06-19-2012, 22:23 | #1 |
Bahreyn’de neler oluyor?
Bahreyn’de Sokak eylemleri başladığında çok değişik ve anlaşılmaz haberler geliyordu. Ancak çok kısa zaman içinde anlaşıldı ki bazı mihraklar kendi amaçları uğruna bu olayları kullanıyor. Açıkçası masa başı haberler üretilip dünya kamuoyu yalıtılmaya çalışıldı. Sağduyu sahipleri gizli odakların değil “halkın” ve “Hakkın” yanında yer alınca yapılması planlanan propagandalara pek itibar etmedi. Küçük bir Körfez ülkesi olan Bahreyn’in toplam nüfusu 710 bin kişidir. Tamamına yakını Müslüman’dır. Şialar - Caferiler yüzde 60, Sünniler de yüzde 40 oranındadır. Halkın geneline yakını Arap asıllıdır. Osmanlı hâkimiyetinden sonra ülke İngilizlerin işgaline maruz kalır ve 1971 de bağımsız bir devlet oldu. Bölgedeki diğer devletler gibi Bahreyn’de Krallıkla yönetiliyor. İlk defa meclisle 2002’de tanıştı. Meclis 80 kişiden oluşuyor. 40’ni Kral atıyor diğer 40’ini de halk seçiyor. İngiliz işgal kuvvetleri özellikle halkın demografik yapısını değişirdi. Başlangıçta yüzde 10 gibi olan Şii nüfus daha sonraki yıllarda dışardan gelen göçmenlerle Şii nüfus gittikçe arttırıldı. 15 Şubat 2011 tarihinde başlayan Bahreyn’deki Şii ayaklanması Arap Baharının bir başka tezahürüdür. Organizeli olan Şii muhalefet karşısına çıkarılan yerel Bahreyn polis teşkilatı çok kısa zamanda bertaraf olunca herkes şaşırdı. Başta yönetim, komşu Haliç ülkeleri ve tüm dünya kamuoyu şaşkına döndü. Normal gösteri yapan halk nasıl olurda profesyonel asker ve polis gibi güvenlik görevlililerini öldürür, araçlarını yakabilir? Herkes gibi bizde anlamakta zorluk çektik. Sonra anlaşıldı ki muhalif olan gruplar öyle basite alınacak kişiler değil. İddialara göre hepsi Sünni idareye karşı linç ve kinle doldurulmuş Şii asilli “El Vifak” örgütü elemanları oldukları anlaşıldı. Ellerinde ateşli silahlar ve hatta bomba yapacak ekipmanları var. Bunları nereden buldular? Normal bir muhalefet grubu bu tur patlayıcı maddelerini neden elinde bulundurma ihtiyacı duyar? Demek ki çok önceden bu tur isyana hazırlık yapmışlar. Çok geçmeden rejim güçleri bu kez Şii muhalefet adına gösterilere katılanlara engel olmak isteyince mukavemette bulunan göstericilere çok şiddetli orantısız bir şekilde cevap verildi ve iki gösterici hayatını kaybetti. Aslında muhalefet bu cenazeleri bekliyordu. Kendi kamuoyunu ve tüm dünyaya haberler geçerek Bahreyn devletine ait güvenlik güçlerinin katlettiği sivillerin hesabının sorulmasını istediler. Karşılıklı öldürmeler ve yaralamalar devam ettikçe olayların çıkmaza girdiği görüldü. Artık sokak gösterileri Şii – Sünni gösterisi halini aldı. Organizeli bir şekilde hareket eden Şii muhalefet kargaşadan yararlanarak ülkenin önde gelen Sünni âlimlerini hunharca katletmeye başladılar. Bazı âlimlerin dillerini kestiler. Bazılarını diri diri yaktılar. Bu kini ve nefreti anlamak gerçekten çok zordur. Her iki tarafta Müslüman olan, sadece mezhep ayrılığı yüzünden bu vahşet’i nasıl ve ne adına yapabiliyorlar? İşin içine Şii’lerin koruyucusu olduğunu iddia eden İran girdi. Körfez ülkelerinin hamisi konumunda olan Suudi Arabistan işin içine girmekte gecikmedi. Aslında her iki tarafta kendi çıkarını düşünüyor. Bahreyn’deki halkın talep ve arzuları ile devletin asayişi temin etmesi onların ilgi alanına girmiyor. Nasıl oldur da bu isyan ateşini kendi ülkemden uzak tutarım, bir diğeri