05-06-2013, 17:51 | #1 |
Davete icabet etmek, sünnet-i müekkede’dir
Peygamber’imiz (s.a.s.) buyuruyor ki: «— Misafir için tekerrüh gösterip onu gücendirmeyiniz. Çünkî misafiri gücendiren Allah’i gücendirmiş olur. Allâh ise kendisini gücendireni gücendirir.» «— Misafir ağırlamayan kimsede hayır yoktur.» Peygamber ‘imiz, bir gün deve ve sığır sürüsü olan birine uğrar. Fakat adam Peygamberimizi ağırlamaz. Sonra sadece birkaç kuzusu olan bir kadına uğrar. Kadın Peygamberimizi ağırlayarak ona kuzu keser. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) buyurur ki: «— Her ikisine bir bakınız. Bu huy Allah’ın kudreti dahilindedir. Allâh kime iyi ahlâk bahşetmek isterse ona verir.» Peygamberimizin hizmetçisi Ebû Râfi der ki: «Bir gün Peygamberimize bir misafir gelir. Beni çağırarak «Falan Yahûdiye var ve bana Recep ayına kadar biraz un ödünç vermesini söyle» der. Yahûdî «Vallahi, ancak bir rehin verirse ona ödünç veririm» dedi. Durumu Peygamberimize bildirince bana «Vallahi ben gökte de yerde de güvenilir bir kişiyim. Eğer bana ödünç verseydi verdiginin bedelini ona geri verirdim. Su zırhımı götür ve kendisine rehin olarak bırak» buyurdu. Hz. İbrahim (a.s.), yemek yiyeceği zaman dışarı çıkar ve bir ya da iki mil kadar uzaklara giderek birlikte yemek yiyeceği birini arardı. «Misafir Babası» diye ün salmıştı. Bu konudaki samimî tutkunluğundan dolayı günümüze kadar vefat ettiği yerde misafir ağırlama geleneği devam ettirilmiştir. Üç kişiden on kişiye, hatta yüz kişiye kadar evinde misafir ağırlanmayan bir gece geçirmemiştir. «Her ev, hiçbir gece misâfirsiz kalmama sayesinde ayakta durur» derdi. Peygamberimize «imân nedir» diye sordular. O da: «yemek yedirmek ve herkese selâm vermektir» diye cevap buyurdu. Peygamberimiz günâhlara kefaret olan ve derece yükselten amellerin ne olduğu hakkındaki bir soruya da: «Yemek yedirmek ve halk uykuda iken namaz kılmaktır.» diye cevap buyurdu. Hacc’ın kabul edilmesine sebep olan ibâdetlerin ne olduğu hakkındaki bir soruya Peygamberimiz «Yemek yedirmek ve tatlı dil» diye cevap buyurdu. Hz. Enes Ibni Mâlik buyurur ki: «Misafirin girmediği eve melek de girmez.» Misafir ağirlamanın ve yemek yedirmenin fazileti hakkındaki hadisler sayısızdır. Şu beyitlerin sâiri, ne güzel demiştir: «Misafiri niye sevmeyeyim? Veya ona güleryüz göstermekten niye hoşlanmayayım? Misafir benim yanımda, aslında kendi rızkını yiyor ve karsılığında bana teşekkür ediyor.» Bir ata sözü şöyledir: «Iyilik, ancak güleryüz, tatlı söz ve geleni iyi karşılamak ile tamamlanır.» Başka bir şâir de şöyle der: «Misâfirim daha yükünü çözmeden, onu güler yüzle karşılarım. Yer kurak olsa bile, benim yanımda bolluk belirir. Misafir hesabına bolluk, köylerin çokluğu ile değildir. Fakat onun için cömertin yüzü, bolluktur.» Misafir çağıranın, fasıklari değil, takva sâhiblerini tercih etmesi gerekir. Peygamberimiz kendisini ağırlayan bir evde dua ederken «Yemeğini iyiler yesin» diye buyurmuştur. Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: «— Yalnız takva sahibinin yemeğini ye. Yemeğini de sadece takva sâhibleri yesin.» Yine yedirenin, genellikle zenginleri değil, fakirleri gözetmesi gerekir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: «— Yedirilen yemeklerin en fenası, sâdece zenginlerin çağrılıp fakirlerin ihmal edildiği düğün ziyafetidir.» Öte yandan yemek verenin yakınlarını ihmâl etmemesi gerekir. Çünki onları ihmal etmek soğukluk doğurucudur ve akrabalık bağlarını kesmektir. Yine yemek verenin dost ve tanıdıkları arasında gönül kırıcı bir ayırıma girmemesi gerekir. Cünki bazı dost ve tanıdıkları başkalarına tercih etmek, diğerlerinin kalbinde küskünlüğe yol açar. Bunlar yanında yemek verenin verdiği yemeği övünme ve böbürlenme aracı olarak kullanmaması, onu dostlarının kalbini hoşnut etme vesilesi, yemek yedirme ve mü’minlerin kalblerini sevindirme bahsinde Peygamberimizin sünnetine uyma vesilesi bilmesi gerekir. Yine yemek verenin herhangi bir sebep ile davetlileri sıkacağı baştan belli olan veya davete gelmekte güçlüğe katlanacak kimseleri çağırmaması gerekir. Yalnız davete katılmayı isteyenleri çağırmasi gerekir. Nitekim Süfyan-üs Sevrî buyurur ki: “Davete katılmaktan hoşlanmayan birini yemeğe çağıran bir günah, bile bile böyle bir davete katılan kimse de iki günâh kazanmış olur. Çünki davet eden karşısındakini istemeyerek yemeye zorlamış olur. Eğer durumu bilse, ona yemek vermezdi. Takva sahibine yemek vermek, ibâdete destek olmak, fâsıkın karnını doyurmak da günâh işlemeye yardımcı olmaktır.” Terzinin biri lbni Muûârek’e: «Ben devlet büyüklerinin elbiselerini dikerim. Benim zâlimlerin yardımcısı olmamdan korkulur mu?» diye sorar. Ibni Mübarek de terziye: «Hayır, Zâlimlerin destekçileri sana iğne-iplik satanlardır. Sen ise zâlimlerden bîrisin» diye cevap verir. Davete icabet etmek, sünnet-i müekkede’dir. Bazıları bazı yerlerde vâcib olduğunu ileri sürerler. Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: «— Eğer bir paçaya çağrılsam kabul ederdim. Eğer bana bir dirsek hediye edilse kabul ederdim.»
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
05-06-2013, 19:29 | #2 |
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|