08-30-2012, 13:23 | #1 |
CHP Ahlâki Zaaf ile Malûl!
CHP ahlaki zaaf ile malul!
Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Suriye konusunda kendisine yazdığı mektuba cevap verdi. Başbakan Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'na yazdığı mektup şöyle: "YAPAMADIĞI" İDDİANIZ GERÇEKLERLE BAĞDAŞMAMAKTADIR" "Tarafımıza iletilen "Suriye Çözüm Önerisi" mektubunuzda yer alan "Suriye konusunda Türkiye'nin, başka hiçbir ülkeyle kıyaslanamayacak kadar ağırlık ve etkisi vardır" tespitiniz, Ak Parti hükümetlerinin genel dış politika yaklaşımının ve hususen Suriye politikasının öneminin altını çizen bir tespittir. Kuşkusuz Ak Parti hükümetleri döneminde Türk dış politikası, içerik zenginliğine ve yüksek performansa kavuşmuştur. 2011 yılı başından itibaren Suriye'de yaşanan gelişmelere karşı Türkiye'nin "etkili ağırlık koyabilecek" iken bunu "yapamadığı" iddianız ise gerçeklerle bağdaşmamaktadır." "CHP'NİN DE HAKLI OLAN HALKLARDAN YANA NET BİR TUTUM İÇERİSİNDE OLMASI BEKLENİRDİ" "Arap halklarının meşru demokratik talepleri ile başlayan süreçte Türkiye açık ve net bir şekilde halkların yanında yer almıştır. Türkiye; Tunus, Mısır ve Libya'da olduğu gibi Suriye'de de diktatör rejime karşı duran halkın taleplerini desteklemektedir. Bu çerçevede, Cumhuriyet Halk Partisi'nin de haklı olan halklardan yana daima açık ve net bir tutum içerisinde olması beklenirdi. Zalim ile mazlum, katil ile maktul, haklı ile haksız arasında ayrım yapmayan siyasi bir tutum, insani ve ahlaki değildir. CHP yönetimi bu insani ve ahlaki zaaf ile maluldür. Bu tutumun Suriye krizine çözüm üretmesi mümkün değildir. Bölgedeki gelişmeleri dış güçlerin dayatması olarak görmek ise her şeyden önce meşru talepler ile meydanlara çıkan halkların iradesine karşı saygısızlıktır. Bu tavır, bölgedeki gelişmeleri algılayamamak ve tarihin yanlış tarafında yer almakla eş anlamlıdır. Üstelik halkını katleden rejimi cesaretlendirme olarak anlaşılmaktadır." "FAS'TA YAPILACAK OLAN BİR SONRAKİ TOPLANTIDA BARIŞÇIL ÇÖZÜM ARAYIŞLARI DEVAM ETTİRİLECEKTİR" "Suriye'deki olayların başladığı Şubat 2011'den, olayların tırmandığı Eylül 2011 tarihine kadar Hükümetimiz Suriye'de diyalog, ulusal mutabakat ve siyasi reform için her tür diplomatik kanalı kullanmış; rejimi, reform konusunda ikna etmeye çalışmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak, Beşşar Esed ile yaptığım görüşmelerin yanı sıra, özel temsilcilerim aracılığıyla verdiğim mesajlar her zaman Suriye'nin birlik içerisinde reform sürecinin gerçekleşmesine yönelik olmuştur. Fakat bu mesajlar rejim tarafından karşılıksız bırakılmış ve halka yönelik katliamlar giderek artmıştır. Bundan sonra Hükümetimiz, sorunun çözümü için Arap Birliği inisiyatifi ile bölgesel bir girişim başlatmıştır. Arap Birliği de Türkiye'nin ortaya koymuş olduğu yol haritası üzerinden rejimi geçiş sürecine ikna etmeye çalışmış fakat rejimin kan dökmeye devam etmesi üzerine gönderdiği gözlemcileri geri çekmek ve girişimini sona erdirmek durumunda kalmıştır. Arap Birliği girişiminin başarısız olması sonucunda konu, Birleşmiş Milletlere taşınmıştır. Türkiye bu uluslararası sürece de tam destek vermiştir. Bu aşamada Suriye rejimi, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği'nin ortak temsilcisi olarak atanan Annan'ın sunduğu 6 maddelik planı kabul ettiğini ilan etmiş ancak bu planın hiçbir maddesini uygulamamıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Rusya ve Çin'in vetoları yüzünden karar mekanizmaları tıkanmış ve bu süreç de başarısız olmuştur. Bunun üzerine Türkiye, barışçıl çözüm arayışlarını devam ettirerek, Suriye Halkının Dostları inisiyatifini başlatmıştır. Bu çerçevede Suriye halkının