AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

[Necip Fazıl]

Bahçeşehir Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olan Özlem Kumrular adlı kadın, Türkiye’nin aydın sorununu akla getiren hezeyanlarda bulundu.

“Türk Korkusu” ve “İslam Korkusu” adlı kitapları bulunan Kumrular, Milliyet'e yaptığı açıklamada, “Kitabın adı neden İslamofobi değil de İslam korkusu?” sorusuna şu cevabı verdi:

“Fobi, karşılığı olmayan, gereksiz bir korkudur. Bence buna İslamofobi demek yanlış. Çünkü gerçekten insanlar korkuyor. İslam korkusu demek daha doğru.”

İSLAM KILIÇLA GELDİ

Kumrular, Türkiye'nin “aydın sorunu”nu akla getiren hezeyanlarını şöyle sürdürdü:

“İslam'ın yavaş yavaş Kuzey Afrika üzerinden önce İspanya'ya, sonra Avrupa'ya girmesi. Çünkü İslam kılıçla geliyor. Bütün dinlerde mutlaka askeri yayılma var, fakat İslam'daki çok daha agresyon yaratıyor.”

İslam dünyası kılıçla geldiğini reddeder.

“Hayır. Kendi memleketinde oturup birdenbire istila gören bir halk söz konusu. Avrupa'da çok ciddi şekilde kayıt tutma geleneği var. Bugün Avrupa tarihinin çok daha ciddi yazılabilmesinin sebebi, çok yazılı kaynak olması. Yaşananlar yazılı ve sözlü kaynaklarla, kıtanın kuzeyine kadar erişiyor ve kuzey halklarının belleklerine de yansıyor. Örneğin 1627 yılında Mağripli ve Türk korsanlar İzlanda'ya gidiyorlar ve orada çok büyük bir kıyım oluyor. Bugün bile İzlandalıların dilinde “Türk hırsızlığı” diye bir tanımlama var. Zaten Türk olmak demek Müslüman olmak demek o dönem.
Bugün Avrupa kıtasında yerleşik Müslümanların bulunduğu çok fazla ülke var. Orada sosyal yaşamın düzenini bozan insanın Türk ya da Arap olması onları pek de ilgilendirmiyor. Milletten ziyade ümmet ilgilendiriyor. Bugün İslam korkusunu, daha çok sosyal hayattaki farklılıkların doğurduğunu düşünüyorum.
Kitap, Fransa'da yaşamaya çalışan Cezayirli bir Müslümanın gözünden İslam korkusunu anlatıyor. Bir gettoda yaşayan Müslümanın başına neler gelir? Bunun cevabı var. Bence hemen Türkçeye çevrilmeli. Bütün dinler aslında insanın Tanrı tarafından sömürülmesidir, sadece İslam değil. Cümlenin öteki tarafı da yine bütün dinler için geçerli. Tanrı ile insan arasındaki ilişki üçüncü şahıslara geçtiğinde toplumun düzeni bozulmaya başlıyor.
Bu sözden korkunun objesinin aslında Müslümanlar değil İslamcılar olduğu sonucunu mu çıkarmalıyız?

Hayır, öyle diyemeyiz.

Siz bu korkuyu haklı buluyor musunuz?

Kesinlikle hak veriyorum. Hiç kimse kendi ülkesinde sosyal düzeni bozan bir davranış şekli ve görüntü istemez. Türklerin ve Arapların demografik olarak çok oldukları ülkelerde yaşamın rengi değişiyor.

Çok yakından tanıdığım Kanuni'den bahsedeyim. Padişahların resmi ve gayrı resmi hayatları var. Resmi kaynaklar padişahların aynada yansıyan yüzünü göstermiyor. İtalyan, İspanyol veKatalan kaynaklarında aviso dediğimiz haberler var. Saraya yakın kişilerden haber alarak diğer tarafa gönderiyorlar. Çok ciddi bir külliyat bu, Kanuni'ye dair bilmediğimiz çoğu şeyi bu kaynaklardan öğreniyoruz.

Neler var bilmediğimiz?

Mesela 1540'ların sonu, ‘50'lerin başında melankoli hastalığına kapıldığını, Hürrem'in onu maslak adı verilen bir cins uyuşturucu ile rahatlattığını... Süleymaniye'yi erken yaşta yaptırması da bence kapıldığı melankoliyle ilgili. Belki ölüm korkusuna kapıldığı için fazla yaşlanmadan kalıcı eser bırakmak istedi. Tam bu sıralarda yavaş yavaş şarabı bırakıyor.

Dini kaygılarla mı?

Ölüme yaklaşan her insan öteki taraftaki yerini sağlama almak ister. Mühimme defterlerine bakıyoruz, belirli bir dönemden sonra şarap üzerine yasaklar çok ciddi şekilde artıyor. Bu, Kanuni'nin şarabı bıraktığı dönem... Yasağı protesto eden Rumlar asmaları söküp ortalara atıyorlar. Kısacası, şarapla bile padişahın dinle olan ilişkisini açıklayabiliriz. Halil İnalcık'ın çok güzel bir kitabı var: “Has-Bağçede Ayş u Tarab”. Türk-İran geleneğinden gelen işret aleminin toplumda çok sık yaşanan bir manzara olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla büyüklerimizin bundan çok da gocunmaması lazım.”

Habervaktim