04-14-2013, 20:20 | #1 |
Gidemeyenlerin Ülkesi
Gülay Göktürk
Gidemeyenlerin ülkesi Bu başlığı ilk kez bundan 3-4 yıl önce, 28 Şubat'ın koyu karanlık günlerinde yazdığım yazılardan birinde kullanmıştım. Ortada hukuk adına; siyaset, hak, adalet adına söylenecek birşeyin kalmadığını hissettiğim günlerden biriydi. Hırsından ağlayan, umutsuzluğundan intiharı düşünen insanlarla konuşuyordum her gün. "Böyle bir ülkede dünyaya gelmek için ne suç işledik Allah'ım" diye yakınıyorlar, başlarını alıp çekip gitmek istiyorlardı. Başka bir ülkede göçmen olmayı, kendi ülkelerinde zenci sayılmaktan daha kolay hazmedebileceklerini düşünüyorlardı belki... Ama gidecek hiçbir yerleri yoktu. Başka bir dilleri, başka bir evleri, başka bir ülkenin banka cüzdanı yoktu. Onların acılarını kendi acıma katmış, şöyle yazmıştım: "Başını alıp gitmek... Acılar ve yalnızlıklar içinde bir başka diyara, yobazın elinin yetişemeyeceği herhangi bir yere alıp başını gitmek. Kendi ülkenin değil, bir yaban elin yalnızı olmayı göze alarak çekip gitmek... Ve kendi yurdunun her gün biraz daha 'Gidemeyenlerin Ülkesi'ne dönüşmesini uzaktan acılar içinde seyretmek... Buna yürek dayanır mı?" Bugünlerde kendimi her zamankinden daha fazla "Gidemeyenlerin Ülkesi"nde hissediyor ve acı çekiyorum. Halkın nabzını tutmak diye bir iddiam hiçbir zaman olmadı. Ama zaman zaman, halkın bir bölümünün nabzını tuttuğumu söyleyebilirim. Günlerdir etrafımdaki insanlarla, komşularımla, dostlarımla arkadaşlarımla, akrabalarımla konuşuyorum. Bunların hepsi, bireysel planda başarılı olmuş ve bunu kendi ilkelerine sahip çıkarak yapmış, ülkesinin meselelerine hep kafa yormuş, birçoğu bu uğurda fedakârlıklar yapmış; yaşıtları köşe dönmeyi tek hedef olarak koymuşken, gerektiğinde dünya malına sırtını dönüp ahlaki değerlerine sarılmayı bilmiş, en büyük yatırımını çocuklarını iyi yetiştirmek üzerine yapmış ve gerçekten de pırıl pırıl, yetenekli, dünyadaki yaşıtlarıyla çok rahat yarışabilecek çocuklar yetiştirmiş insanlar... Yıllar yılı, buldukları her platformda, dillerinin döndüğü kadar bu ülke için neyin doğru olduğunu söylemiş, anlatmışlar. Ama artık umutsuzlar... Umutsuzluğun boyutlarını anlayın ki, artık birbirlerine "Ne olacak bu memleketin hali" diye sormuyorlar. Bu memleketten de, bu memleketi Ankara'nın uğursuz ellerinden kurtarmaktan da umutlarını kesmiş, kendi dertlerine düşmüş, artık sadece "Ne olacak bizim halimiz" diye soruyorlar... Ne olacak benim halim... Ne olacak ailemin hali. Daha çok da, "Ne olacak çocuklarımın hali." Kendileri için bu ülke dışında herhangi bir yerde bir hayat düşlemeleri zor. Dilleriyle, kültürleriyle, eşleriyle dostlarıyla, binbir türlü kopmaz bağla bağlanmışlar bu toprağa. Bu topraktan koptular mı, kuruyup kalacaklarını, yaşayamayacaklarını biliyorlar. Ama çocukları için henüz geç değil.. Söylemesi acı ama şimdi bu insanlar, "yol yakınken" çocuklarını "kurtarmaya" çalışıyor. Çocuklarının kendileri gibi olmasını, bu ülkeye kopmaz bağlarla bağlanmasını ve bu ülkeyle birlikte acı çekmesini istemiyor. Ankara'nın verimsizleştirip çoraklaştırdığı bu toprakların, tıpkı kendileri gibi, çocuklarını da yorup tüketmesine razı olamıyor. Hiç değilse çocuğunun, çalışmasının karşılığını alabileceği, yeteneğinin ve çabasının takdir edileceği, yarınına güvenle bakabileceği topraklarda, özgürce üretip özgürce düşünerek yaşamasını istiyor. Dünyadaki en sevdiği varlığı, güvenli bir yere yerleştirirse, doğal afet gibi gelip yıllar boyu inşa ettiği her şeyi silip süpürecek olan o krizi daha sakin karşılayabileceğini umuyor. Yüreği kan ağlayarak, hayattaki en değerli varlığından kopmayı, onu yavaş yavaş kaybetmeyi göze alarak "Hadi git" diyor. Onlar gittikçe Türkiye daha fazla "Gidemeyenlerin Ülkesi"ne dönüşüyor. Giden her gençle birlikte Türkiye geleceğini kaybediyor. Ankara'ysa hâlâ, geleceğini kaybeden bir ülkenin iktidar koltukları için tepişiyor. Kaynak Sabah 03.04.2001
Konu Cihannur tarafından (04-14-2013 Saat 20:23 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|