yanında yer alan uluslararası toplumun tüm üyeleri sırasıyla Tunus, Türkiye ve Fransa'da toplanmıştır. Fas'ta yapılacak olan bir sonraki toplantıda barışçıl çözüm arayışları devam ettirilecektir." "HÜKÜMETİMİZ BU SÜREÇTE SURİYE HALKININ YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEKTİR" "Ulusal, ikili, bölgesel ve küresel düzeyde yürütülen girişimler, Suriye rejiminin çözümsüzlük ve katliamları sürdürmekteki ısrarı nedeniyle akamete uğramış durumdadır. Bugün itibariyle Suriye'de tüm meşruiyetini yitirmiş bir rejim vardır. Şimdiye kadar tüm yaşananlar görmezden gelinip, bu rejimin barışçıl bir çözümün meşru bir tarafı gibi gösterilmeye çalışılması, Suriye'deki derin insani krizin sorumlusu olan rejime destek vermek anlamına gelmektedir. Mazlum milletlere ilham kaynağı olmuş bir tarihi mirasa sahibiz. Dış politikamız, bu tarihi mirasın devamı olarak ahlaki ve siyasi ilkelere sıkı sıkıya bağlıdır, bu da halkların iradesinden yana olmamızı gerektirir. Bu ilkeler çerçevesinde yürüttüğümüz devlet politikasına muhalefet partilerinin, toplum kesimlerinin ve yazılı ve görsel medyanın destek vermesi, Türkiye'nin ve Suriye halkının yüksek menfaatlerinin bir gereğidir. Suriye'nin geleceğini Suriye halkının hür iradesi belirleyecektir ve Hükümetimiz bu süreçte Suriye halkının yanında olmaya devam edecektir." "HÜKÜMETİMİZ, RUSYA, ÇİN VE İRAN İLE KRİZİN AŞILMASI AMACIYLA GÖRÜŞMELERİ DEVAM ETTİRMEKTEDİR" "Ayrıca, bütün uluslararası aktörlerin sürece dâhil edilmesi amacıyla 30 Haziran 2012 tarihinde Cenevre'de Suriye toplantısı yapılmış ve Türkiye bu toplantıda da barışçıl çözüm arayışlarını sürdürmüştür. Türkiye'nin içinde bulunduğu ve destek verdiği bu girişimlerin tek hedefi, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ve Suriye halkının meşru demokratik talepleri çerçevesinde, kendi seçtiği yöneticiler eliyle barış ve birlik içinde yaşamasıdır. Bu bağlamda, 3 Ağustos 2012 tarihinde 133 ülke, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, Türkiye'nin perspektifi ile paralel olarak, Suriye'de dökülen kanın durması ve barışçıl geçiş süreci için bir karar almıştır. Öte yandan, Hükümetimiz, Suriye meselesinde farklı bir tutum içerisinde olan Rusya, Çin ve İran ile krizin aşılması amacıyla görüşmeleri devam ettirmektedir. Geçen süre içinde Başbakan olarak bu ülkelere yaptığım ziyaretlerde, Suriye meselesini muhataplarımla etraflı bir şekilde ele aldım. Bu çabalarımı da sürdürmeye devam edeceğim." "CENEVRE TOPLANTISI SONRASI YAYINLANAN BİLDİRİDE YER ALAN PLANI, YENİ VE ORİJİNAL BİR ÖNERİ GİBİ SUNMAKTASINIZ" "Gelinen noktada 20 bini aşkın sivil Esed rejimi tarafından katledilmiştir ve yüz binlercesi de mülteci olarak komşu ülkelere sığınmak durumunda kalmıştır. Bu çerçevede Türkiye'ye sığınan mülteci sayısı, 80 bini aşmıştır. Katliamdan, bombalardan, tecavüz, işkence ve ölümden kaçan bu insanlara kucak açmak, Türkiye'nin ahlaki, siyasi ve tarihi sorumluluğudur. Bu konuyu bir iç siyaset malzemesi yapmak, ahlaki ve siyasi bir yanlış olmanın ötesinde, gözlerimizin önündeki ağır insani krizin sorumlusu olan rejime destek vermek anlamına gelmektedir. Tarafınızdan bize gönderilen mektup, şimdiye kadar geçilmiş aşamaları yeni bir plan olarak takdim etmektedir. Türkiye'nin Mart 2011'den bu yana üzerinde çalıştığı ve en son Cenevre Toplantısı sonrası yayınlanan bildiride yer alan planı, yeni ve orijinal bir öneri gibi sunmaktasınız. Ve yine mektubunuzda, Suriye rejiminin katliamlara devam etmek konusundaki ısrarının, her türlü çözüm sürecini baltaladığını görmezden gelmektesiniz. Kaynak Kent Haber 28.08.2012
Konu Cihannur tarafından (08-30-2012 Saat 13:49 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|