de nasıl olurda Haliç Körfezindeki kendi nüfuzumu daha da arttırırım. Halkların ölmesi pek de umurlarında değil. Ama yine halkların ölümlerini de sahiplenmekten uzak durmuyorlar. Her iki kesim de kendine yakın olan ölüleri kendi Şehidi olarak kabul ediyor. İran çok açık bir şekilde 2009’dan beri Bahreyn’i kendi topraklarından bir parça olarak görüyor. Problemin aslında ana beşiği burada yatıyor. Yoksa mezhep kavgası safsatasına inanmıyorum!. Sadece Bahreyn’i değil diğer Körfez ülkelerini de kendinin bir parçası olarak gören İranlı bazı yetkililer zaman zaman bunu dillendiriyorlar. Daha sonra da sert tepki alınca “onlar devlet adına değil şahsi görüşlerini açıkladılar” diye beyanatlarda bulunuyorlar. İran’ın bu küçük Krallıklar üzerinde Emperyalist ve işgal planı olduğu müddetçe körfez ülkeleri her fırsatta rahatsız olduklarını dile getirerek daha çok batıya ve dolayısı ile ABD’ye yanaşıyor. Her yıl astronomik derecede silah satın almak zorunda kalıyorlar. İran bölgedeki mezhebi ayrılığı kullanarak kendine çıkar sağladığı çok açıktır. Muhalefet ne istiyor? Muhalifler aslında çok normal ve insani talepler için başkent Manama’nın İnci kavşağında meydanlara çıkıp gösteri yaptılar. Siyası reform ve insan haklarında düzenleme istiyordular. Masumane başlayan protesto ve hak arama talepleri gittikçe meydanları ve bazı devlet dairelerini işgale dönünce işin seyri de değişti. Maalesef daha sonra da işin içine silah ve ölümler girdi. Zaten bundan sonra da ipler koptu. Ülkenin Kralı olan Şeyh Hamid bin İsa el Halife olayları yatıştırmak için ölenler için başsağlığı diledi ve bir dizi reformlardan bahsettiyse de Şii muhalefet gösteri ve işgal işlerinden vazgeçmedi. Çareyi komşu ülkelerden yardım istemekte ve üç aylığına olağanüstü hal ilan etmekte bulan Bahreyn, Körfez İşbirliği Konseyi Ülkelerinden bu davete ilk Suudi Arabistan olumlu cevap verdi ve 1000 askerini Bahreyn’e gönderdi. Daha ilk günde göstericilerle girdikleri çatışmalarda bir Suudi askeri öldürüldü. Hani derler ya “dilin kemiği yok”. Muhalefetin istekleri gittikçe artmaya ve çeşitlenmeye başladı. Adeta tüm ülkeyi bir Şii gettosu haline getirmek istiyorlar. Bölge ülkelerinin çıkarlarının yanı sıra, ülkede ABD’nin 5. büyük askeri üssü bulunan bu ülkeden vazgeçmesi beklenemez. Hak ve hürriyet taleplerinin yerini İran’ın istekleri alması protestolara gölge düşürdü. Sünni krallığı devirip yerine Şii krallığı getirmek istiyorlar. Yanı özgürlük ve normal halk adına istenen bir talep yok. Daha sonra bu Şii krallık İran’la birleşme kararı alacak. Bahreyn diye bir devlet olamayacak. Bildiğim kadarı ile ülkede birçok hizmet halka bedava olarak sunuluyor. Halkın yaşam seviyesi oldukça ilerde olduğunu bilmemle birlikte bazı göçmenlerin zor şartlar altında yaşadığının da farkındayım. Nüfus az olduğundan dolayı Şii – Sünni ayrımı olmadan herkes devlet birimlerinde çalışıyor. Başbakan yardımcısı ve bazı bakanlar Şii’dir, bunların başında dış ilişkiler ve Eğitim bakanları gelmektedir. Ülkenin her tarafında Şii eğitim kurumları Hüseyniye ve ibadethaneleri bulunmaktadır. İran’ın derdi Bahreyn’i ilhak etmek Ezanlarını kendi mezhebi anlayışına göre okuyabiliyor ve İmamlarını kendi Caferi imamlarından tayın edebiliyorlar. Keşke ayni özgürlükler İran’da yaşayan Sünni azınlığa de verilse. Onlarında kendi Sünni imamları olsa, Ezanlarını bir kez