01-08-2013, 09:03 | #1 |
Ömer Lekesiz "Üç vakte kadar İslamcılık"
İslamcı, ‘Müslümanların ibadetlerini en rahat şekilde yapacakları en uygun rejimi aramayı, yine ibadet cümlesinden yeni nesilleri Din üzere korumayı ve Dinin yayılacağı olumlu bir ortamın sürekli varolması için çaba göstermeyi misyon olarak seçen kişidir’.
İslamcılık ise bu üç hususun Din gayeli de olsa dünya esaslı olması nedeniyle yüklendiği siyasi isimdir ki, bu yanıyla ideolojiktir ancak onun beşeri ideolojilerden farkı Din-dünya dengesinde Kur’an’ı merkezde tutmasıdır. Diğer bir söyleyişle İslamcılık maddi kazanımları, somut siyasi sonuçları hedeflese de nihai zaferi belli bir kuşağın mecburiyetine dönüştürmez bilakis onu ertelenebilir niteliğiyle sürekli idealize eder. Bu manada İslamcılığın 19. Yüzyılın ikinci yarısında doğduğuna hükmedilemeyeceği gibi yerli İslamcılığın AK Parti ile birlikte sistemin içine çekilmek suretiyle sona erdirildiğine de hükmedilemez. Şundan ki, Reşit Halifeler dönemininin hemen ardından Hz. Hüseyin’in (şehadeti: 680) saltanata karşı başlattığı itiraz ile ondan yaklaşık elli yıl sonra doğan zühd hareketi (:tasavvuf) İslamcılığın kökenini oluşturur. İslamcılığın tarihsel gelişimi içinde İmam-ı Rabbani’nin (Müceddid-i Elf-i Sani, vefatı: 1624) başlattığı ve Mevlânâ Halid-i Bağdadî’nin (vefatı: 1827) devraldığı Müceddidilik Hareketi onun en meşhur örneğidir. Hasan el-Bennâ’nın (vefatı: 1949) İhvanü’l-Müslimin’i ile Ebu’l A’la Mevdudi’nin (vefatı: 1979) Cemaat-i İslamiyye’si de son zamanların en etkili iki İslamcı örgütüdür. Yerli İslamcılığın oluşumu Osmanlı’nın çöküşüne karşı siyasi bir fikir üretimi olarak pratik yararı gözeten rasyonalist bir içerikle başlamış olsa da asıl Müceddidilik Hareketi sayesinde bir varlık kazanmıştır. Bu manada Said Halim Paşa, Mustafa Sabri Efendi, Mehmet Akif Ersoy, Bediüzzaman Said Nursi, Abdülaziz Bekkine, Abdülhakim Arvasi, Mahmut Sami Ramazanoğlu, Muhammed Raşit Erol, Mahmud Ustaosmanoğlu, Gönenli Mehmet Efendi, Süleyman Tunahan, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Necmettin Erbakan, Recep Tayyip Erdoğan (Allah hepsinden razı olsun) İslamcıdır. Son yüz elli yıl içinde İslamcılığın yeni devletin bekası adına, sistemden dışlanmakla sindirilemeyecek bir büyük güç olarak bir modernleşme projesi kapsamında sistemin içine çekilmek istenmesiyle, İslamcıların AK Parti iktidarına koşulsuz destek verişinde bir mütekabiliyet aramak ve dolayısıyla bundan İslamcılığın ölümüne hükmetmek yanlıştır. Çünkü bu eşitleyici bakış sosyolojik bir bakıştır ve bir simurg gibi sürekli kendi küllerinden doğan İslamcılığı anlamaya ve anlatmaya yetmez. Geçmişteki bir yazımda da belirttiğim gibi salt ezberlenmiş sosyolojik verilerle İslamcılığa üç vakte kadar ömür biçen bilimsel falcıların hali içki içirilince dağa kurt aramaya çıkan keçinin hali gibidir. Onlar da vaki tepkileriyle laiklik şarabını içip İslamcı dövmeye çıkmaktan başka bir şey yapmış olmuyorlar. Onların perspektifinden bakalım: Velev ki tüm İslamcılar AK Parti iktidarında dünya nimetini paylaşmaya dalıp misyonlarını unutmuş olsunlar. Ancak bu İslamcılığın bir kaybı değil özel olarak onların kendilerinin kaybıdır. Çünkü İslamcılık diplomalı münevverlerin inhisarında değildir. Bu kanaldan akışı duran İslamcılığın zühd hareketinin yeniden canlanışıyla bir tarikat önderinin asıl görevi olarak başka bir kanaldan akmaya başlamayacağını kim söylüyor ya da garanti ediyor? Bunu kimse söylemeyemez ve garanti edemez. Çünkü Hz. Hüseyin’den bugüne İslamcılık Endonezya’dan Endülüs’e kadar yüzlerce nehir halinde diriliş denizine akıyor. İran devriminde, Mısır, Tunus, Libya, Suriye kıyamında, en yürek yakan haliyle Arakan zulmünde bile İslamcılığın Kur’an esaslı yeni bir arayışını, çözüm üretme çabasını göremeyen gözler İslamcılığı idrak etmekten ve dolayısıyla onu sosyolojik ezberleriyle açıklamaktan acizdirler. Hayır hamaset yapmıyorum, tarihi ve toplumsal olayları da tersinden yorumlamıyorum. Önümde Aliya İzzet Begoviç gibi zihinlerde taptaze duran bir örnek var çünkü. ‘Biz savaşmak için silahı elimize almadık, cihadın şartları oluştuğu, Allah rızası için savaşmak yükümlülük haline geldiği için silahı elimize aldık’ diyebilen, bir sonuç adına değil, somut bir emir adına hareket eden mücahidler hep olmuştur ve olacaktır çünkü. Ancak Türkiye planında şu elbette konuşulmalı ve tartışılmalıdır: İslamcılık AK Parti iktidarıyla ne kazandı, ne kaybetti? Bu da evvel emirde İslamcıların bir iç meselesidir ve nitekim Ali Bulaç son yazılarında bunu tartışmaya açmıştır. Bu babada İslamcılığın bittiğine, üç vakte kadar Din’in şöyle ya da böyle olacağına hükmeden bilimsel falcılar ise ancak yeni Moğol istilasının işbirlikçileri olarak arkeolojik bir kıymet ifade edebilirler. Ömer Lekesiz / Yeni Şafak / 28 Temmuz 2012 Cumartesi
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
akpartiforum, ali bulaç, ertuğrul özgül, islamcılık, islamcılık tartışmaları, mümtaz'er türköne, ömer lekesiz |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|