. Kişiliği, mizacı, ilmi ve irfanı yanında ortaya koyduğu eserleri kıskanç ve kindar kalemlerce yok edilmeye çalışılmış; ancak bu çabalar ismini ölümsüzleştirmekten başka işe yaramamıştır. Bazı tarihçi ve biyografi yazarları El Hasîbi’yi (k.a.r.) karalamak ve onu küçük düşürmek için çeşitli yollara başvurmuşlardır. Mezhebi taassuplarının etkisinde kalıp kindar bir tavırla saldıranların karşısında duranlar da vardı. Aynı mezhebe mensup olup da duygularıyla değil akıllarıyla hareket edenler El Hasîbi’nin hakkını vermişlerdir. Mezhepdaşlarından korkup hiç fikir beyan etmeyenler olduğu gibi ona duydukları sevgiyi dile getirenlerin sayısı da azımsanmayacak derecededir. Makamının yüceliğini zayıflatmayı amaçlayan Ennecaşi ve Bin El Gadairi gibi yazarların nezdimizde düşkünlükleri sabittir. Şafii Bin Hacer ElAskaleni “Lisanül Mizan” adlı eserinde: “El Hüseyin Bin Hamdan El Hasîbi İmamiyye mezhebinde fıkıh müellifi (yazar) Ebul Abbas kendisinden rivayet etmiştir. Kendisini methedip övgüde yere göğe sığdıramaz. Halep’te Seyfüddevle’nin imamıydı.” Büyük alim, tarihçi, yazar Şeyh Muhsin El Emin “Ayanüşşiah” adlı dev eserinde El Hasîbi’ye ait tercümesinde övgü ve methiyelerden sonra: “Kendisi İmamiyye mezhebinin alimlerindendir. Muasırları ve diğerleri tarafından hakkında söylenen iddiaların aslı astarı yoktur. Tertemiz bir sır ve içtenliğe sahiptir.” Esseyyid El Emin aynı kitapta “El Hasîbi” hakkında ulemanın söyledikleri övgüleri rivayet eder. El Hasîbi’yi kötülemeyi amaçlayan İbnül Gadairi ve Ennecaşi gibi yalancıları ince bir üslupla reddeder. “İddiaları ve kendisine attıkları iftiralar doğru olsaydı İslamî inancı ve Ehlibeyt imamlarına velayetiyle ün salan El Emir Seyfüddevle El Hasîbi’yi imam olarak kabul etmez, cenazesine namaz kıldırmazdı. Kaldı ki “Errical” adlı kitabın yazarı İbnül Gadairi’nin yaralamasından hiç kimse kurtulamamıştır.” diye yazmaktadır. Ünlü yazar Ettelakberi El Hasîbi de muasırları arasında gördüğü doğruluk ve güven üzerine El Hasîbi’den ilim konusunda icazet aldığını belirtmektedir. El Emin El Hasîbi’nin kitaplarını ve o kitaplardan rivayet edenlerden bahsederken on adet kitabın isimlerini sıralar. “Elihvan, Elmesail, Tarihül Eimmeh, Errisaleh, Esmaü Ennebi, Esmaül Eimmeh, Elmaideh, Elhidayetül Kübra” ne yazık ki günümüze ve elimize sadece Elmaideh ve Elhidayetül Kübra adlı kitapları dışında başka eser ulaşamamıştır. Hıristiyanlar tarafından yazılıp basılan “El Müncid” adlı ansiklopedinin “El Alam” bölümünde “El Husaybi” başlığı altında yaptığı tercümesinde: “Ebu Abdullah El Hüseyin Bin Hamdan, Aslen Mısırlı olup Büyük Alevi muallimidir. Cenbela’ya seyahat etmiş oradan Bağdat’a intikal etmiştir. En son Halep’te karar kıldı. Nusayri mezhebinin kurucusu Bin Nusayr’in Ehlibeyt imamlarından öğrendiği öğretileri yaydı” diye yazmaktadır. Hamdan El Hasibi'nin "Hidayetül Kübra" adlı kitabı Şiiler tarafından en sağlam, geçerli ve sözüne güvenilir kaynaklar arasında sayılmış ve onlarca Şii büyük yazar El kübra’yı kaynak göstererek Ehlibeyt imamları ve fıkıhları hakkında alıntı yapmışlardır. El Hasîbi (k.a.r) bütün eserlerinde Ehlibeyt imamlarının öğretileri, faziletleri, tarihleri, insanlığa örnek ve ibret olan yaşamları ve mucizeleri hakkında bizleri aydınlatmıştır. Ehlibeyt imamlarından sonra yegane ilim kapısının Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr'dan başkası olmadığını bildirmiştir. Kendisinden alıntı yapıp övgüler dizen Şii yazarlar konu Muhammed Bin Nusayr’a gelince ağız değiştirip övgüleri sövgüye dönüşebiliyor. Bu öyle bir çelişkidir ki aşağıda sayacağımız yazar ve kaynakların ünlü sahipleri bu kadar geniş ilme ve irfana sahip olmalarına rağmen mezhebi taassuplarından dolayı böyle bir çelişkiyle anılabiliyorlar. İlmine ve tarihi bilgisine dayanıp kendisinden rivayet aldıkları bir şahsiyetin bir dediğini kabul edecek kendi sefirlerinin makamının gerçek sahibi Muhammed Bin Nusayr’a ait olduğunu söylediğinde ona inanmayacaklar. Böyle bir tavır sağlıklı bir şahsiyetin davranış şekli olamaz. El Hasîbi’den (k.a.r.) rivayet alan çok sayıdaki ünlü Şii yazarın ve kitaplarından birkaç tanesini sayalım: Elmeclisi: “Biharül Envar”, Elkassi: “Tefsir” Ettelakberi: “Elcevami”, Muhsin El Emin: “Ayan Eşşia”, Muhammed Bakır Abdulkerim: “Eddem-atüssakibeh” El Bahrani: “Medinetül Meaciz” Abdullah şubber: “Hakkul Yakıyn” El Ehsai: “Errac-ah”, Mirza Muhammed Taki: “Sahifetül Ebrar” Hasan El Kıbbenci: “Müsnedül İmami Ali” Hüseyin Bin Abdülvahhab: “uyunul Mucizat” gibi birçok yazar ve eser Hasîbi’yi kaynak göstermiştir. Bu onun güvenilir bir şahsiyet olduğu hakkında kanıttır. Bazı bağnazların beyinlerini kaplayan kara bulutlar dağıldıkça ElHasîbi’nin değeri daha iyi anlaşılacak yada onu hakketmeden yok olup gideceklerdir. --------------------------------------------- NOT: AKAD (Alevi Kültürünü Araştırma Derneği) dergisi, Nisan 2009, Sayı 5'ten alıntı yapılmıştır.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|