olsun Sünni geleneklere göre okusalar, ne kadar mutlu olurlardı. İran kendi halkına vermediği dini özgürlüğü Bahreyn devleti kendi Şii halkına veriyor. Yani ülkede şia’lara mezhebi amaçlı bir baskı ve zülüm olmadığını görüyoruz. Krallıkla yönetilen bir ülkede siyasi baskıların neler olduğu ve nasıl uygulandığı bilinmektedir.” Kraldan başka Kral yoktur” mantığı ile işler yürütülür. İran İslam Devrimi ile Körfez ülkelerinde ki şia’lar üzerinde ciddi bir yatırım ve çalışma yapıldı. Mezhep ayrılıkları devamlı gündemde tutularak aslında İran’ın bölgesel çıkarları gözetildi. Bir kaç kez başarısız darbe girişimde bulunuldu. İran’da kurulmuş olan “ Bahreyn Özgürlük İslami cephesi” devamlı olarak ülke üzerinde değişik senaryolar uygulamaktadır. Bazı Ayetullahlar ise, Ayetullah Ruhani gibiler ülkenin İran’ın eyaletlerinden birisi olmasını istemektedir. Bu da gösteriyor ki mesele mezhep ayrımcılığı değil İran’ın toprak elde etme arzusudur. Bahreyn’deki hak arama talebi İran’ın siyasi ve topraklarının genişletmesine dayanınca dünyadan beklenen destek gelmedi. Başta İslam dünyası ilk etapta gelen haberlerle irkildi. “ Bu kadar da olmaz” denilecek tarzda gelen haberlere ihtiyatlı davrandı. Arap ülkeleri, AB ve ABD ise muhaliflere değil Bahreyn’e sahip çıktılar. Bahreyn’deki olayların “Arap baharı” ile ilgisinin olmadığı kısa sürede ortaya çıkmış oldu. Ancak, şunu da belirtmek lazım ki. Hak ve daha fazla insanca yaşam isteyen her kim olursa olsun ve bu isteklerini şiddetle değil de barışçıl bir şekilde haklarını istiyorlarsa bunlara tüm dünyanın sahip çıkması gerekir. İç karışıklık ve siyasi olaylar yüzünden geçen yıl iptal edilen Grand Prix yarışları bu yıl Nisan ayı’nda yapılan Formula - 1 yarışlarını da iptal ettirmek istediler. Bunun için İnci meydanında ve değişik yerlerde toplanmalar olduysa da başarılı olamadılar. Çatışmaların üzerinden 15 ay geçti. Durum hala sakin değilse de ölümlü çatışmalar olmuyor. Toplamda ölenlerin sayısı 70 civarındadır. Gözaltına alınanların sayısı 3 bin’i geçti. Maalesef çatışmalarda bazı camiiler yakılıp yıkıldı. Muhalefetin mezhebi temel üzerinde değil de insani ve İslami temel üzerinde olması herkesi memnun edecektir. Mezhep kavgaları ancak Siyonistlerin ve emperyalistlerin işine yarayacağının altını çizmekte yarar vardır. Aslan Balcı - Timeturk
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
06-19-2012, 22:24 | #2 |
MEZHEPÇİLİK FİTNESİNE İZİN VERMEYELİM....
|
|
06-19-2012, 22:27 | #3 |
bahreyn'de şia fitnesi...
bahreyn'de terör eylemleri yapan , etrafa molotof kokteyleri atan , halkın mallarına zarar veren ve bahreyn'li sünni müslümanlara saldıran şiilere ,bahreyn yönetiminin ve bölgedeki diğer sünni devletlerin talebi üzerine, suud ordusu müdahale etmişti. şanlı suud kralı'ndan beklediğimiz; suriye'li mazlum ehli sünnet müslümanları zalim nusayri-baas rejiminden kurtarmak için suriye'ye de müdahale etmesidir. alıntıdır. |
|
06-19-2012, 23:23 | #4 |
olayı MEZHEP boyutuna indirgemek Küfre ve FİTNEYE Hizmettir
|
|
06-23-2012, 00:29 | #5 | |||
Bahreyn'deki mezhepçi ayaklanmaya ve Şia fitnesine tokat gibi cevap!
Yüzbinlerce Sünni Bahreyn'li ülkedeki mezhepçi Şii ayaklanmasına karşı Manama'daki camide biraraya gelerek mezhepçi ayaklanmaya tepki gösterdi!
|
||||
06-23-2012, 00:31 | #6 | |
Alıntı:
|
||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|